Mümtazer TÜRKÖNE
Hayata “gezden-arpacıktan” bakmak, olabilecek en dar bakış açısını verir.
Namluyu doğrulttuğunuz zaman, düz bir çizgi üzerinde dört farklı unsurun dizilmesi gerekiyor: Göz, gez, arpacık ve hedef. Namlunun ucunda hafif bir çıkıntı olarak yükselen arpacığı, geride gözünüzün hemen önündeki gezin yarım dairesi içine taşırmadan, hedefle birlikte dikkatle yerleştirdiğiniz zaman nişan tamamdır. Böyle bir durumda geriye yapacak tek şey kalıyor: Tetiğe basmak. Bombalar patladıkça, cenazeler geldikçe, gerilim arttıkça herkes elindeki hayali tüfeği omuzuna dayıyor ve bulduğu hedefe kilitleniyor. Sağına, soluna bakmadan nefesini tutuyor ve tetiğe basıyor. Tüfek hayalî olunca, hedefin vurulup vurulmadığına da siz karar veriyorsunuz. Gündelik hayatın stresinden kurtulmak için atış poligonuna gidip iki şarjör boşaltanlardan farklı, ilave bir unsur daha: Hayata gezden-arpacıktan bakanların gözleri hedefe kilitlenmiştir, elleri ve vücutları hedefi şaşırmamak için sabittir, sadece kulakları farklı sesleri algılayacak şekilde açıktır. Maksat ateş etmek, hedefi devirmek olunca, kaskatı kesildiğiniz bu pozisyona uygun ses, çok yüksek perdeden “alçaklar, zalimler ve hainler” sözleri ile mutlaka eko yapmalıdır.
Şu berbat hayatı batmadan yaşayabilmek için, yüksek bir yere tutunmanız lâzım. Birileri “alçak” olmadan, siz nasıl yükselebilirsiniz. Her şey adaletsiz ve acımasız, lâyık olduğunuz yerde değilsiniz. Biri “zâlim” olmalı ki, sizin mazlum olduğunuz ispatlansın. Ortalık hainlerle dolmalı ki, sizin bu ülke ve vatan için değeriniz anlaşılsın. Kısaca birilerini hedef tahtasına yerleştirip, “alçaklar, zalimler ve hainler” diye sıkıştırdığınız zaman, arkanızda duran idam mangasını “yüksek karakterli, mazlum, vatanseverler” kalıbına döküp, ateş emrine hazırlamış oluyorsunuz.
HDP'li danışmanın Çınar saldırısı için “bahar erken geldi” lafını, düz anlamıyla yorumlamayı deneyin. PKK, başlattığı Kent Savaşı'nı, bahar gelip, karlar eriyince rakımı yüksek şehirlere de yayacak. Türkiye, PKK'nın Kent Savaşı ile otoriter bir yönetimin ateşi arasında, baharı görmeden kavurucu bir yaza geçecek. Güneydoğu'daki ateş henüz İstanbul borsasını etkilemiyor, Sultanahmet bombası bile gündelik hayatı değiştirmiyor; ama yönetimi hızla daha otoriter hale getirmeye yetiyor. Hiç olmazsa ne bu bahar ne de yaz, Türkiye'ye demokrasinin ve hukuk devletinin geri gelmeyeceği ortaya çıkıyor. Hiç iyimser bir işaret yok. İfade özgürlüğü daha fazla sınırlanacak, basın daha fazla baskı altına alınacak, hak-hukuk ihlalleri çoğalacak. Çünkü herkes pusuya yatmış, hedefe kilitlenmiş vaziyette düz bir çizgi halinde hayata bakacak. “Alçaklar, zalimler ve hainler” nidasını ateş emri telakki edip tetiğe basacaklar.
Türkiye zaten bir ara rejimden geçiyordu, şiddet sarmalında hukuk ve özgürlükler alanı daha da daralacak. Askerî ara dönemlerde tankların gölgesinde üretilen şiddet ve baskı, bu sefer halk desteği, daha doğrusu çoğunluk desteği şeklinde üretiliyor. Çoğunluk desteği üretebilmek için ise, birilerinin nefret edilecek ölçüde hem alçak, hem zalim hem de hain olması gerekiyor. 1128 akademisyenin bildirisi, ateş hattında, elleri tetikte bekleyenler için havaya fırlatılan bir oyuncak hedef muamelesi görüyor. Çoğunluk için yüksek karakterli olma, mazlumiyeti gösterme ve vatanseverliğini kanıtlama fırsatı doğuyor. Hedef delik deşik ediliyor.
Otoriterleşmenin mantığını ve gücünü hafife almayın. Sanıldığı gibi otoriterleşmenin gündemi, “başkanlık sistemine geçmek” değil. “Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim” diyor, Şair Yılmaz Erdoğan. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, başkanlık sistemini değil, “başkanlık ihtimali”ni seviyor. Bu tartışmanın gündemde kalması, başkanlık sisteminden daha fazla güç ve iktidar üretme kapasitesi taşıyor. Bazen bir sürecin kendisi, elde edeceğiniz neticeden daha çok fayda sağlar. Başkanlık sistemi tartışması tam olarak bu imkânı veriyor.
Milletimiz kahraman, mazlûm ve yüksek seciyeli bir millet. İçinizde alçaklar, zalimler, hainler olmasa bu yüce hasletler nasıl ortaya çıkar? Ayrıca bu kadar hain ve alçağa sahip olmadan bir baskı ve dikta ortamı kime karşı, nasıl oluşturulur?
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.11.2025
8.11.2025
7.11.2025
3.11.2025
1.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
21.10.2025
19.10.2025
16.10.2025