Mümtazer TÜRKÖNE
Tam da bize özgü bir paradoks: Sürecin geri dönüşü yok, aynı şekilde mevcut şartlarda ilerlemesi de imkânsız. Hem var olan hem de ortada görünmeyen esaslı bir bilmeceyi bahse konu ediyoruz.
Çıkabilirseniz çıkın içinden.
Geri dönüş, sadece bizim için değil Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleri için de tam bir felâket. Diğer yandan, Sürecin somut başlangıcı addedeceğimiz günü başlatacak güneş, bir yıldır sabırla beklememize rağmen henüz doğmadı.
Sebep, Bahçeli ve tabii Öcalan hariç aktörlerin tamamının süreç üzerinden kendi birikmiş hesaplarını görmeleri.

Hangi iktidar?
Şu dört kelimeyi birbirinin eş anlamlısı olarak kullanıyoruz: Erdoğan, saray, iktidar, AK Parti, Cumhur İttifakı.
Çözüm süreci konusunda kelimeler arasındaki kalın hatlı nüansları atladığımız için, gücün tasarrufları konusunda bazen işler karışıyor.
Erdoğan bekliyor, bekletiyor.
Neyi?
Siyasetin doğal mecrasının ve şartlarının önüne bir fırsat çıkarmasını bekliyor. Saray dediğimiz, Erdoğan’ın tekelindeki gücü kullanan bürokratik bir oligarşi ve bu odak Süreci kendi ayrıcalıkları için bir tehdit olarak görüyor. İktidar kelimesinin içi boş. AK Parti bir hayalet gibi dolaşırken, Meclis’in içinden çıkan komisyon sayesinde bir nebze görünür hale geldi. Cumhur İttifakı, yani Erdoğan ve Bahçeli, çözüm süreci konusunda oluşan yelpazenin birbirine zıt iki ayrı kutbunda konuşlanmış durumdalar.
Sarayda nesnel şartlar ve imkânlara göre doğal eğilimin süreci Erdoğan ile Öcalan arasında, iki temsil edici otoritenin alışverişi şeklinde yürütmek olması gerekirdi. Öcalan bu alışverişe sonuna kadar açık; ancak saray tarafı elindekileri masaya koyup onun taleplerini karşılayacak durumda olmadığı için adım atmakta tereddüt ediyor. Elindekiler, hapiste tuttukları. Sürecin hiç olmazsa başlaması için, sarayın iktidar tekniği olarak kullandığı yargı sopası ve hapishane tehdidinin kalkması, hiç olmazsa sınırlanması lazım.

Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğü için sayılan ilave her gün, sarayda —altını çizelim: bürokratik oligarşide— çaresizliğin ve tereddüdün toplam değeri olarak okunmalı. Demirtaş’sız süreç olmaz, yürümez. Herkes Demirtaş’ın serbest kalmasını beklerken, müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi hakkında onu içerde tutacak yeni bir soruşturma başlatılması kör göze parmak sokmak gibi. Erdoğan’ın itibarına ve süreçteki pozisyonuna bu kadar açık zarar verecek bir hamle, bürokratların telaşının eseri olmalı.
Fatih Altaylı’nın, “kanunsuz suç olmaz” ilkesine alenen aykırı bir hükümle mahkûm edilmesi ve hapiste tutulması da öyle. Muhtemelen yaşadığı tecrübeden sonra daha dikkatli davranacak bir kanaat önderi-gazeteciyi, yeniden başlayacağı yayınlarla zıvanadan çıkartmak akıl kârı mı? Bu hesap hatası, yakın tehdit algısı çalışmayan miyop bürokratların eseri olmalı.
Kimin aklı?
Sürecin başından beri bir gizem halesi içinde iktidar koltuğunda oturan “devlet aklı”, nihayet bütün libaslarından soyunarak sahnede aktör olarak yerini aldığı için durumu daha net kavrayabiliyoruz. Özgür Özel tam da bu aktörü kastederek, İmralı’ya gitme konusunda kendilerine yönelik saygıyla karşıladıkları ikna teşebbüslerinden söz ediyor. “Ben devletin siyaseti değil, siyasetin devleti yönettiği bir fikrin sahibiyim. Yani her devlet aklı diye önüne konan şeyi yapmak zorundaysan o zaman siyaset grubuna ne ihtiyaç var?” Bu sözlerin kritik ve hararetli bir tartışmada söylendiği açık. Nitekim Kılıçdaroğlu, CHP’nin mevcut yönetimini iktidar ağzıyla eleştirirken “devletin âlî menfaatleri” diyerek tam olarak “devlet aklı”nı referans alıyor. Bahçeli’nin ısrarla tekrarladığı “devlet kararı” vurgusu ve Sürecin “devlet projesi” olarak takdim edilmesi de tarafların dikensiz gül bahçesinde yürümesini sağlıyor.
Aslında süreci en pratik hâliyle devletin güvenliğinden sorumlu birimlerin, bölgesel gelişmelerin Türkiye’yi getirdiği noktada tereddütsüz atılması gereken adım olarak gördükleri anlaşılıyor. Siyasî aktörlerin bu mecburi adım konusunda ikna edilmesinin bir zorluğu yok. Durum ortada. Peki, her aktörün siyasî hesapları, kendi çıkar endişeleri? Tereddüt fırtınası işte bu çıkarlar denizinde esiyor ve iş karışıyor. O zaman devletin âlî menfaatleri bile güme gidiyor.
Sarayın tereddüdünün iki sebebi var: Oy endişesi ve güç kaybı. Aslında iktidar bu konuda kararlı davransa, kaçak güreşmeyip sürece kefaletini koysaydı, toplum daha kolay ikna olur ve mesele oy hesabına dönüşmezdi. CHP, AK Parti’nin tereddüdünü bir yerinden yakalayıp şu İmralı olayını, kendisi için avantaja dönüştürmeye kalkamazdı.
Çözüm sürecine ve “İmralı’ya gidiş” gibi gündemlere, sarayın tereddütleri egemen.

Süreç nasıl yürüyecek?
Formül matematik kesinlikte aktörlere de topluma da yerleşti: Hukuk devletine dönülmeden, temel haklar düzeni üzerinde yargı sopası, fillerin züccaciye dükkânını yerle bir etmesi gibi koşturmaktan vazgeçmeden Süreci ilerletmek ve sonuca bağlamak imkânsız.
Devletin bekası hukukla mümkün. Başka çıkar yol yok.
Geri dönüş, söz konusu bile edilemez.
Olması gereken, hukukun üstünlüğünü tesis edecek güzergâhı çözüm sürecine giden yolun ilk merhalesi olarak bellemek. Hukuk olmadan çözüm olmaz. Daha ötesi, iktidar mevcut safraları ile bu yola girmekten imtina ederse, iktidarı değiştirmekten başka çare kalmıyor. Bu işi çözecek iktidarı Türkiye eninde sonunda çıkartır; ama çözüm dediğimiz fırsat elimizden kayıp gidebilir.
Amerikan bilardosu masasında, toplar üçgen vaziyette tam ortada duruyor. Erdoğan mütereddit. İlk vuruş Özgür Özel’den veya Suriye’den gelecek. Öcalan masanın kenarında oturuyor, oyuna dâhil edilmeyi bekliyor.
Çözüm süreci bu tereddütler yüzünden, kotarılmış ve pişmiş bir yemek gibi uzun zamandır tencerede, servis edilmeyi bekliyor.
Yakında kokmaya başlar mı?
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTDüzcelinin D-100 Karayolu’nda “Hız”la İmtihanı.. 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞZEHİRLENMELER “GIDA TERÖR” DEĞL Mİ? 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALTers köşe... 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÖzgür Özel’in ve CHP’nin siyasi portföyü 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇNifak ve münafık 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’a uzanan iktidarın mahcup eli; Fatih Altaylı’ya inen Adaletin tahta kılıcı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞReel politika, pragmatizm, ilkesizlik, oportünizm batağında AKP 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanOrtodoks solu ve merdiven altı İslamcılığı aşamazsak… 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKürt olmak 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciSadece orta sınıf ezilmedi, akıl ve bilim de ezildi 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÇözüm için ilk adım ne zaman atılacak? 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURBüyük ülkenin, küçük insanları… 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBoğulma nasıl anlatılır? 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUPapa geldi diye esas şu konuyu tartışsak ya… 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRDevletin “büyük bir gizlilik” içerisinde gerçekleştirdiği İmralı Ziyareti! 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Özgürlük Yasaları Çıkarılmalı"; Mücadele ve Sahiplenme Birlikte Yürür... 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİznik’e gelen Papa değil Haçlı Ordusu sanki 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürkiye bilimin neresinde? 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP nereye? 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBorçları SDG mi ödeyecek? 28.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYKürt Sorununu Kavrayamayanlar Barışı da Kavrayamazlar 28.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezYeni Dünya Düzeni: Eski Eğilimler 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanSuriye’deki PKK ne olacak? Bu kanaat önderleriyle işimiz çok zor… 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİlk adım Öcalan olunca süreç zorlanıyor 26.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.11.2025
25.11.2025
25.11.2025
25.11.2025
22.11.2025
19.11.2025
19.11.2025
16.11.2025
14.11.2025
11.11.2025