Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Suriye: Hem çok yakın, hem çok uzak
11.12.2025
124
İri iri kavramlardan, kırmızı çizgi olarak ilan edilen prensiplerden değil hayatın kendisinden, toplumun yerleşik gerçeklerinden yola çıkarak makul ve kalıcı çözümlere ulaşmak mümkün. Hepsi bir bakış açısı meselesi: Suriye Türkiye’ye çok uzak, ama aslında çok yakın. Tartıştığımız aslında Suriye’nin değil, Kürtlerin mesafesi. Türkiye Kürtleri yanına mı yoksa karşısına mı alacak? Karara konu edilecek asıl mesele bu.

Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı, uzun bir askerîm konvoyun Münbiç istikametinde Suriye’de ilerlediği, eş zamanlı olarak Şam güçlerinin İHA ve SİHA’larıyla Deyrizor’un batısına askerî yığınak yaptığı bildiriliyor. Akla ilk gelen SDG ile çatışma ihtimali; ancak bu risk pek akla mantığa, yeni halihazır reel şartlara uygun değil. Yoğun bir diplomasinin, henüz bütün kartların masaya sürülmediği evresinde sıcak çatışma ihtimali zayıftır. Ayrıca böylesine bir diplomatik hengamede, silahı kullanan taraf kaybeder.

SDG ile Şam arasında varılan mutabakat gereği, SDG güçlerinin merkezî orduya dahil edilmesinin bu ay içinde tamamlanması gerekiyor. Fiilen imkânsız olsa da bu takvim tarafları teyakkuz durumuna geçiriyor. Daha çok uzun bir mesafenin alınması lâzım. Çatışma potansiyeli olan tarafların gözlerini diktikleri ve boyun eğdikleri merkez aynı: ABD yönetimi. En fazla Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki çatlaklar tarafları cezbedebilir; ancak o tarafta temel strateji konusunda esaslı bir farklılık yok. İpler tek merkezde toplanıyor ve ABD Kürtlerden uzaklaşıyor.

Şara yönetimine yapılan övgüler, ABD’nin hangi ata oynadığını gösteriyor. Pentagon’un daha ağır bastığı Kürt tarafının eli sürekli zayıflıyor. Fiilî olarak SDG’nin, askerî üstünlüğünü masaya sürebileceği manevra alanı kalmadı. Suriye’nin ve Suriye Kürtlerinin akıbeti Türkiye’nin kararına bırakılmış durumda. Türkiye’nin de bu konumunu sürdürebilmek için İsrail’in güvenliğini, Suriye planlarının merkezine alması gerekiyor. Baksanıza Barrack, Netenyahu ile Erdoğan arasındaki söz düellolarını “retorikten ibaret” diyerek ka’le almıyor.

Saf jeostratejiden ibaret bir tahterevallinin üzerinde yükselip alçalıyoruz. Çözüm Süreci, bu evrede neredeyse bütünüyle güneyimizden esen rüzgâra göre yol alıyor. Suriye konusunda, tarafların ve karar vericilerin hata yapma lüksü yok.

Şara diktatör olur mu?

Teorik tartışmalardan çok somut durumlar ve kişiler üzerinden ilerlemek en doğrusu. Suriye, adım adım ABD’nin (dolayısıyla İsrail’in), Türkiye’nin ve Arap ülkelerinin gözetim ve denetimi altında yeni bir devlet düzeni oluşturuyor.

Türkiye’nin ağırlığı diğerlerine göre çok fazla, çünkü fiilen sahada o var ve takınacağı tutuma göre Suriye’deki statükoyu belirleyecek araçlar Türkiye’nin elinde. Türkiye ele geçirdiği bu konumu, tereddütler içinde yol alsa da içerde Kürt sorununu çözecek bir fırsat olarak kullanıyor. Mesele başında da sonunda da gelip Suriye’deki Kürtlerin kaderine bağlanıyor.

Barrack’ı ciddiye almak lâzım, dersine iyi çalışmış. Siyasî rejimlere müdahaleden bugüne kadar ABD’nin hiç fayda görmediğini, ironik bir şekilde “hayırsever monarşiler”in doğru tercih olabileceğini söylüyor. Suriye’de dış müdahale dengeli bir şekilde yürürse, değil diktatörlük basbayağı bir mutlak monarşi bile kurulabilir. Sünnî Arapların çoğunlukta olduğu bir ülkede onları temsil eden Şara gibi bir liderin sürekli seçim kazanan bir diktatör olmasını kimse engelleyemez. Barrack’ın monarşi tercihi, ABD’ye ve İsrail’e istikrarlı bir ilişki çerçevesi sunmasından kaynaklanıyor. Monarşi ile yönetilen ülkeler olarak Ürdün, Katar, Suud yönetimi hiç şikâyet konusu oluyor mu? İran monarşiye geri dönse, ABD rahatlamaz mı? Olmaz ya, bir de Türkiye’nin hilafet iddiası ile öne çıktığını varsayın.

Irak ve Suriye, bugüne kadar azınlık gruplar tarafından yönetildi. Sonuç: Irak üç parça. Suriye’yi bekleyen gelecek, Sünni Arap çoğunluğa dayalı seçimle gelen bir diktatörlüğün ülkeyi çatışmalı şekilde federal bir yapıya zorlaması olur.

Kürtlerin ve diğer etnik grupların güvenliği:

Zaman Kürtlerin aleyhine işliyor. Muhtemelen SDG içinde yer alan Arap unsurlar, ABD’nin desteği çekmesi ile Şam’a meyledecekler. Kürtlerin ciddi bir nüfus problemi var. % 10’u geçmeyen nüfusları ile, ABD desteği olmadan ellerindeki askerî avantajı sürdüremez ve fiili güçlerine dayalı üstünlüklerini koruyamazlar. Doğrusu, uzlaşarak mevcut durumdan Kürtlerin ve hatta diğer etnik grupların can güvenlikleri başta olmak üzere eşit vatandaşlık haklarını koruyabilecekleri bir düzeni çıkartmak.

Fiili gerçekler, taraflar için makul yolu gösteriyor. Nitekim uzlaşılan prensipler de Suriye’nin sosyolojik gerçeklerine uygun. Asayiş için, yani polis gücü olarak etnik yapıya uygun bir çözümü taraflar kabul etmiş. Tartışma geri kalan gücün merkezî orduya bireysel mi örgütlü mü katılması konusunda sürüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da aynı prensibi tekrarlarken, Türkiye’nin makul bir yerde durduğunu gösteriyor.

Tarafların sosyolojiyi ve stratejik gerçekleri dikkate alması lâzım. Bir Kürdün tavuğu komşunun bahçesine girdiğinde, komşusu da onu bir güzel kesip yediğinde ve sonra mesele karakola intikal ettiğinde şayet komşusu

Nusayri Arap ise farklı Sünni Arap ise başka bir muamele mi görecek? Bu anlaşmazlıkların kız kaçırmalara, cinayetlere hatta kan davalarına nasıl yansıyacağını varın siz hayal edin.

Stratejik gerçeklerden bahsettiğimiz zaman hemen, Suriye topraklarını işgal eden ve geri çekilmeye de niyetli görünmeyen İsrail aklınıza gelmeli. Suriye devleti İsrail ile bir gerginlik yaşadığı zaman, Kürtlerin bireysel olarak yer aldığı bir Suriye ordusu mu, yoksa iki tümen ve bir tugayla apayrı örgütlenmiş bir Kürt gücü mü arzu edilir?

Silahlı gücün kullanımının dışında yer alan devlet sistemi tartışmalarına da bu gözle bakmalı. Kürtçe eğitimi, Suriye Arap Cumhuriyeti çatısı altında yasaklamak fiilen mümkün olamayacağına göre, ortaya hemen bir kültürel federalizm örneği çıkacak demektir. Salt yerel yönetimler ve merkezle-belediyeler arasında, yerinden yönetim ilkesine uygun yetki paylaşımı bile AB standartlarında adem-i merkeziyetçiliği gerçekleştirecektir.

İri iri kavramlardan, kırmızı çizgi olarak ilan edilen prensiplerden değil hayatın kendisinden, toplumun yerleşik gerçeklerinden yola çıkarak makul ve kalıcı çözümlere ulaşmak mümkün.

Hepsi bir bakış açısı meselesi: Suriye Türkiye’ye çok uzak, ama aslında çok yakın.

Tartıştığımız aslında Suriye’nin değil, Kürtlerin mesafesi. Türkiye Kürtleri yanına mı yoksa karşısına mı alacak?

Karara konu edilecek asıl mesele bu. Kürtler, ABD’nin giderek uzaklaşması ile dayanaksız ve korumasız kalıyorlar. Türkiye’den başka onlara el uzatacak bir muhatapları yok.

Türkiye ve Kürtler kader denk pervanesinin en hassas halinin karşısında duruyor.

Doğru cevabı tarihî tecrübeden çıkartırsanız hata yapmazsınız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar