Arzu YILMAZ
"Bugünlerde Ortadoğu’nun kalbi Şam’da atıyor" desek yanlış olmaz sanırım…
Yıllar önce Kudüs’e ilk gittiğimde bana eşlik eden arkadaşım Kudüs’ün her bir sokağının, köşesinin hikayesini anlatırken "Burası adeta peygamberlerin havaalanı gibi bir şehir, peygamberin biri inerken öbürü yükselmiş" demişti…
Şam’da dolaşırken aklıma ilk gelen bu oldu…
Zira zamanımızın peygamberleri sayılabilecek siyasi temsilcilerin, diplomatların biri gidiyor öbürü geliyor Şam’a…
Ve her birinin mesajı her bir Şamlı’nın dilinde ayrı bir hikayeye dönüşüyor…
Sadece onlar da değil…
Dünyanın dört bir yanından gazeteciler, sivil toplum örgütleri Şam’a adeta akın ediyor…
Havadan inemeyen, karadan ulaşıyor…
Çoğu Lübnan sınırından, Ürdün’den…
Fırsatını bulan Irak sınırından…
Türkiye pasaportu taşıyanlar SMO’nun kontrol ettiği kuzeyden, deyim yerindeyse, elini kolunu sallayarak iniyor Şam’a…
Ne sınırlarda ne yollarda "Nerden geldin nereye gidiyorsun" diyen yok gibi…
Duydum ki, HTŞ yönetimi geçtiğimiz hafta yabancı gazeteciler için bir form düzenleyerek gelenin gidenin kaydını tutmaya niyetlenmiş, ama formu dolduranlar bir türlü cevap alamayınca çıkıp gelmiş…
Kimse de "Niye geldin, nasıl geldin" diye sormamış…
Zaten Şam, Hama, Humus dışında HTŞ’den iz yok…
Siyah, tek tip üniformaları içinde HTŞ’liler olarak bilinen güvenlik elemanları sadece bu üç şehirde mevcut…
Onlar da, deyim yerindeyse, ne etliye ne sütlüye karışıyor…
Gelene hoş geldin, gidene güle güle havasında…
Dahası, bulundukları şehirlerde de bir hakimiyet sağlamaktan uzak görünüyorlar…

Yüzünün sol yanı morluklar içinde karşımda oturan Ayla bir hafta önce kardeşinden yediği dayağı anlatırken, "Çığlıklarım mahalleyi ayağa kaldırdı, komşulardan biri bile çıkıp gelmedi. Bir ara kendimi dışarı attım, sokağın başındaki HTŞ’lilerin yanına koştum. Kardeşim arkamdan gelip ‘kız kardeşimdir’ deyince ‘Aile meselesi, bizi ilgilendirmez'" dediklerini söyledi…
Ertesi gün polis karakoluna gittiğinde ise "Kardeşin Afrin’e gitti, oraya biz müdahale edemiyoruz" diye şikayetini geri çevirmişler…
Bu arada, Ayla kendisini öldüresiye döven kardeşinin iç savaş yıllarında IŞİD’e katıldığını ve 12 yıldır onu görmediğini söyledi…
HTŞ ile ilgili duyduğum en ilginç asayiş hikayesi ise Şam’ın Hıristiyan mahallesinde henüz iki gün önce yaşanan bir olay: Bir grup elinde megafon sokak sokak bir doçka üzerinde dolaşıp, "Bundan sonra alkollü içki satmak, içmek yasak, müzik yasak, kadınların peçesiz sokağa çıkması yasak" diye anons yapmış. Aradan iki-üç saat geçtikten sonra bu kez HTŞ güçleri diye bilinen siyah üniformalılar megafonla aynı sokaklardan geçerek "Biraz önce yapılan çağrı doğru değildir, bizle ilgisi yoktur" duyurusu yapmış…
Bu hikayeyeyi duyduğum Esad’ın en gözde lokantası olarak bilinen Naranj’da garson siparişleri almak için yanımıza geldiğinde "İçki var mı" diye sorduk, "Şimdilik" dedi…
Bu arada, Esad rejiminin en önemli gelir kaynağı kaptagon (bir çeşit uyuştucu hap) Şam sokaklarında Lübnan’dan gelen kaçak benzinin satıldığı bidonların yanında, herkesin elinin altında…
Bu anlattıklarıma bakıp da Şam’da can güvenliği yok sanmayın sakın…
Gece yarısı saatlerinde yanımda Hediye Levent daracık ve karanlık Şam sokaklarından elimizde telefon ışığı en az bir saat yürüdükten sonra otele ulaştık ve kimse bakışlarıyla bile bizi rahatsız etmedi…
Fakat Şam’da ‘fulul nizam (rejim artıkları)’ olarak anılanlar için durum farklı…
Özellikle Alevilerin uğradığı saldırılar hemen herkesin dilinde…
Noluyor diye sorduğunuzda, kimi ‘münferit’ diyor, kimi ‘sistematik bir katliam’ yaşandığından bahsediyor…
Münferit diyenlerin ilk söylediklerinden biri, "Ee ama HTŞ yönetiminde şimdi Aleviler de var" iddiası, ki doğru. Zira bürokratlar büyük ölçüde yerini koruyor…
HTŞ yönetimi, en fazla, her bir birimin başına bir HTŞ’li atayabilecek insan kaynağına sahip…
Bu haliyle de HTŞ kimilerine göre Alevilere saldırıları gücü yetmediğinden engelleyemiyor, kimilerine göreyse göz yummayı tercih ediyor…
Fakat her iki durumda da Alevilerin saldırıya maruz kalması adeta olağan sayılıyor…
Hazır bürokrasi demişken, hala Esad dönemi sistemin yürülükte olmasından kaynaklı sorunlardan söz ediyor herkes. Örneğin, Şam’a akmaya başlayan dış yardımların mevcut kanunlar gereği Suriye Kızılay’ında toplanması ve buradaki çoğu Esad dönemi kadrolar eliyle dağıtılmasından hem yardımı yapanlar hem alanlar şikayetçi. Yolsuzluk, adaletsizlik devam ediyor söylentileri ağızdan ağıza dolaşıyor…
Bu şikayetlere eşlik eden genel anlayış ise aslında HTŞ’nin kendinden menkul bir yönetimden ibaret olduğu…
Yani, HTŞ yönetimi Suriye’yi yönetecek ne güce ne de meşruiyete sahip bir çoklarına göre…
Dolayısıyla, HTŞ yönetimi adına olup bitenler adeta seyirlik bir tiyatro…
Mesela, Şam’da hemen herkesin 8 Aralık 2024 gününe referansla kullandığı ‘özgürlük’ kelimesinin ne anlama geldiğini sorduğumda ‘Esad’ın yıkılmasını’ kastettiğini söylüyor çoğu…
‘Özgürlük’ü HTŞ yönetimiyle bağdaştırana ben rastlamadım…
Henüz HTŞ yönetimini nereye koyacaklarına karar verememiş, hatta düşünmemiş gibi bir çok insan…
Esad rejiminin yıkıldığı anda kalmış ve bu tahayyül bile edemedikleri durumun gerçekliğini kavramayla ya da sindirmeyle meşguller…
Öyle ki, Rawda kahvesinde sohbet ettiğim biri Suriye’de normalleşmenin ancak savaş suçlularının yargılandığı ve cezalandırıldığı bir süreçten sonra mümkün olabileceğini söyledi. Bu sürecin de hem Esad rejimi hem de Suriye muhalefetini içermesi gerektiğini ekledi…
"O halde HTŞ de yargılanmalı" dediğim zaman, hiç tereddüt etmeden "Tabii ki" deyiverdi…
"Peki nasıl olacak, HTŞ’nin kendi kendini yargılamasını mı bekliyorsunuz" diye sorunca da sustu, biraz düşündü, sonra "Ama başka türlü Suriye normalleşmez" dedi…
Biz konuşurken kahvenin diğer bir köşesinde bir grup insan toplanmış, elinde mikrofon konuşan birini dinliyordu. Konuşan 2014’te kurulan Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi sözcüsüymüş. Uzun yıllar Türkiye’de faaliyet yürüttükten sonra Suriye’ye dönmüşler ve şimdi halkın arasına karışıp ‘yeni Suriye’ planlarını anlatıyorlarmış…
Herkes gibi onlar da kapsayıcı ve adil yeni bir yönetimin kurulmasından bahsediyor…
Fakat kimse bu söylenenlerin nasıl hayata geçirileceğini bilmiyor…
Beklenti, Suriye Ulusal Konferansı’nda her şeyin tartışılması ve bu konferansta sağlanacak toplumsal uzlaşmaya dayalı bir yol haritasının belirlenmesi…
Ama kimse bu konferansın ne zaman ve nasıl toplanacağı bilmiyor…
Tam bu sırada öğreniyoruz ki, HTŞ yönetimi bazı kararlar almış, anayasayı askıya aldığını, orduyu dağıttığını, mevcut silahlı grupları feshettiğini duyurmuş….
Anayasa değişikliği üç yıl sonra, seçimler dört yıl sonra yapılacakmış…
Doğrusu ben bu kararları ciddiye alanına denk gelmedim…
Ya da şöyle söyleyim, dünyanın HTŞ’yi ciddiye aldığı kadar Suriye’de HTŞ’yi ciddiye alan yok gibi…
Hele üç-dört yıllık planlamalar?
Suriyeliler gibi biz de bekleyip göreceğiz…
Ama HTŞ Yönetimi üç-dört yıl sonrasını görür mü, doğrusu ben şüpheliyim…
Son olarak, Şam’dan ayrılırken defterime düştüğüm notu paylaşayım…
En düşük ihtimal, Suriye’nin üniter bir devlet olarak yeniden inşası…
En iyi ihtimal, üç parçaya bölünmüş federal bir Suriye’nin kurulması…
En kötü ihtimal ise bir yıla kalmadan yine yeniden bir iç savaşın başlaması…
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.02.2025
1.02.2025
4.12.2024
16.11.2024
16.11.2024
4.05.2020
16.04.2020
15.03.2020
14.02.2020
15.03.2020