Murat Sevinç
Aşağıdaki satırları, Diken’de yayınlanan ‘İt muamelesi görmeme hakkı’ başlıklı makalenin devamı olarak da düşünebilirsiniz.
Toplum nedir, yurttaşlık nedir, hak aramak nedir, kötü muamele nedir, Akdenizlilik ile itlik neden birbirinden ayrılması gereken niteliklerdir? Ve Türkiye ne hâldedir? Tekmili birden, aynı olayda!
Yazının konusuna kaynaklık eden bir hikâye üzerinden gideceğim. Yalnızca bir hafta kadar önce, bir arkadaşımın/meslektaşımın yaşadıklarını aktararak başlamak istiyorum. Anlatacaklarımın büyük kısmı arkadaşımın Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği dilekçeden, üç beş satır da, bana anlattıklarından.
Bir üniversitede çalışan, kadın, hukukçu öğretim üyesi. Dolayısıyla hakları nelerdir, hukuksuzlukla nasıl mücadele edilir; bunları bilen, öğreten insanlardan. Ayrıca annesi de yaşını başını almış bir öğretim üyesi. Anlayacağınız, hak arama ve dert anlatma konusunda hiç bir sorun yaşamayacak insanlar.
Annesi ile otobüs yolculuğunda. Firma, adı sanı bilinenlerden biri. Ege kasabasından İstanbul’a hayli uzun sayılabilecek bir yol. Annesinin önündeki yolcu bir kadın ve koltuğu sonuna kadar yatık. Herkes yaşamıştır, kimileri öyle yatırır ki o koltuğu nefes alamazsınız. Ortalama bir Türkiye yurttaşına, ‘koltuğun yatabilme kapasitesi ile sonuna kadar yatırma isteği arasında zorunlu bir ilişki olmadığını’ anlatmak mümkün değil. Naçizane önerim, eğer öndeki yolcu ‘Ya kardeşim yatıyor, ben de yatırıyorum, sana ne,’ şeklinde bağırmaya başlar ve siz de telaştan ne diyeceğinizi bilemez halde verecek bir örnek ararsanız, araç kilometre kadranlarını konu edebilirsiniz. Araçların 250-300 km hıza çıkabildiklerini, ancak dünyadaki bir iki istisnai otoban hariç trafik kurallarının buna izin vermediğini, belirleyici olanın kadrandaki rakam değil kural olduğunu söyleyebilirsiniz. Eğer dayak yemezseniz, hiç olmazsa biraz kafa karışıklığına neden olursunuz!
Arkadaşım, öndeki kadından koltuğu biraz düzeltmesini rica ediyor. Kadın, bozuk olduğunu söyleyince bizimki muavinden yardım istiyor ve muavin, bozuk olduğu iddia edilen koltuğu düzeltiyor! İlk ‘yerli’ davranış: Yalan söylemek.
Bunun üzerine arkadaşım, “İnsanların bu kadar rahat olmasını anlamıyorum,” şeklinde mırıldanınca kıyamet kopuyor. Öndeki kadın, “Al sana rahatlık,” diye bağırıp koltuğu sonuna dek yatırınca, bizimkilerin itirazı başlıyor haliyle. Öndeki kadın, yan koltukta çocuklarının olduğunu ve koltuğu düzeltmeyeceğini yine bağırarak ‘ilettikten’ sonra, ayağa kalkıyor ve arka koltuktaki arkadaşımın omuzlarına ve yüzüne vurmaya başlıyor. “Seni gebertirim” ve “Seni mahvederim” çığlıkları atarak. İkinci ‘yerli’ eğilim: Temelsiz özgüven, şirretlik, tehdit.
Bu esnada, kadının yan koltuğunda oturan ve kocası olduğu anlaşılan adam, arkadaşımın kollarını tutup dayak yemesini kolaylaştırıyor. O da “Seni öldürürüm,” şeklinde defalarca bağırıyor. Üçüncü ‘yerli’ eğilim: Ölümle tehdit ve kötülükte birleşen aile birliği.
Bu arada arkadaşım bolca tokat ve yumruk yiyor, yaşını almış annesinin çaresizliği eşliğinde.
Nerede oluyor bunlar? Bir yolcu otobüsünde. Tıka basa dolu. Yolcular tümüyle İsveçli, Marslı ya da Amerikalı değilse, muhtemelen Türkiye yurttaşı. Peki yerli ve milli yurttaş topluluğu ile firma yetkilileri ne yapıyor dersiniz? Kesinlikle müdahale etmeyip dayağı seyrediyorlar. Arkadaşım, otobüsün bir karakola çekilmesi gerektiğini söyleyince, dayağı seyreden yerli değerlerimiz, toplu olarak itiraza başlıyor. Bunun üzerine sürücü, eğer isterlerse kendilerini karakola bırakabileceğini ve devam edeceğini söyleyince, ana kız gece vakti orada ne yapacaklarını bilemedikleri için, kabul etmiyorlar.
Sürücü ve muavin ne kadına müdahale ediyorlar ne de koltuğun düzeltilmesini sağlıyorlar. Sürücünüm yanına gittiklerinde‘kaptan,’ kadının ağzının bozuk olduğunu, boş vermeleri gerektiğini ve isterlerse yer değiştirebileceklerini buyuruyor. Dördüncü ‘yerli’ davranış: Pratik ve elbette doğru olmayan, riyakârca çözüm üretme.
Bu arada yolculardan bazıları, yukarıda verdiğim örnekteki ifadeyi tekrar edip ‘Koltuk yatıyorsa yatırır, ne uzatıyorsunuz’diyor, biraz önce şiddete maruz kalmış insanlara. Beşinci ‘yerli’değer: Düşünmemek, olgular arasında bağ kurmamak, güçlü görünenin yanında hizalanmak.
Mola sırasında sürücünün yanına gidip yolcuların güvenliğinden sorumlu olmasına karşın olaya neden müdahale etmediğini sorduklarında, sürücü, arkadaşımın annesine şöyle yanıt veriyor: “Anneciğim, evimde annemle karım arasındaki kavgaya da karışmıyorum. Beni ilgilendirmez; benim böyle bir sorumluluğum yok sadece otobüsü kullanmakla sorumluyum.”Altıncı ‘yerli’ nitelik: Durumu kurtarmak, konuyu kapatmak için başvurulan ve sempatiklik gibi görünen, sığırlık.
Anne yerinden kaldırılıp başka bir koltuğa oturtuluyor ve o koltuğun sonradan gelen yolcusu da anneye “Kalk yerimden”diye çıkışıyor. Bu arada dayağı izleyen herkes içinde, yalnızca ‘iki kişi’ tanıklık yapmayı kabul ediyor. Buradaki ‘yerli’ niteliği de siz buluverin!
Unutmadan, darp raporu veren doktor, bir süre önce hasta yakınının saldırısına uğrayan ve yüzü yaralanan meslektaşının aldığı raporun bir işe yaramadığını anlatıyor!
Bu örnek olayda çok sayıda maraz görmek mümkün. ‘Toplum’olabilmenin bazı asgari koşullarından dahi yoksun olmak. Hak duygusundan tümüyle habersizlik. Şiddet kültürü. Hukuk sistemine duyulan derin güvensizlik ve bundan kaynaklanan pervasızlık. Kayırmacılık. Eşitlik ilkesinden fersah fersah uzaklık…
Eşitlik ilkesiyle ne ilgisi var demeyin sakın; her şeyin temelindedir. Burada, bence ideal olan sosyalistçe bir eşitlikten söz etmiyorum. Burjuva hukukunun demokratik yurttaşlığı, herkesin hiç olmazsa ‘yasa karşısında eşitliği’ ilkesine dayanır. Takdir edersiniz ki eğer o koltukta oturan, arkadaşım gibi biri değil de örneğin iktidar partisi ile haşır neşir biri olsaydı; şiddet uygulayanlar şu anda tutukluydu, sürücü ve muavin işten çıkarılmıştı, firmanın başı dertteydi vesaire…
Aktarmaya çalıştığım olay ve muadilleri, her gün bu memleketin pek çok yerinde yaşanıyor. Çokluğu ölçüsünde de olağanlaşıyor. Anlatması kolay değil farkındayım, ancak tekrarlamaktan bıkmamalı: Faşizm olarak adlandırılan bela, sıradan insanların yaşamlarında filizlenir. Günlük hayatta. Sokakta tanık olduğumuz en anormal davranışları, hukuksuzlukları, ahlaksızlıkları adaletsizlikleri, şiddeti ‘olağan’ kabul etmekle. İtiraz etmemekle. Etmekten çekinmekle. Korkmakla. Sürekli endişelenmekle. Sıradan olan, vasati görünen her davranış da politiktir.
Çevremde, istisnasız herkes mutsuz. Arkadaşlarım, eşim dostum yalnızca bir ya da birkaç partinin seçmeninden oluşmuyor. Ortalama, iyi kötü okumuş, düzgün davranmaya, dürüst olmaya, kurallara uymaya, kırmızı ışıkta durmaya çalışan insanlardan söz ediyorum. O parti ya da bu partinin seçmeni, o ya da bu gazetenin okuyucusu insanlar. Ortak nitelikleri, kimseye zarar vermeden ve kimseden zarar görmeden sade bir yaşam sürmek istemeleri.
Mutsuzluğun tek bir kaynağı yok elbette. Buna mukabil çok önemli bir neden, siyasal gelişmelerin göreli özerkliği bir yana, günlük yaşam pratiklerinin ahlaklı insanlar için giderek tahammül edilemez hale gelmesi. Şu şahane toprağımızın, dürüst bir ömür sürmek isteyenler için cehenneme dönüyor oluşu. Ve halihazırda, mutsuzluğun gerekçelerinin dahi konuşulamaması, dile getirmekten çekinilmesi. Zira söz konusu atmosferin müsebbibi olanlar, ‘mutsuzum’ diyenlere de nefret kusup bezdirme eğiliminde.
Muhterem okuyucu,
bıkıp usanmadan tekrar etmeliyiz: Biz yurttaşız. Haklarımız var. Dolmuşçu bize sövemez. Taksi sürücüsü bize sövemez. Maaşını ödediğimiz kamu görevlisi polis ya da özel güvenlik bize sövemez. Otobüs yolcusu bize sövemez. Trafikteki sığır bize sövemez. Devlet dairesindeki kabadayı bize sövemez. Sokaktaki adam bize sövemez. Biz de onlara sövemeyiz.
Bu memleketteki hemen her kurum siz istediğiniz için, her sosyal melanet siz itiraz etmediğiniz için var.
Eşitlik ve yurttaşlık bilincinin, toplum olma vasfının zayıflayarak giderek manasız bir kalabalığa dönüşmenin çok ağır sonuçları var ve olacak. Türkiye’de, halihazırdaki dürüst, asgari eğitimli, aklı başında yurttaşlar; şu aralar kendilerine temel hedef olarak,‘akşam eve sağ salim ve hakarete uğramadan’ gelebilmeyi koymuş durumda. Söz konusu feci hâl, herhalde en derin ekonomik krizden çok daha sarsıcı kabul edilmeli.
Namuslu yurttaşlar, günlük yaşamı giderek daha tahammül edilemez hale getiren edepsiz itlere, kural tanımazlara karşı çıkmak zorunda. Hemen her abukluğun kuyruğuna takılmaya çalışılan ‘Akdenizlilik heyecanı’ nitelemesi böyle bir şey değil takdir edersiniz. Akdenizlilik başka, itlik başka bir şey. Faşizan eğilimleri sempatik gösterecek her adlandırmadan kaçınılmalı.
Tedavi için önce teşhis gerekiyor malum. Eğer mümkünse riyakârlık yapmadan, samimiyetle ne denli berbat durumda olduğumuzu kabul ederek başlayabiliriz. Anlamsız, romantik yalanların ve temelsiz milli manevi masalların ardına sığınmadan; açık yüreklilikle itliğe itlik, edepsizliğe edepsizlik, haksızlığa haksızlık diyebilmeliyiz.
Hiçbir hareketinin cezalandırılmayacağının farkında olmanın pervasızlığıyla davranan şımarık ahlaksızlarla ve her toplum açısından büyük felaket olan ‘cezasızlık’ kültürüyle mücadele edecek gücü, kendimizde bulabilmeliyiz.
Aksi halde, muhtelif siyasi görüşlere sahip aklı başında tüm yurttaşların bir yerlere ‘gitmek istediği’ ve fırsatını bulanın ‘gittiği’ bir toprak olacağız. Zaten var olan söz konusu eğilimin, böyle giderse, artarak süreceğini tahmin etmek güç değil.
Konuya ilişkin sonraki yazılara da kapı aralaması için, şu son derece ‘absürt’ soruyla bitsin yazı:
Yukarıda yolculuk hikâyesini anlattığım ‘hukukçu’ arkadaşım, ola ki yediği yumruklar sonucunda kalp krizi geçirip yaşamını kaybetseydi ve otobüs sürücüsü, cenaze ile annesini yolda bir benzincide bırakıp devam etmeyi önerseydi, sizce diğer yolculardan kaçı itiraz ederdi?
Tahmin ettiğiniz yanıt dehşet verici değil mi?
İşte, bu durumdayız…
Yazı önerisi: Fakülte’deyken üst kat komşum, sevgili arkadaşım ve meslektaşım Kerem Altıparmak’ın akademiye veda yazısını, buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları


























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025