Ali Türer
Bu 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananları nasıl yorumlamalıyız? “Demokratikleşme”, “sosyal barış” üzerine “süreç” başlatanların sendikalara yönelik ortaya koydukları bu tahammülsüzlüğün, kaba gücün anlamı nedir? Neden sendikaların geçmiş deneyimlerine sahip çıkmalarından, anılarını canlı tutma çabalarından, hak arama mücadelesinde el ele vermelerinden bu kadar rahatsız oluyorlar. Sendikaların Taksim takıntısının sendikal ruhu, mücadele ruhunu, yaşanmışlıkları diri tutmak istemeleri bakımından bir anlamı var, bunu anlıyoruz. Peki AKP hükümetinin sendikalara karşı, gençlere karşı bu takıntısının, bu hoş görüsüzlüğünün, bu katı tutumunun anlamı ne? Neden Kadıköy’de TKP’nin kutlamalarından rahatsız olmazken, işçilerin Taksime ulaşmasını engellemek için köprüleri kaldırdılar, yolları kestiler, DİSK binasını abluka altına aldılar?
Galiba sorunun cevabı, ülkeyi yönetenlerin sosyal devletten ne anladıklarında ve bu anlayışlarına tehdit olarak neyi görüp neyi görmediklerinde gizli! AKP yöneticilerinin sosyal devletten anladıkları, “kul hakkını” gözetmekle, iş adamlarının İslami duyarlılık gereği çalışanlarının ihtiyaçlarına duyarlı olmalarını, vicdan sahibi olmalarını sağlamakla sınırlı gözüküyor. Örgütlü sivil toplum, hak arayan güçlü sendikalar, hak arama mücadelesi, bunlar bizi yönetenlere oldukça itici gelen kavramlar.
İstanbul 1 Mayıs olaylarında kafatası çatlayan kızımız için vali açıklama yapıyor: “O marjinal örgüt üyesi, biz de kaydı var”. Bunu öğrenince rahatlamamız gerekiyor anlaşılan. Mademki örgüt üyesi, öyle ise kafasını kırmak lazım, galiba böyle düşünmemizi istiyor Sayın İstanbul valisi.
Hak-İş’in hakemli dergisi, Emek ve Toplum’un ilk sayısında “Küreselleşme Sürecinin Türkiye’de Çalışanların Örgütlenmesinde Ortaya Çıkardığı Belli Başlı Sorunlar Üzerinde Bir İnceleme” başlığı altında bir makalem yayınlandı. Makalemin “Sonuç ve Öneriler” kısmını sizinle paylaşmamın 1 Mayısta yaşanan olayları anlamamıza ışık tutacağını düşünüyorum.
“Ülkemizde sendikal hareketin günümüzde yaşadığı belli başlı sorunların temelinde, Osmanlı-Türk Modernleşme döneminin kendine özgü bir biçimde gelişmesi nedeniyle işçilerin-emekçilerin temel haklar doğrultusunda verdikleri mücadelede örgütsel birlikteliği henüz sağlayamamış olmaları ve bu nedenle de kazanımlarının güvence altında olmaması yatmaktadır. Soğuk savaş döneminin sona erdiği 1990’lardan itibaren postmodern anlayışın gelişmesine bağlı olarak içine girilen küreselleşme süreci içinde üretimin yapısında ve iş yaşamında, sendikal yaşamda köklü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Türkiye sendikal hareketi modernleşme sürecinin devlet odaklı merkeziyetçi gelenek içinde sürdürülmesinin yanı sıra küreselleşme koşullarından kaynaklanan ilave sorunlar ve saldırılarla da karşı karşıya kalmıştır. Küreselleşme süreci içinde etnik, dinsel mezhepsel, ideolojik aidiyet duygularındaki canlanma; işçilerin emekçilerin temel hak ve çıkarlar doğrultusunda bir araya gelmesini güçleştirirken; emekçileri bölme-yönetme politikalarını kolaylaştıran bir rol oynamaktadır.
Dünya’da ve Türkiye’de küreselleşme sürecinde yaşanan belli başlı değişikliler şöyle özetlenebilir.
1. Küreselleşme sürecinde, Taylorist, Fordist üretim mekanizmalarının yerini, Neo Fordist üretim mekanizmaları almış, kalite çemberi, müşteri memnuniyeti, toplam kalite yönetimi, yalın üretim, tam zamanında üretim gibi kavramlar, esnek çalışma, Part Taim çalışma, parça başı çalışma gibi yeni üretim modelleri ve teknikleri geliştirilmiştir.
2. Uluslar üstü tekellerin kontrolünde üretim büyük ölçüde bilgisayarlaşmış, bilgi üretimi ve dolaşımının kontrolü, ileri teknoloji kullanımı önem kazanmış, üretim nükleer enerji, gen teknolojisi, mikro teknoloji gibi alanlarda yoğunlaşmıştır.
3. Merkezdeki çekirdek üretim ile stratejik üretim alanlarını uluslar üstü tekeller elde tutmuşlar, daha az teknoloji gerektiren üretimi işgücünün ucuz olduğu ülkelere kaydırmışlar, vasıfsız emeğin kullanıldığı alanları taşeronlara devretmeye başlamışlardır. Üretimin ortadaki “çekirdek” konumundaki büyük şirketlerle, etraflarında halkalar oluşturan “uydu” konumundaki tedarikçi firma ağları biçiminde yeniden organize edilmiş, şirketlerin yapısı değişmiştir.
4. Taşeronlaşma, esnek üretim, parça süreli çalışma, parça başı çalışma, zamanında üretim, sıfır hata payıyla üretim (yalın üretim) gibi düzenlemeler sonucunda üretimde verimlik olağanüstü artarken, bunun işçilere yansıması hep olumsuz olmuştur. Ücretler düşük kalmış, işsizlik, sendikasızlaştırma hızla yaygınlaşmıştır. 1990’lardan itibaren hızlanan küreselleşme sürecinde kaybeden hep emekçiler olmuş; sosyal devlet, sendikal haklar, siyasal kazanımlarda sürekli gerileme görülmüştür.
5. Üretimin stratejik bölümünde yüksek vasıflı, ekip çalışmasına yatkın, gerektiğinde üretime müdahale edecek nitelikte vasıflı işçiler kullanılır ve bunlara yüksek ücret ödenirken; üretimin büyük bölümünde vasıfsız işçi kullanılmaktadır. Bu durum işçiler arası farklılaşmayı derinleştirmiş, ortak çıkarlar etrafında bir araya gelmeyi zorlaştırmış, işçilerin mücadele azimlerini olumsuz etkilemiştir.
6. Esnek üretim, parça süreli çalışma, parça başı çalışma gibi üretim teknikleri işçilerin arasında ırk, cinsiyet, inanç ayrımcılığının, etnik ayrımcılığın körüklenmesinde araç olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır.
7. Kapitalizmin devlet güdümünde ve görece geç geliştiği Türkiye’nin küreselleşme süreci içinde işçi sınıfı birleşik, bağımsız siyasal bir hareket olarak ortaya çıkamamış; birlikte mücadele geleneği geliştirememiş; haklarını mücadele içinde elde edememiş ve güvence altına alamamıştır. O yüzden işçi sınıfının kazanımları hep pamuk ipliğine bağlı kalmış, hükümetlerin tasarrufuna bağlı kalmıştır.
8. Türkiye’de son otuz yılda sendikalı üye sayısı hızla düşmüştür. İşsizlik hızla yükselmiş, işçi kazalarında ölümler artmıştır. Kamu sektöründe geçici işçi, sözleşmeli işçi uygulamaları, özel sektörde taşeronlaştırma hızla yaygınlaşmıştır.
9. Türkiye’de kamu sektörü ayrı sendikalarda örgütlenmeye zorlanmıştır. Sendikal örgütlenmenin önünde %10 barajı gibi engeller devam etmektedir. Pek çok büyük işletme işçilerin sendikalaşmasını önlemek için hala büyük bir direnç içindedir. Kamu sektöründe grev, özel sektörde dayanışma grevi hala yasaktır. Sendikacılar üzerindeki baskılar ve tutuklamaklar sürmektedir.
10. Türkiye İLO sözleşmelerine uymadığı için kara listeye alınmıştır.
Küreselleşme sürecinde emekçiler aleyhine gelişen bütün bu olumsuzlukların, bir yönüyle de emeği ile yaşama tutunanların daha insanca yaşam yolunda daha etkili ekonomik ve siyasal mücadele içine girebilmeleri için koşulları bir anlamda olgunlaştırdığı söylenebilir. Ancak emekçiler bu koşulları değerlendirecek örgütsel deneyimden ve liderlikten yoksundurlar. Küreselleşme süreci içinde siyasi mücadelenin önemi her zamankinden daha fazla artmıştır. Her alana müdahale etmeyi kendinde meşru hak olarak gören merkeziyetçi, bürokratik devlet yapısı nedeniyle günlük ekonomik çıkarlar ve sendikal haklar için mücadele ile siyasi mücadele iç içe geçmektedir. O nedenle her türlü etnik, dini, ideolojik ve cinsel ayrımın ötesinde emekçilerin bağımsız ekonomik demokratik, sendikal ve siyasi taleplerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.
Sendikalar, mesleki eğitimin bölgelerin ihtiyaçları doğrultusunda ve bölgelerdeki mesleki aktörlerin katıldığı örgütsel yapılar içinde yeniden örgütlenmesinin savunucusu olmalıdırlar. Belgesi olmayanın iş yapamayacağı bir iş yaşamının taraftarı olmalıdırlar. İş yerlerinde işçi sağlığı için gerekli önlemlerin alınmasını, belli sayıda işçi çalıştıran işyerlerinin mesleki eğitime katkı vermesini, bünyelerinde kreş açmalarını ısrarla talep etmelidirler. İşçi eğitiminde, emeğin statüsünün yükselmesinde daha aktif rol üstlenmelidirler.
Çerçeve ulusal sözleşmeler ücretlerin, sosyal hakların alt sınırlarını belirlemelidir. Sendikalar İş kolu düzeyinde işkolunun özelliklerine bağlı olarak hak arama mücadelelerini serbestçe yürütebilmelidirler. İşçi haklarını ilgilendiren bu gibi temel konularda bütün sendikalar başta yetki barajı olmak üzere, kamu emekçilerinin ayrı sendikalarda örgütlenmesi gibi İLO standartlarına uymayan her türlü uygulamanın kaldırılması, hukuksuz işten atmaların, grev yasaklamalarının son bulması, her türlü sendikasızlaştırma girişimleri, İLO sözleşmelerinin iç hukuk kuralları haline getirilmesi için birlikte mücadele vermelidirler.
Emeği ile geçinenlerin, asgari ücretin insanca yaşamayı sağlayacak şekilde yükseltilmesi, ücret adaletinin sağlanması, haksız işten atmalara, sendikasızlaştırmaya, işçi ölümlerine karşı her türlü etnik, dinsel, ideolojik, cinsel ayrımı bir kenara iterek bir araya gelmelerinin önemi her geçen gün daha da artmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, ücret adaletsizliği, keyfi işten atmalar, işçi ölümleri karşısında emekçiler hem ekonomik, hem de siyasi anlamda kendi kalıcı ve etkili örgütsel kanallarını (iş yeri temsilciliğini daha aktif kılmak, bölgelerde genç işçi, kadın işçileri için ortak örgütlenme fırsatları yaratmak gibi) oluşturmak durumundadırlar.”
Ülkeyi yönetenler işçilerin belleklerini diri tutma çabalarına, geçmiş deneyimlerine sahip çıkmalarına, bir araya gelip hak arama mücadelelerini yükseltmelerine, iş güvenliğine, sendikal güvenliğe sahip çıkmalarına karşı tahammülsüzler. Kendini “sol” olarak tanımlayan bazı partilerin işçilerin yaşadıkları sorunlarla ilgilenmekten çok, ülkeyi “böldürmemekle” ilgilenmelerinden de anlaşılan oldukça mutlular.
Sizce de kendine ülkenin siyasal yaşamında yer açmaya çalışan sol örgütlerin önceliği işçilerin hak arama mücadelelerine vermeleri, onlarla organik ilişki içinde olmaları, onlara önderlik etmeleri gerekmiyor mu? Ama önce işçilerin güvenini kazanmak lazım, değil mi? Başka nasıl “sol” olunur?
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.07.2025
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024