Mümtazer TÜRKÖNE
Kılıçdaroğlu'nun “diktatör bozuntusu” sözü, gerçekten bir hakaret gibi görünüyor. Sadece “diktatör” dese sorun yok.
Klasik dönemde Osmanlı'da “müstebid” kelimesi, padişah için bir övgü, bir yöneticide olması gereken özellik olarak kabul edilirmiş. “Her şey kontrol altında, bir yönetim zaafı yok” anlamına gelirmiş. “Diktatör” kelimesi de “dikte eden” veya “dediğini yaptıran” anlamına geldiğine göre, bu söze muhatap olan bir yöneticinin cevabı muhtemelen “estağfirullah” gibi, tevazû belirten bir karşılık olabilir. “Bozuntu” kelimesi, işin rengini bozuyor. Hangi meslek için bu ifadeyi kullanırsanız kullanın, bir “beceriksizlik”, “yetersizlik”, “deformasyon” ihsasında bulunuyorsunuz. “Diktatör bozuntusu” lafı, diktatörlüğe niyetlenen, ama beceremeyip eline yüzüne bulaştıran birini anlatıyor.
Şahsen ben böyle düşünmüyorum ama Türkiye'de kusursuz bir dikta rejimi olduğunu, bir tek kişinin iradesinin devletin egemenlik yetkilerinin tamamını uhdesine aldığını düşünenler var. Böyle düşünenler de ikiye ayrılıyor. Birinci kısımda, bu düzenin çok faydalar sağladığını, her kafadan bir sesin çıkması yerine, bir liderin her alanı kontrol etmesinin ülkenin daha iyi yönetilmesine imkân sağladığını öne sürenler yer alıyor. Erdoğan'ı destekleyenlerin kayda değer bir kısmının, onun otoritesine sınırlama getirilmesine karşı çıkması bu yüzden. Başkanlık sistemine halk desteği, doğrudan Erdoğan'ın kişisel iktidarına onay olarak kabul ediliyor. İkinci kesim ise, keyfî bir dikta yönetimini temel hak ve özgürlükler açısından bir tehdit olarak algılıyor ve bu gerekçe ile karşı çıkıyorlar.
Erdoğan'a sempati ve antipati duyanların veya temel haklara yönelik tehdit algılayıp güvence arayanların dışında, üzerinde çok durulmayan gri bir bölge var. Hangisi Türkiye'nin genel çıkarlarına daha uygun, hangi durumda karşımızda duran sorunlarla ayağımızı yere sağlam basıp daha güçlü şekilde başedebiliriz. Meselâ devasa bir “kent savaşı” problemimiz var. İki-üç ay sonra bahar gelip havalar ısınınca PKK bu savaşı en az 35 şehir merkezine yayacak. Yaz aylarında Türkiye fiilen bir iç savaşa sahne olacak. Dediği dedik bir liderin keskin hiyerarşisi ve disiplini mi bu bela ile başedebilmek için daha elverişli, yoksa hukukun işlediği ve özgürlüklerin garanti altında olduğu düzenli bir devlet mi?
Kılıçdaroğlu hakkında yürütülen soruşturma bu soruya kısmî bir cevap veriyor. Kılıçdaroğlu “diktatör bozuntusu” dediği zaman, Adalet bakanı çıkıp çok ağır karşılıklar veriyor. Adalet bakanının HSYK'ya da başkanlık etmesiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturması arasında bir ilişki kuranlar mutlaka çıkacaktır. “Diktatör bozuntusu” sözü, Ceza Kanunu'nun “hakaret” suçunu düzenleyen 125. maddesi kapsamında bir suç olarak yorumlanabilir; ancak anamuhalefet liderinin bu sözlerinin 299. maddeye göre “cumhurbaşkanına hakaret” olarak kabul edilebilmesi için yargının bir içtihatta bulunması gerekir. Bu bir “siyasî suç”. Bu suçun tayininde Adalet bakanının rol alması ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Gelelim asıl soruya: Temel haklar askıya alınsa, hukuk bütünüyle kaldırılsa Türkiye'nin PKK'nın başlattığı kent savaşı başta olmak üzere hepimizin yaşama hakkını ve ülke bütünlüğünü ilgilendiren sorunları daha kolay mı çözülür? Kesin cevap “hayır” olacaktır. Bu acil güvenlik sorununu, hukukun iptal edildiği keyfî bir yönetimin gerekçesi olarak kullananların da aslında çok iyi bildiği gibi, geniş kitlelerin taraf olduğu sorunlar sadece demokrasi ve insanî güvencelerle çözülür. PKK'nın yürüttüğü kirli savaşta asıl gücü militanlarının sayısı veya kullandığı silah ve mühimmatın çokluğundan gelmiyor; PKK doğrudan halkın desteğini şu veya bu şekilde arkasına aldığı için ülke bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu kitle desteği de PKK'nın arkasına, Çözüm Süreci'nde bölge halkı devletin hukuk güvencesini hissettiği için geçti. Tekrar kazanmanın çaresi de, devleti PKK'dan farksız kılacak hukuksuzluklar değil, tersine hukuk güvenceleri. Demek ki Adalet bakanının zehir zemberek açıklamasından sonra Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma açmak, bu ülkeyi herkes için yaşanamaz hale getirmenin sadece basit bir işareti. Kılıçdaroğlu'nun güvencede olmadığı bir ülkede kim devletten emin bir şekilde yaşayabilir?
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.08.2025
3.08.2025
31.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025