Murat Sevinç
Gezi günleri hakkında kaç yazı kaleme aldığımı hatırlamıyorum. Mesleki deformasyonun sonucu olabilir kuşkusuz, buna mukabil benim için Gezi, gelecekten haber veren, muhtemel ve ideal yönetim biçimi/biçimleri hakkında ipuçlarıyla dolu bir ‘an’dı. Uzun soluklu özgürlük, eşit yurttaşlık, insan gibi yaşam mücadelesinin, görkemli, heyecan verici bir ânı. Toplumun ulaştığı gelişmişlik seviyesini gösteriyordu.
Hiyerarşik yönetim düşüncesini dışlayan, temsil ilişkilerini tepetaklak eden, lider talep etmeyen, hiç kimsenin sahip çıkamadığı ve güzelliği ‘ait olmaması‘ndan kaynaklanan bir dönemeç. Bir kez daha: Ne başladı, ne de sona erdi. Kendisinden önceki birikimden yararlandı ve sonrasına bolca yeni deneyim gönderdi. Diğer tüm önemli tarihsel anlar gibi.
Tepkisel yurttaş kümeleri müesses nizamın tüm unsurlarına bakıp onlara, ‘geçtiğimiz yüzyıl’dan kaldıklarını hatırlattı. Söz konusu ‘nizam’, doğal olarak kavrayamadı.
‘Yönetim biçimi’ vaadiyle kastettiğim ise ‘park forumları’ ve ‘Gezi Parkı’ çadırları ateşe verilene dek yaşanan dayanışma. Herkesin sözünün değerli olduğu, her bir bireyin insan gibi hissettiği, bazı tarihsel kızgınlıkların hiç olmazsa görmezden gelindiği, gençlerin ana babalarının kaygılarını ve siyasi eğilimlerini pek paylaşmadıklarını sergiledikleri günler.
Akşam parkta şarkı söyleyip kitap okuyan gençler, gündüz namaz kılmak isteyenler için alan temizliği yapıp ‘kıldıran’a megafon tuttu. Kuşkusuz yalnızca hükümet olan ‘iktidar’ı değil, hükümette olmayan türlü ‘iktidarcıklar’ı da rahatsız eden görüntülerdi bunlar. Öyle ya, ‘kindar nesil’ ile ‘Mustafa Kemal’in askeri’ olmak dışında bir dünyanın mümkün olduğu anlatılmaya çalışılıyordu.
Her dönüşümün çok sayıda ve karmaşık nedenleri oluyor. Her tepkinin, her sesin, her neden ve sonucun… Yeni olan her neyse, o karmaşıklıktan, acemiliklerden, hatalardan doğuyor. Biraz el yordamıyla, belki. Sanırım Gezi’nin en öğretici niteliklerinden biri mutlaka ama mutlaka ‘barışçıl’ eylemlerin zorunluluğu ise, diğeri insanca yaşam için ‘dayanışma’nın gerekliliğiydi.
O günlerde de yazmıştım; kişisel olarak ‘bankamatikler’e ya da ‘otobüs lastikleri’ne tapanlardan değilim. Gencecik insanlar ölüyorken, “Ama bankamatiklere zarar verdiler” diyebilenler için söylüyorum bunu! Gezi barışçıldı, buna kuşku yok. Buna mukabil asıl gerekli ve değerli olan eylem biçiminin, örneğin polisin karşısında kitap okumak olduğunu bıkıp usanmadan hatırlatmak gerekir. İkna edici ve şiddet tekelini elinde bulunduranı çaresiz bırakan, o tavırdı. Ya da ‘duran adam’, örneğin. Diğer eylemler, seyredeni heyecanlandırır belki ama… O kadar…
Şu anda ABD’de yaşanan ‘siyah isyanı’ için de benzer şeyleri gözlemlemek, düşünmek mümkün. Bir insanın herkesin gözü önünde polis tarafından boğularak öldürülmesi, insanları haklı olarak isyan ettirdi. Yalnızca bir cinayet değil tabii. ‘Corona’dan ölenlerin büyük çoğunluğunun yoksul ve siyah oluşu, Trump gibi korkunç birinin harladığı ırkçılık, siyahlara şiddete yönelik cezasızlık uygulamaları vs… Bir kibrit gerekiyordu belli ki ve cinayet bu işlevi yerine getirdi.
Fakat birkaç gündür tanık olduklarımı, okuyup izlediklerimi yanlış anlamıyorsam eğer, eylemcilerin çoğunluğu ortalığın yakılıp yıkılmasına, yağmaya karşı önlemler geliştirmeye çalışıyor. Barışçıl ses verme yöntemleriyle (binlerce insanın yere yatıp “Nefes alamıyorum” deyişinde olduğu gibi!) dikkat çekiyorlar. Provokasyona karşı ‘diğerleri’ni uyarıyorlar. Haklı tepkinin kötüye kullanılmasından ve olumsuz sonuçlardan endişeliler. Çünkü herhalde kabul edebiliriz ki, Trump yönetimi de en çok ‘şiddete meyyal’ gösterici beklentisi içinde. Ceberut idarelerin kolaylıkla başa çıkabildikleri, ezip geçtikleri yurttaş tipi.
Gezi’nin barışçıllık (ve tabii yaratıcı bir barışçıllık) dışında ikinci temel niteliği, ‘katılım’la birlikte düşünülmesi gereken ‘dayanışma’ idi. Her yerde, her anında, her aşamasında gözlemlenen çok ama çok etkileyici bir siyasi tercih. Peki, ne oldu, neler geldi o dayanışma duygusunun başına yıllar içinde? Sürdürülebildi mi?
Yazıyı uzatmayı istemiyorum bu kez.
Gezi’nin yedinci yıl dönümündeyiz ve çok insan Gezi övgüsü/güzellemesi yapıyor. O günlerde sokağa çıkan milyonlarca yurttaş buharlaşmadığına göre son derece olağan ve aynı zamanda güzel bir durum bu. Ancak, “Ah ne günlerdi o günler” ya da “Ben de oradaydım” ifadeleriyle dile gelen özlemde, zaman zaman rahatsız edici bir ton var bana kalırsa.
O günlerde caddeleri dolduran milyonlarca yurttaş, hiç olmazsa söylem düzeyinde yurttaşlar arasında ayrımcılığı reddeden, eşitlikçi bir dayanışma hedefliyordu. Örneğin medyayla ilgili bazı şeylerin farkına varıldığı, “Bize Ankara’nın göbeğinde bunu yapan, Kürtlere neler yapmamıştır!” cümlesiyle anlatılmaya çalışılıyordu. Kime sorsanız kendi eyleminin arkasındaydı ve bundan mutluluk duyuyordu. Tepkinin hiç kimse tarafından örgütlenmediğini, örgütlenemeyeceğini düşünüyordu ve haklıydı. Dayanışmanın, birlikte şarkı türkü söylemenin, parkları elbirliğiyle temizlemenin değeri dile getiriliyordu.
Tabii söz konusu birikimin ve dayanışmacı dilin değerinden bir şey kaybetmediğini düşündüğümü söylemeliyim. O insanlar muhtemelen bugün de aynı kanıdalar. Ayrıca son yılların olağanüstü baskı atmosferinde, herkesten her zaman aynı duyarlılığı ve enerjiyi beklemek doğru değil. Hakikaten yorulduk ve son derece anlaşılabilir bir hal bu.
Peki, bugün hâlâ “Oradaydık” diyebilen ve bununla gurur duyan bunca insana; “İyi de şeker kardeşim Osman Kavala ‘seni yönlendirdiği’ iddiasıyla tutuklandığında neredeydin” sorusunu yöneltsem kırıcı olur mu? Bunca gazeteci yargılanırken neredeydin? Barış talep eden akademisyenlerin yaşamı karartılırken neredeydin? Demirtaş ve diğer HDP’liler cezaevinde ve neden orada olduklarını biliyorsun, sesini çıkardın mı? Daha sayayım mı?
Oysa hep birlikteydin o meydanlarda. Dayanışma sergiliyordun. Dayanışmanın ne denli değerli bir siyasal tutum olduğunu anlatıyordun.
Kuşkusuz herkesin işi gücü var, boş gezenin kalfası değil. Her yere gidilemez, her yerde olunamaz, kabul. Yine de şu adı sanı çok duyulan siyasi davaların duruşmalarına bile hep aynı 20-30 kişinin gelmesi ve kişi sayısı 50’ye çıkınca “Bugün iyi kalabalık var” denilmesinde bir gariplik yok mu hakikaten?
Evet, hepiniz, hepimiz Gezi’deydik. Milyonlarca insan. Barış, birlikte ve insanca yaşam, dayanışma talepleriyle.
Bazı sözcük ve hedeflerin ‘ad’ı, onu gerçekleştirmek için gerekli ‘emeği’ harcamaktan daha çok rağbet görüyor. Ne yazık ki…
Yazarlar
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025
9.09.2025