Mustafa ARMAGAN
Bazı kitaplar yazarı sağken çok satar da ölümünden sonra unutulur gider. Lakin vefatının 55. sene-i devriyesinde bulunduğumuz Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur’un kıymeti gün geçtikçe artıyor, “gençleşiyorsa” mayasında kolay kavrayamayacağımız bir sır saklı olmalıdır.
1951 yılında “Sebilürreşad” dergisinde çıkan “Konuşan yalnız hakikattir” adlı makalesinde şahsını Kur’an-ı Kerim güneşine gölge olmamak için iptal ettiğini söyleyecektir: “Ben hizmet-i imaniyemi (iman hizmetimi) maddî ve manevî kemâlât ve terakkiyâtıma (gelişmeme), azabdan ve Cehennem’den kurtulmama, hattâ saadet-i ebediyeme (ebedî mutluluğuma) vesile yapmama, yahut herhangi bir maksada âlet yapmama manevî gayet kuvvetli manialar beni men’ ediyor!..” İnsanların imanını kurtarma hizmetini bile şahsı için manevî “kemâlat” merdiveni olarak kullanmaya hakkı olmadığını ifade eden Bediüzzaman, “Küfr-i mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait (şartlar) altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa bunun sırrı işte budur, Said yoktur, Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-ı imaniyedir.” diyordu. Sır buradadır. Kur’an’ın hakikatleri ile insanlar arasına nefsini sokmanın ihlas sırrını zedelediğinin farkına varmıştır. Şarktaki esareti sırasında Rus kumandanın karşısında ayağa kalkmadığına dair hatırasını talebeleri kendisinden değil, başkasından öğrenmişler, neden anlatmadığı sorulunca “Ben şahidi kalmadığını zannediyordum.” diye cevap vermiştir. Abdurrahim Zapsu’nun l948 yılında “Ehl-i Sünnet” mecmuasında çıkan makalesini kendisine okuyanlara şöyle der: “Şahidim olmadığından tafsilen beyan etmemiştim.” İşte Hazar Denizi’nin ortasındaki Nargin esir kampında Zapsu’ya hadiseyi anlatan yüzbaşının hatırası yazılmasa bu önemli hadiseyi anlatma gereğini duymamaya biz “Bediüzzamanca tavır” diyoruz. Risale-i Nur’un eskiyeceğine neşv ü nema bulmasında bu “sırr-ı ihlas”ın ne derin bir etkisi olduğunu yaşananlar zaten yeterince ortaya koyuyor. Bediüzzaman’ın bir de henüz basılmamış bir risalesi vardır, ismi “Sırr-ı İnnâ A’taynâ”dır ve gün yüzüne çıkacağı günü beklemektedir. Kanunî mahzurlar yüzünden neşri sıkıntılı ise de, bahsetmekte ve iktibaslarda bulunmakta mahzur yoktur. Peki bu risalede Bediüzzaman ne diyor?
Mimsiz medeniyetin sonu
Risale özetle cifir ilminden yola çıkarak yakın dönemin önemli kişilikleri hakkında ve “zındıka komitesi” aleyhine yapılan bir değerlendirmedir. Kevser Sûresi’nde Efendimiz (sas) hakkında oğlu olmadığı için soyu kesik (ebter) diye sataşılmasına karşılık “Asıl soyu kesik olan, sana buğzeden kimsedir.” buyurulmaktaydı. Bediüzzaman aynı formu 1400 yıl öncesinden dönemine getirmekte ve İslamiyet’in soyunu bitirmek isteyenlere karşı Kur’an’ı konuşturarak “Asıl, Müslümanlığın aleyhine çalışanların soyu kesiktir.” müjdesini vermektedir. Böylece bir ayetin tefsirinden günün kangrenine izah devşirmekte, daralan kalpleri ferahlatmakta ve İslam’ın “istikbalin en gür sedası” olacağına dair imanlarını canlandırmaktadır. Peki metinde neler var? Bir köşe yazısından beklenenin ötesinde neler yazabilirim? İsterseniz önce bırakalım risaleyi ilk okuyanlardan talebesi Ahmed Hüsrev (Altınbaşak) bize heyecanını aksettirsin: “Evet bu risâle, Cenâb-ı Hakk’ın istikbâlde bu ümmete va’d ettiği güneşin tulû’una intizârımızı teşdîd etmekle (doğuşunu bekleyişimizi artırmakla) kalmadığı gibi, bir taraftan içindeki hakîkate bizi meftûn ediyor. Ve diğer taraftan, acabâ fezâsı zulmet bulutlarıyla dolu olan bu âlemin, o güneş neresinden ve ne sûretle doğacak ve ne şekilde bu zulmet ve âfet saçan bulutları dağıtacak diye tahayyül ederken; ikinci feyyâz, bir diğer zeyl, o güneşin vaktini ta’yîn etmekle bizi pek büyük bir bâr-ı sakîlden (ağır yükten) kurtarmış ve senelerden beri almak istediğimiz hâlde alamadığımız derin bir nefesi vermiş ve bizi dilşâd eylemiştir.” (Barla Lahikası). 1925-26’larda yazıldığı tespit edilen “Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risalesi”nde reisicumhurun ölümü öngörülürken (“İslâmiyet’e darbe vuranların başlarında öyle müdhiş bir patlayış olacak ki, kıyâmete kadar unutulmayacak”), akabinde patlayan 2. Dünya Savaşı’nın bu defa “Mimsiz medeniyet” adını verdiği Batı’nın başına semâvî bir tokat indirdiğini seneler sonra Kastamonu Lahikası’nda söyleyecektir. “Bir nûr göreceğiz” diye müjde vermiştir ama nurun siyasî sahada doğacağını zannetmiştir. Halbuki siyasette değil, memleketin en ziyade muhtâc olduğu îmânî ve İslâmî ve “hayât-ı ictimâiye-i İslâmiye dâiresinde Risâle-i Nûr’u göreceksiniz” demek olduğu sonradan ihtar edilmiştir. Dolayısıyla “İnnâ A’tayna Risalesi”ndeki gibi küfrün zulmünün biteceği ve nurun yeniden galebe çalacağı hakkındaki çıkarımı sadece 1938 veya 1950 gibi dönüm noktalarıyla sınırlanamaz. Mesele umumi ve uzun vadelidir.
‘Hakikat gizlenmiş’
Emirdağ Lahikası’nda bu risaleyi herkesin anlamayacağını söyler, “hem tevil, hem de tefsir lâzımdır” diyerek talebelerini uyarmak ihtiyacını duyar: “Onun için, Sırr-ı İnnâ A’taynâ’yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesâil-i ilmiyeye (ilmî bahislere) girmemek lâzım olduğundan, o risâle hatta 13 seneden beri elime geçmediğinde isâbet var; kardeşlerim dahî onu merâk etmesinler. Biri eğer çok merâk etse, o ‘Sırr-ı İnnâ A’taynâ’nın başında şimdiki ‘Sâniyen’ ile başlayan fıkrayı ve ‘Lâhika’da geçen aynı mes’eleye dâir fıkrayı okumak lâzımdır, yoksa hiç bakmasın. O İkinci Harb-i Umûmî ve o dehşetli şahsın dünyâdan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i îmânın istibdâd-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir te’vîl ile o risâleciğin verdikleri haber aynı târihlerde vukû’ bulması, o sûrenin bir lem’a-i i’câzıdır. Fakat heyecânlı te’vîllerim perde çekmişti, hakîkat gizlenmiş.” Bediüzzaman’ın 1925-26’lardaki “heyecanlı tevilleri”, şahısların adlarını vererek mutlak istibdadın içyüzünü anlattığı ve geleceğe dair öngörülerde bulunduğu bu sırlı risalesi çok tartışılan Sultan 2. Abdülhamid ile ilişkisine de ışık tutmakta ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında o döneme daha geniş bir açıdan baktığını da ortaya sermektedir. Velhasıl neresinden baksanız yakın tarihimizle ilgili çok çarpıcı bir risale karşımızdaki. Üzerinde durmaya değmez mi?
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2017
9.02.2017
26.03.2017
19.03.2017
12.03.2017
26.02.2017
5.02.2017
29.01.2017
22.01.2017
15.01.2017