Ümit Fırat

24 Haziran ya da ‘cümleten geçmiş olsun!’
27.06.2018
967

 Hani bir zamanlar şehirlerarası yolculuklarımız sona erdiğinde, otobüsün muavini ön tarafa geçip yolculara dönerek, “Sayın yolcularımız, seyahatiniz sona ermiştir, cümleten geçmiş olsun!” sözleriyle son bir anonsta bulunurdu. 40-50 sene öncesinden beri hafızama yer etmiş olan ve zaman zaman aklıma gelen bu anonsu seçimlerin bittiği dakikalarda yeniden hatırladım.

Suruç cinayetlerini bir istisna sayarsak, hemen her seçimde yaşanan benzer birtakım olaylara rağmen, büyük bir gürültü patırtı çıkmadan, bir genel seçim ve reisicumhur seçimleri de nihayete erdi.

Büyük bir gürültü patırtı olmadan diyorum, çünkü gerek OHAL’in sürdürüldüğü bir ortamda, gerekse de mevcut Tayyip Erdoğan iktidarının birkaç yıldan beri sürdürdüğü icraata bakıldığında, yurttaşların zihinlerinde haklı bi takım endişeler oluşmuştu. Seçimlerin iktidar lehine sonuçlanması için çeşitli tuzaklar veya hilelerle karşılaşılabileceği üzerine yoğun endişeler hâkimdi.

Tayyip Erdoğan, 24 Haziran’da bir erken genel seçim yapılmasına karar verdiğinde, pek çok insanın kafası karışmıştı. Evet, bir erken seçim kaçınılmazdı, ama bu kadar da acele olacağı beklenmiyordu. Birkaç gün önce bir erken seçim olayını kesinlikle reddetmesi, hatta erken seçim sözü edenlerin neredeyse vatan hainliğiyle suçlandığı bir ortamda, birdenbire böylesi bir karar almasını, ben de, “bu işin içinde mutlaka bir cinlik vardır” diye yorumlamıştım.

Güya Devlet Bahçeli’nin önerisi olarak ortaya atılan ve gerçekte Tayyip Erdoğan’ın önceden planlamış olduğu bir karar gibi düşünmüştüm; üstelik hala da öyle düşünüyorum. Şöyle ki;

CHP’nin genellikle olduğu gibi birşey beceremeyeceğini düşünmüş ve bir aday çıkaramayacağını hesaplamıştı. Ama kampanya boyunca kazanacağından emin olsa da, Muharrem İnce’nin adaylığı ve beklemediği bir kapasiteye sahip olması karşısında ikinci tura kalmaktan korktuğuna şahit olduk.

Kendi ittifak planları dışındaki diğer partilerin bir ittifak bloku oluşturmasını pek mümkün görmezken, beklemediği bir ittifak kuruldu. Keza İYİ Parti’nin genel seçimlere katılma hakkı olmayacağı bir takvim bilgisiyle tespit ettiği seçim tarihine rağmen, CHP’li 15 milletvekilinin partilerinden istifa ederek İYİ Parti’nin TBMM’de grup oluşturması ve seçimlere katılma hakkı alması, asla aklına getirmediği bir sonuçtu.

MHP’nin varlığını sürdürüp koruyabilmesi için, kendi himayesine sığınmak dışında bir çaresi olmayacağını düşündü, ama MHP, bizzat AK Parti’den de oy alarak kendi ayakları üstünde kalabilmeyi ve eski varlığını korumayı başardı.

İttifak uygulamasıyla, nasılsa ittifaklar dışında tutulacağını ve barajın altında kalacağını düşündüğü HDP’nin, alacağı bütün oyların geçersiz kılınarak, kazanacağı milletvekillerinin tamamının AK Parti hanesine kaydolacağı beklentisi de ters tepti. Bu duruma tepki gösteren ve şahsen benim de dâhil olduğum yüzbinlerce insanın HDP’ye oy vermesine yol açabileceğini hesaplayamadığı gibi, muhtemelen HDP’nin büyük bir oy artışı sağlamasına da bizzat kendisi zemin hazırladı.

16 senelik rakipsiz olarak sürdürdüğü iktidar ve hükmetme rahatlığı sona erdi ve ilk kez kaybetme endişesi ortaya çıktı. Önceki seçimlerde AK Parti, toplam olarak CHP’nin iki katı kadar oy alırken, bu kez bir önceki seçime nazaran yüzde 7 oy kaybetti. CHP’nin oyları da yüzde 3 oranında düşmesine rağmen, Muharrem İnce 30,8 oy alarak AK Parti arasındaki farkı azaltmayı başardı.

Böylece, kampanya sürecinde ezberlerinin bozulduğuna şahit olduğumuz Tayyip Erdoğan’ın, seçim kararı verirken tasarladığı planlar bu kez tümüyle tutmadı. Ama partisi olmasa da, kendisi kazandı. Yaptığı balkon konuşmasında da, partisinin aldığı seçim sonuçlarından kaynaklanan memnuniyetsizliğini örtülü bir şekilde ifade etti. Eğer başarabilirse, bu düşüşü önlemeye çalışacağını da anlamış olduk.

Kendisi reisicumhur seçilmesine rağmen, partisi büyük oy kaybederek hayalkırıklığı yaşadı. Buna rağmen, seçimlerin batı ülkelerindekilere nazaran büyük bir katılımla gerçekleşmesini, bir kez daha dünyaya demokrasi dersi verdiklerini açıklamaktan da geri kalmadı.

HDP’nin seçimlerde aldığı yüzde 11,6 oranındaki desteğe rağmen, gerçek oyunun Selahattin Demirtaş’ın aldığı yüzde 8,4 oranında olduğunu söyleyebilirim. 
İstanbul’da oy kullandığım mahallindeki 4 sandık açılıncaya kadar bekledim ve oy sayımını izledim. Her birinde 300 civarında seçmen oy kullanmıştı. Her sandıkta Muharrem İnce’ye 200-230 arasında, Selahattin Demirtaş’a da 20-25 civarında oy çıktı. Sandıklarda CHP’ye, Muharrem İnce’den daha az, HDP’ye ise Selahattin Demirtaş’tan daha fazla oy çıkmıştı. Milletvekili seçimleri için HDP’ye tercih mührü basılan birçok zarfın içinde, cumhurbaşkanlığı için Muharrem İnce tercih edilmişti.

HDP’liler, “Bir oy Demirtaş’a, bir oy HDP’ye” kararına bağlıydılar. HDP ve İnce tercihi yapanlar ise HDP’li olmayanlardı. HDP’li olmayan önemli bir seçmen kitlesi, seçim barajına takılıp, bütün kazancını AK Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a kaptırmaması için böylesi bir tercih yaptılar.

Elbette Demirtaş’ın tutukluluk durumunun, kendisinin partisinden daha az oy almasına neden olduğu düşünülebilir. Belki Demirtaş’ın partisinin başında olması halinde, sonuç üzerinde kısmi bir olumlu etki sağlayabilirdi, ama bu etkisi HDP’nin daha çok oy alması yerine, kendi aldığı oy üzerinde olabilirdi.

Ne var ki, HDP’nin bütün Kürt illerinde oylarının düşüşe geçmesi, buna karşı AK Parti’nin beklenenin ve geneldeki düşüşünün tersine oylarını artırması hiç de görmezden gelinecek gibi bir sonuç değil. Hemen belirteyim ki, HDP’nin başarısı veya başarısızlığı benim derdim değil, ama baraja takılıp 5-6 milyon Kürt seçmenin oyunun boşa gitmesi ve AK Parti’ye yazılmamış olması benim için çok önemliydi.

AK Parti’nin henüz reformist olduğu, bir Kürt barışı ve Kürtler arasında umut verici gelişmeler yaşandığı dönemlerde, Türkiye genelinde oyları artarken, Kürt şehirlerinde oylarını artıramıyordu. Hatta tam tersine, Türkiye genelinde oylarının ciddi bir şekilde düşmüş olmasına rağmen, bu dönemde az bir artışla da olsa, Kürtlerin teveccühlerini kazanmış olmasını, çok önemli ve incelenmeye değer bir mevzu olarak düşünüyorum.

Kürdistan Referandumu ve Kerkük işgali karşısındaki Kürt düşmanlığına, Afrin operasyonuna ve OHAL’e rağmen AK Parti’nin Kürtler nezdindeki desteğini artırmasının üzerinde durmak gerek.

Bu hafta, seçim sonuçlarını bekleyip yazmak istemiştim. Elbette yeterince bir değerlendirme yapma şansım olmadı, Ama gelecek yazılarda üzerinde durabileceğimiz epeyce konumuz olacak.
İyi haftalar dilerim.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar