Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Türkiye’de ve Tunus’ta Ramazan
6.02.2016
1725

 Açlığı hatırlamak ve açların halinden anlamak” diye bize öğretilen orucun, korkunç bir israf eşliğinde kilo aldıran bir diyete dönüşmesi gibi, siyasî İslâm da iktidar kavgaları arasında Müslümanları dinin müteal hakikatinden uzaklaştırdı. Uzun oruç saatlerinde iftar sofrasına konacak yemekleri hayal edip siyaset konuşmak Ramazan’ın ruhuna pek uygun düşmüyor. Orucun insana huzur veren, nefs muhasebesine sevk eden uhrevî iklimi, siyasetin gergin ağız dalaşına ters ama kaçmak imkânsız. Siyasî iktidarın tekelindeki İslâm anlayışı bize bu uhrevî havayı teneffüs edecek özgürlük alanı tanımıyor. İktidarın propaganda aracına dönen Diyanet’iyle, Ensar ve TÜRGEV yurtlarıyla, güce yakın duran ve nimetlerinden istifade eden, siyasîleşmiş tarikatlarıyla egemen kılınan bir siyasî İslâm tekeli altında, ahiretimizi kurtarmaya çalışıyoruz. İtikad, amel, ahlâk, muamelat, ukûbat fasıllarında hiçbir ölçü yok. Bize bu siyasîleşmiş İslâm’ı sunan iktidara boyun eğmek, hatta tek bir kişiye biat etmek dışında.

Ramazan ayında daha da çarpık bir hüviyette karşımıza çıkıp, sokak başlarını tutan bu aşırı derecede siyasîleşmiş İslâm anlayışının dünyadaki en uç örneği oluşturduğunun farkında mıyız? Sivil alandaki dinin, dinî sembollerin siyaset için bu kadar fütursuzca kullanıldığı örnekleri radikal İslâm uygulamalarında bile bulamazsınız. Siyasallaşma, IŞİD’in İslâm anlayışında bile bu kadar yoğun değil. Radikallik kendince olağanüstü şartlar tanımlayıp, dinî normları bu şartlara uyarlıyor: Cihatçı ideolojinin düşman tanımı üzerinden alanını genişletmesi tezi gibi. İdeolojik bir tez üretememek, siyasal amaçları açık dinî bir hedefle uzlaştıramamak dinin üzerindeki gündelik politik yükü alabildiğine artırıyor. Siyaset-din yorumunu parti taraftarlığına indirgeyince, mukaddes duyguların hayat bulduğu atmosfer sığlaşıyor, siyaset dinî bir hüviyet kazanmıyor, tersine din dünyevileşiyor.

Yaşadığımız siyasal İslâm tecrübesi, özel istisnaî şartların eseri olarak gerçekten en aşırı örneklerden biri. Bu tecrübe tamamlandıktan sonra siyaset kurumu, çok uzun süre İslâmî tezler üretemeyecek. Teşebbüs edenlerin yüzüne, fazlasıyla dünyevî ihtiraslara bulanmış olan bugünün olayları vurulacak. Bu Ramazan’da aynı sofraya oturup, iktidar tagallübü yüzünden birbirlerine kardeşçe gözlerle bakamayan salik ve tarik ehlini gözünüzün önüne getirmeniz yeterli.

Gannuşî’nin büyük bir ferasetle Tunus’ta başardıkları, eşzamanlı olarak Türkiye’nin tam tersi bir örneği oluşturuyor. Bu sene Tunuslu Müslümanlar Ramazan’ı, bize göre çok daha kardeşçe idrak edecek. Doğrudan Gannuşî’nin yaptığı ictihadın eseri olan bu durumu, İslâm ümmetinin siyasete karşı açık bir zaferi olarak yorumlamayı deneyin. Siyasal İslâm’ı terk etmek, demokratik uzlaşma içinde varlığını ve meşruiyetini temellendirmek Tunus üzerinden İslâmiyet’e büyük itibar ve saygı kazandırdı.

Bizimkiler anlamakta zorlanıyorlar. Hani İslâmiyet, hayatın her alanını, bu arada siyasî düzeni de kapsayan bütüncül bir dünya görüşüydü? Bir siyasal düzen tasavvuru olması gerekmez miydi? Din ile dünyayı ayırması nasıl mümkün olurdu? Gannuşî, bu sorulara, kişilerin siyasî hesaplarına göre verdikleri cevapların üzerine, demokratik bir İslâm yorumu ile karşılık verdi. İslâm’ın siyasal düzeni nedir? Cevap çok sade: Müslümanların demokratik uzlaşması neyse odur. Tunus bugün bu yorumla, İslâmiyet üzerindeki ağır sosyal-siyasal çıkar hesaplarını devre dışı bıraktı. Bakın iki ülkeye! Türkiye sonu gelmez siyasal İslâm tezlerinden devlet tekelinde araçsallaşmış bir din ve kişisel despotizm çıkardı; Tunus ise keskinlikleri törpüleyip, iflah olmaz görünen tarafları uzlaştırıp barışı kalıcı hale getiriyor.

Ramazan’ı Tunus’ta Zeytuniye Camii’nde mi, yoksa Çamlıca’daki dev camiin gölgesinde mi geçirmek istersiniz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar