Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Bir tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen çözüm süreci
30.11.2025
109

Tam da bize özgü bir paradoks: Sürecin geri dönüşü yok, aynı şekilde mevcut şartlarda ilerlemesi de imkânsız. Hem var olan hem de ortada görünmeyen esaslı bir bilmeceyi bahse konu ediyoruz.

Çıkabilirseniz çıkın içinden.

Geri dönüş, sadece bizim için değil Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleri için de tam bir felâket. Diğer yandan, Sürecin somut başlangıcı addedeceğimiz günü başlatacak güneş, bir yıldır sabırla beklememize rağmen henüz doğmadı.

Sebep, Bahçeli ve tabii Öcalan hariç aktörlerin tamamının süreç üzerinden kendi birikmiş hesaplarını görmeleri.

Bahçeli, Öcalan, Erdoğan, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının kurucu babaları
Tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen süreç | Mümtaz’er Türköne

Hangi iktidar?

Şu dört kelimeyi birbirinin eş anlamlısı olarak kullanıyoruz: Erdoğan, saray, iktidar, AK Parti, Cumhur İttifakı.

Çözüm süreci konusunda kelimeler arasındaki kalın hatlı nüansları atladığımız için, gücün tasarrufları konusunda bazen işler karışıyor.

Erdoğan bekliyor, bekletiyor.

Neyi?

Siyasetin doğal mecrasının ve şartlarının önüne bir fırsat çıkarmasını bekliyor. Saray dediğimiz, Erdoğan’ın tekelindeki gücü kullanan bürokratik bir oligarşi ve bu odak Süreci kendi ayrıcalıkları için bir tehdit olarak görüyor. İktidar kelimesinin içi boş. AK Parti bir hayalet gibi dolaşırken, Meclis’in içinden çıkan komisyon sayesinde bir nebze görünür hale geldi. Cumhur İttifakı, yani Erdoğan ve Bahçeli, çözüm süreci konusunda oluşan yelpazenin birbirine zıt iki ayrı kutbunda konuşlanmış durumdalar.

Sarayda nesnel şartlar ve imkânlara göre doğal eğilimin süreci Erdoğan ile Öcalan arasında, iki temsil edici otoritenin alışverişi şeklinde yürütmek olması gerekirdi. Öcalan bu alışverişe sonuna kadar açık; ancak saray tarafı elindekileri masaya koyup onun taleplerini karşılayacak durumda olmadığı için adım atmakta tereddüt ediyor. Elindekiler, hapiste tuttukları. Sürecin hiç olmazsa başlaması için, sarayın iktidar tekniği olarak kullandığı yargı sopası ve hapishane tehdidinin kalkması, hiç olmazsa sınırlanması lazım.

Tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen süreç | Mümtaz'er Türköne
Tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen süreç | Mümtaz’er Türköne

Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğü için sayılan ilave her gün, sarayda —altını çizelim: bürokratik oligarşide— çaresizliğin ve tereddüdün toplam değeri olarak okunmalı. Demirtaş’sız süreç olmaz, yürümez. Herkes Demirtaş’ın serbest kalmasını beklerken, müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi hakkında onu içerde tutacak yeni bir soruşturma başlatılması kör göze parmak sokmak gibi. Erdoğan’ın itibarına ve süreçteki pozisyonuna bu kadar açık zarar verecek bir hamle, bürokratların telaşının eseri olmalı.

Fatih Altaylı’nın, “kanunsuz suç olmaz” ilkesine alenen aykırı bir hükümle mahkûm edilmesi ve hapiste tutulması da öyle. Muhtemelen yaşadığı tecrübeden sonra daha dikkatli davranacak bir kanaat önderi-gazeteciyi, yeniden başlayacağı yayınlarla zıvanadan çıkartmak akıl kârı mı? Bu hesap hatası, yakın tehdit algısı çalışmayan miyop bürokratların eseri olmalı.

Kimin aklı?

Sürecin başından beri bir gizem halesi içinde iktidar koltuğunda oturan “devlet aklı”, nihayet bütün libaslarından soyunarak sahnede aktör olarak yerini aldığı için durumu daha net kavrayabiliyoruz. Özgür Özel tam da bu aktörü kastederek, İmralı’ya gitme konusunda kendilerine yönelik saygıyla karşıladıkları ikna teşebbüslerinden söz ediyor. “Ben devletin siyaseti değil, siyasetin devleti yönettiği bir fikrin sahibiyim. Yani her devlet aklı diye önüne konan şeyi yapmak zorundaysan o zaman siyaset grubuna ne ihtiyaç var?” Bu sözlerin kritik ve hararetli bir tartışmada söylendiği açık. Nitekim Kılıçdaroğlu, CHP’nin mevcut yönetimini iktidar ağzıyla eleştirirken “devletin âlî menfaatleri” diyerek tam olarak “devlet aklı”nı referans alıyor. Bahçeli’nin ısrarla tekrarladığı “devlet kararı” vurgusu ve Sürecin “devlet projesi” olarak takdim edilmesi de tarafların dikensiz gül bahçesinde yürümesini sağlıyor.

Aslında süreci en pratik hâliyle devletin güvenliğinden sorumlu birimlerin, bölgesel gelişmelerin Türkiye’yi getirdiği noktada tereddütsüz atılması gereken adım olarak gördükleri anlaşılıyor. Siyasî aktörlerin bu mecburi adım konusunda ikna edilmesinin bir zorluğu yok. Durum ortada. Peki, her aktörün siyasî hesapları, kendi çıkar endişeleri? Tereddüt fırtınası işte bu çıkarlar denizinde esiyor ve iş karışıyor. O zaman devletin âlî menfaatleri bile güme gidiyor.

Sarayın tereddüdünün iki sebebi var: Oy endişesi ve güç kaybı. Aslında iktidar bu konuda kararlı davransa, kaçak güreşmeyip sürece kefaletini koysaydı, toplum daha kolay ikna olur ve mesele oy hesabına dönüşmezdi. CHP, AK Parti’nin tereddüdünü bir yerinden yakalayıp şu İmralı olayını, kendisi için avantaja dönüştürmeye kalkamazdı.

Çözüm sürecine ve “İmralı’ya gidiş” gibi gündemlere, sarayın tereddütleri egemen.

Tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen süreç | Mümtaz'er Türköne
Tereddüdün belgeseli şeklinde ilerleyen süreç | Mümtaz’er Türköne

Süreç nasıl yürüyecek?

Formül matematik kesinlikte aktörlere de topluma da yerleşti: Hukuk devletine dönülmeden, temel haklar düzeni üzerinde yargı sopası, fillerin züccaciye dükkânını yerle bir etmesi gibi koşturmaktan vazgeçmeden Süreci ilerletmek ve sonuca bağlamak imkânsız.

Devletin bekası hukukla mümkün. Başka çıkar yol yok.

Geri dönüş, söz konusu bile edilemez.

Olması gereken, hukukun üstünlüğünü tesis edecek güzergâhı çözüm sürecine giden yolun ilk merhalesi olarak bellemek. Hukuk olmadan çözüm olmaz. Daha ötesi, iktidar mevcut safraları ile bu yola girmekten imtina ederse, iktidarı değiştirmekten başka çare kalmıyor. Bu işi çözecek iktidarı Türkiye eninde sonunda çıkartır; ama çözüm dediğimiz fırsat elimizden kayıp gidebilir.

Amerikan bilardosu masasında, toplar üçgen vaziyette tam ortada duruyor. Erdoğan mütereddit. İlk vuruş Özgür Özel’den veya Suriye’den gelecek. Öcalan masanın kenarında oturuyor, oyuna dâhil edilmeyi bekliyor.

Çözüm süreci bu tereddütler yüzünden, kotarılmış ve pişmiş bir yemek gibi uzun zamandır tencerede, servis edilmeyi bekliyor.

Yakında kokmaya başlar mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar