Murat Sevinç
Ben işitmedim, veda konuşmasında bölük komutanı, “Bir savaş çıkarsa sizi askere çağırabilirler, Allah bu ülkeyi size muhtaç etmesin,” demiş. Çok güldüm duyunca ve adam kesinlikle haklıydı! Umulur ki, askerlik hizmeti daha rasyonel bir düzenlemeye kavuşsun, talep edenler düşünülerek vicdani retçilik tanınsın ve bedelli askerlik uygulaması terk edilsin.
İlk gün tam olarak ne olup bittiğini hatırlamıyorum. Sudan çıkmış balığa dönüyor insan. Koğuşa git, ranzayı bul, dolabı yerleştir derken zaman hızlı geçti sanırım. Tabii, yüzme havuzu ya da jakuzi var mı yok mu diye bakınanlar olmuş mudur; olmuştur mutlaka! Zira bedelli askerlik yapan yiğit silah arkadaşlarımın bir kısmı bu potansiyele sahipti!
Deneyimli olanlar, “Akşam saat en geç yedide uyursunuz zaten” dediğinde yadırgamış, pek bir anlam verememiştim. Doğru söylüyorlarmış! Sabah saat beşte uyanıp akşama kadar yorulunca, koğuşa gelir gelmez uyumak dışında bir şey düşünemez oluyor insan. Ayrıca uyumadığınızda yapacak başkaca bir şey de yok. Bir arada kalan 138 erkekten söz ediyorum. Uyku son derece kullanışlı bir kaçış yoluydu.
Sabah beşte kalkıp ne yapıyorduk peki?
İçtima…
Askerlik benim ya da tahmin ediyorum diğer bedelliler için büyük ölçüde ‘içtima’ anlarından ibaretti. Günde üç kez topluyor, sıraya diziyor ve sayıyorlardı. Hizanın düzgün olması, enseden alınması ve herkesin sıra kendisine geldiğinde yana bakarak kendi sıra sayısını söylemesi, işin özüydü. İnsan garip bir biçimde heyecanlanıyor! Başınızı biraz yana çevirip bağırarak ‘yirmi altı’ diyorsunuz ve kendinizle gurur duyuyorsunuz o anda. Oradaki atmosfer, küçük şeylerden mutlu olmayı öğretiyor insana! Günde üç kez sayılıyorduk ve her sayım yaklaşık yarım saat sürüyordu. Hiç kimse buharlaşmadığı için sayı her zaman aynı çıkıyordu. Diyelim sırayı biraz bozdunuz, hemen bir komutan gelip yalandan fırça atıyor. Bağırıyor size ama çok da bağırmıyor, çünkü bedellisiniz! Zaten herkesin birbirine sürekli ve her iş için bağırdığı bir ortam. İşin raconu bu anladığım kadarıyla. Normal ses tonuyla söyleseniz karşıdaki anlamayabilir diye düşünüyorlar belki de. Biraz da sanırım erkeklik halleri ve disiplin gereksiniminden. Full Metal Jacket adlı filmi seyretmişsinizdir. “Hayır” diyorsanız, öneririm. Filmdeki gibi, sürekli ve yakın mesafeden yüksek sese maruz kalıyorsunuz. Komutan sizinle bağırarak konuşunca, siz de sesinizi yükselterek cevap veriyorsunuz haliyle. Bir de, komutanın her söylediğine “emredersin komutanım” diyerek karşılık verme ilkesi vardı. Rica ederim, teşekkür ederim gibi ifadeler, söz konusu değildi tahmin edebileceğiniz gibi. Olmaz gerçekten, tuhaf kaçar o ilişki ağı içinde…
Bedelli askerlikte TSK mensupları ve uzun dönemler açısından sorun, ne yapmaları gerektiğini tam olarak bilememeleriydi. Asker deseniz, tam olarak değilsiniz. Buna mukabil oradasınız. Atsan atılmaz satsan satılmaz hâldesiniz yani. Yirmi sekiz gün boyunca bizimle ne yapacaklarını tam manasıyla bilemediler hakikaten. Bir yandan, bir askerin bilmesi gereken her şeyi öğretmeye çalışıyorlar, diğer yandan bunun boş bir çaba olduğunun da farkındalar. Daha doğrusu, öğretip ne yapacaklar?
Belki doğru ifade şu olabilir: Koskoca birlik, bizi kazasız belasız ‘atlatmaya’ çalıştı dört hafta süresince. Günde üç kez içtima alanında bir araya gelip sayılmak, tamam. Mesele, arada kalan saatleri nasıl dolduracaksınız! İlk hafta sorun olmadı, çünkü yemin törenine hazırlandık. Şaka değil, epey sıkı bir hazırlıktı ve yemin günü geldiğinde artık her birimiz en yüksek ses tonumuzla yemin edecek kıvama gelmiştik. Hem de ailelerimizin önünde. Bu da şaka değil! Çoğumuzun ailesi geldi yemin törenine ve hep birlikte duygulandık…
Yeminden önce miydi yoksa hemen sonrasında mıydı, hatırlamıyorum, bir de silah dağıttılar. Kalaşnikof tüfek! Terhis olana dek o tüfekle yatıp kalktık. Hayatımda ilk kez bir silaha dokunuyordum ve o silah kalaşnikoftu. Hızlı başladım anlayacağınız! Peki silahları dağıttıkları an, koğuşta ne oldu dersiniz? Sonraki günlere de damga vuracak olan ergenlik, daha ziyade oğlan çocukluğu hâlinin ilk görünür olduğu andı. Çoğu yiğit bedelli, silahı eline alır almaz birbirine doğrulttu ve oyun oynamaya başladı. İş heriflerinden, kaymakam, akademisyen, yargı mensuplarından söz ediyorum. Erkek çocuklarının kahir ekseriyetinin, ergenlik zamanında ne yapacaklarını bilemedikleri enerjilerini, anormal hareket ve sözlerle atma çabaları vardır. Korkunçtur hakikaten, hem yaşayan hem de yaşatılanlar için. Manasız şakalardan biri de, tuhaf sesler çıkararak hemcinsine el hareketi çekmektir. Yapmak değil, çekmek! İşte kendilerine otomatik tüfek dağıtılanlar, birbirlerine doğrulturken o seslerden çıkarıyordu. Tabii, “Yapmayın etmeyin, şeytan doldurur” gibi uyarıların hiçbir faydası olmadığını tahmin edersiniz.
Söz konusu ergen tavrı, üç hafta boyunca devam etti. En belirgin olduğu anlar, genellikle ‘Bir iş verildiği’ zamanlardı! Ne demek bu, diyeceksiniz haklı olarak.
İçtima anları dışında, kalan yaklaşık on iki saat boyunca, sizinle ne yapacaklarını bilmeyen insanların komutasındasınız. Örneğin, silah eğitimi, esas duruş/sağa sola dön eğitimi, ders anlatımları, spor saati, yemek saatleri… Bunların tümünü gerçekleştirdikten sonra da ‘zaman’ kalıyordu. İşte o zamanı boş geçirmememiz için, mutlaka bir şey bulunuyordu. Örneğin bir gün, genişçe sahanın bir köşesine götürdüler ve oradaki inşaat taşlarını, yaklaşık elli metre kenara taşımamızı söylediler. Biz de taşıdık. Bunu neden yaptığınız üzerine düşünmemeniz, soru sormamanız gerekiyor. Çünkü askerlik dediğin, büyük ölçüde ‘sorgulamamak üzerine’ kurulu bir yapı. Bir tür milli eğitim gibi! Ancak ayakkabı bağcığı kadar değeriniz olduğunu düşüneceksiniz ki, her emre koşulsuz itaat edebilesiniz. Oradayken bu mekanizmanın nasıl işlediğini yakından görüyor insan ve bana kalırsa azımsanmayacak bir deneyim. Sorgulamamanız gereken işlerin size emrediliyor oluşunun ‘nihai’ bir amacı var.
Misal, bir diğer gün, “Hadi alana çıkıp izmaritleri toplayın” diyorlar. Çıkıp topluyorsunuz. Öyle boş bir iş yapıyorsunuz ki, bunun lüzumsuz olduğu düşüncesi ağır geldiğinden, en iyi izmarit toplayan olmak için çaba harcıyorsunuz! Toprağı, şahin gözlerle tarayıp tek bir izmarit bırakmamak. Hatta, kısa ve uzun olarak, ayırarak toplamak! Verilen görevi layıkıyla yerine getirmek. Akademisyen titizliğiyle!
Ya da diyelim, ‘ders’ zamanı. Bizi kocaman bir salona doldurdular ve düşük rütbeli bir komutan gelip ‘inkılap tarihi’ anlatmaya başladı. Programda o var çünkü. Üç beş dakika sonra yaptığı iş anlamsız gelmeye başlayınca vazgeçip askerlik anılarını aktarma faslına geçti. Bir başka ‘an,’ spor saati. En matrağı oydu bana kalırsa. Yaşını başını almış, bir kısmı gayet kilolu yüzlerce herifi spor alanına yürütürken, komutanlık binasının önünde hafifçe koşturup sonrasında yürütmeye devam ediyorlardı, çünkü koşarsak can vermememizden endişeleniyorlardı! Spor alanına gidince, bizi ortaya bir yere yayarak oturtup “Şimdi bir saat sohbet edin, ne yaparsanız yapın ama sakın spor yapmayın” dediler. Canım sıkıldığı ve spor istediğim için, her seferinde başımızdaki komutana gidip ‘spor özel izni’ alıyordum. Spor saatinde! Nasıl da her şey ‘Türkiye gibi’ değil mi…
Ve tabii, yemek anları! Sinir bozucuydu. Yemekler değil, yemekleri beğenmeyenler ve yemekhanedeki işlerden kaytarmak için her şeyi yapanlar. Aziz milletimizin nadide örneklerinin, en basit işten kurtulmak için yapmayacağı hiçbir şey olmadığını görmek moral bozucuydu. Azımsanmayacak sayıda bedelli, oraya gelirken kendilerine kuvvet komutanlığı vadedilmiş de sonradan kandırılıp er yapılmışlar ruh halindeydi. Malumunuz, bu, bir ömür sürebilen bir duygu olabiliyor toprağımızda. Tabldot kuyruğunda şikâyet, yemeklerden şikâyet, masa temizliğinden ve dönüşümlü bulaşık yıkamaktan, salonu süpürmekten şikâyet… Her bir iş için sıra haftada bir iki kez geliyordu zaten ve o işi yapmadığımızda katılacağımız bir holding toplantısı ya da gideceğimiz sinema da yoktu! Boş anlarında, kol kola girip yürüyerek saçma sapan sohbetler yapmak dışında pek bir merakı olmayan erkek kalabalığı, yapmaları gereken en basit işi dahi doğrusu, ‘kadın işi’ görüyordu. Türkiye’de ortalama erkeğin bu halde oluşunun sosyokültürel gerekçeleri var elbette ama biraz da anne ve eş davranışı hatası desek, herhalde çok yanlış olmaz. Bir akşam, koğuşta düğmesi kopan bir arkadaşın o düğmesini dikmek için harcanan toplu çabanın başkaca bir açıklaması olabilir mi! Annelerinin yakışıklıları, eşlerinin biricik aslan kocaları ve evlerin direkleri, bir ipliği iğne deliğinden geçirmeyi öğrenmeye gerek duymamıştı belli ki… Vahimdi bu haller, çok vahim…
Bu arada yemeklerin beğenilmediği, sürekli eleştirilen ortamda, muhtemelen yaşamlarının en iyi beslendikleri dönemini yaşayan çok sayıda gariban er olduğunu da unutmamalı. Yüz kızartıcı görgüsüzlüklerdi tanık olduklarımız. Bir öğlen, içtima esnasında konuşma yapan komutanlardan biri, sırf nezaketten bir ihtiyacımız olup olmadığını sorduğunda, adamın biri çıkıp “Komutanım, para toplayıp kantine earl grey çay almak istiyoruz,” dedi. Böyle bir düzeyden söz ediyorum. Konuşma yapan adamcağızın sabrını hâlâ takdirle hatırlıyorum.
Nasıl özetleyebilirim, daha fazla uzatmadan…
Aslında askerlik yaptığını düşünmeyen, buna mukabil askerlik yapan ve askerlik hakkında hiç olmazsa genel bilgi edinen, her tabakadan ve eğitim düzeyinden insan. Yaptıklarını fazla önemsemiyorlar ve zamanın bir an önce dolmasından gayrı dertleri yok. O dört hafta boyunca temel hedefleri, hemen her işten kaytarmaya çalışmak. Oradaki er çocukların ne yaşadığı, pek azının umurunda. Yargı mensuplarına bakıp yargılananlara, kaymakamlara bakıp kamuya, akademisyenlere bakıp öğrenciye, tüccara bakıp müşteriye, erkeklik hallerine bakıp kadınlara üzülüyorsunuz.
Toplamı, Türkiye ortalaması hakkında epey bilgi veriyor…
Ben işitmedim, veda konuşmasında bölük komutanı, “Bir savaş çıkarsa sizi askere çağırabilirler, Allah bu ülkeyi size muhtaç etmesin,” demiş. Çok güldüm duyunca ve adam kesinlikle haklıydı!
Umulur ki, askerlik hizmeti daha rasyonel bir düzenlemeye kavuşsun, talep edenler düşünülerek vicdani retçilik tanınsın ve bedelli askerlik uygulaması terk edilsin. Bir bedelli asker olarak, bedelli askerliğin hiç iyi bir şey olmadığı kanısındayım. Hiç olmazsa, riyakârlık tarihimizin ‘bir’ sayfası kapanmış olur…
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025