Arzu YILMAZ
İdlib’de ertelenen son perde nihayet sahneye koyulurken, Türkiye’nin iki cami arasında beynamaz Suriye politikasında ibre bir kez daha ABD’ye döndü. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi ve Astana süreçlerinin bittiğini ilan edip, Suriye rejimine karşı savaş hazırlıklarına girişti. Ardından, ABD ‘NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız. Esad rejiminin uluslararası toplum nezdinde normalleştirilmesine karşı çıkmayı sürdüreceğiz’ açıklamasıyla tarafını ve niyetini açık etti. Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun zamandır deyim yerindeyse boğazına düğümlenen baklayı ağzından çıkaran MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu: ‘Esad tahtından indirilmeli, gerekirse Şam’a girilmeli’ dedi.
Aslında tüm bu olup bitenlerin sürpriz bir yanı yok. Zira Rusya ile verilen ‘yeni bir dünya kuruluyor’ pozunun hemen her karesinde ABD silüeti aslında hiç eksik olmadı. Öyle ki, Russophil (Rus dostu) Türk dış politikasının harcının karıldığı Fırat’ın batısında bile, ABD ya Afrin operasyonunda olduğu gibi sessiz onayıyla ya da İdlib’de olduğu gibi istihbarat ve diplomasi desteğiyle Türkiye’nin arkasında yer aldı.
Bu tabloya dayanarak Türk-Amerikan ilişkilerini kopma noktasına getiren krizlerin bir tiyatrodan ibaret olduğunu iddia ediyor değilim. Ancak, nasıl Rusya bariz çelişkilere rağmen Türkiye’yle işbirliğini her şeyden önce Suriye sahasının cihatçı gruplardan arındırılması için kullandıysa, ABD de Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını arkalama yoluyla hem Esad rejimin gücününün hem de Rusya’nın Suriye’deki başat rolünün konsolidasyonunu engelledi. Türkiye ise bu her iki taraf açısından da kullanışlı pozisyonunu ‘bağımsız ve egemen dış politika’ paketiyle özellikle iç politikada sermaye yapmayı kâr bildi; uluslararası alanda düştüğü ‘cihatçıların hamisi’ konumunu da, kimi zaman dünyada en fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ülke sıfatıyla yüklendiği ‘insani misyonu’ kimi zaman da ‘meşru güvenlik kaygılarını’ öne çıkararak öteledi.
Günün sonunda artık bu teranelere tevessül edilmeyeceği ve ABD ile Türkiye’nin, sonu Bahçeli’nin umduğu gibi Şam’a çıkacak olmasa da, Esad’ı Şam’da rahat oturtmayacak bir yolda buluştuğu aşikar. ABD’nin yaptığı açıklamalarda dikkati çeken Türkiye’nin NATO üyeliği vurgusu ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in yaptığı değerlendirmeler ise hedefin yalnızca Esad rejimi değil, aynı zamanda Rusya olduğunu da gösteriyor. Bu aşamada olası bir savaş durumunun taraflarının yalnızca Türkiye ve Suriye olacağını varsaymak yersiz. Dolayısıyla, çözüm muhtemelen Türkiye’nin İdlib dahil olmak üzere Suriye’deki askeri pozisyonunu garanti altına alacak bir ateşkes antlaşmasının bir an önce kotarılmasında aranacaktır. Türkiye’nin uzun süredir savunuculuğunu yaptığı ‘güvenli bölge’nin hayata geçirilmesi ise herhalde Türkiye açısından elde edilebilecek en iyi sonuç olur.
Peki neden şimdi?
Suriye’de taraflar arasındaki çelişkilere rağmen süregelen mutabakat neden şimdi ve İdlib’de bozuldu?
Türkiye açısından bakıldığında Suriye sahasında Rusya ile işbirliği yoluyla elde edilebilecek imkanların sınırına gelindiğini söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki varlığını sürdürebilmesi İdlib’den çıkma, doğusunda ise Serekani ve Gri Spi ötesine adım atmama koşuluna bağlanmış görünüyor. Üstelik Türkiye’nin bu sınırlar dahilinde ne kadar kalıcı olabileceği de tartışmalı. Rusya her seferinde Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Adana Mutabakatı hatırlatmasıyla Türkiye’ye çıkış kapısını işaret ediyor. Bu tabloda, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad’la elele bir fotoğraf vermek yerine, hazır ‘Esad’a karşı yanındayız’ diyen ABD’ye dümeni çark etmesi anlaşılır. Tabii, zamanlamanın tam da ABD yaptırımları ve S-400’lerın aktive edilmemesi şartı bağlamında belirlenen takvim öncesine denk gelmesi ise meselenin belki de en can alıcı noktası.
ABD politikasında ise aslında bir değişiklik olduğu söylenemez. ABD her ne kadar Esad rejiminin yerinde kalmasına itiraz etmese de, Rusya’nın aksine, rejimin egemen bir güç olarak geri dönüşünü her fırsatta engelledi. Bu bağlamda, Suriye’de Kürtlere verdiği desteğin öncelikli nedeni IŞİD’le mücadele idiyse, ikinci bir nedeni başarısız Suriye muhalefetinin yarım bıraktığı işi Kürtlerin gerçekleştirmesiydi. Bu arada, İran’a maksimum baskı politikasının hız kazandığı bir süreçte, Suriye’de zaten varolan hedef birliği üzerinden Türkiye’nin NATO üyeliğini Ortadoğu ölçeğinde aktifleştirmenin ABD için de doğru bir zamanlamaya işaret ettiği muhakkak.
Neden İdlib sorusunun bütün taraflar açısından yanıtı ise sanırım aynı. Çünkü neredeyse on yıl süren savaşın sonunda ‘Suriye muhalefeti’ adına ortada kalan tek güç İdlib’deki cihatçılar. Türkiye’nin adını ‘Suriye Milli Ordusu’ diye koyduğu ya da Cenevre’de hamiliğine soyunduğu siyasi kanadın ne sahada ne de masada Esad rejimine karşı bir direnç oluşturma kapasitesi/yeteneği var. Dolaysıyla, İdlib Suriye savaşının nihai kazananının ya da kaybedenin belirleneceği bir eşik.
Rusya’nın ve Esad rejiminin neredeyse son iki yıldır bu eşiği zorlaması da bu yüzden. Ama yaşanan gelişmeler ışığında arzu edilen sonuca ulaşmasının pek mümkün olmadığı da ortada. Hal böyleyken İdlib eşiğine takılan hesapların başka alanlarda görülmesi ihtimali de dünden daha fazla.
Zira Rusya ve Esad rejimi Fırat’ın doğusunda son haftalarda dikkat çekici adımlar atıyor. En son, Rusya’nın inisiyatifinde Esad rejimiyle Kürtler arasında yeniden başlayan diyalog sürecinde somut kararlar alındığı açıklandı. Alınan bu kararlara göre, anayasa, idare, eğitim, askeri konular ve petrol konularında ortak komisyonlar kurulacak. Geçtiğimiz Kasım ayında görüştüğüm Rojava Yönetimi’nden yetkililer, Rusya’nın Esad rejimiyle Kürtler arasında bir anlaşmayı teşvik edici açıklamalar yapmasına rağmen, özellikle Şam’ı bir uzlaşmaya zorlayacak gerekli adımları atmamakla suçluyorlardı. Söylenenlere bakılırsa Rusya’nın önceliği Şam-Ankara arasında bir uzlaşmanın sağlamasıydı, ki bu yüzden zaten alternatifisiz görünen Kürtlerle müzakerenin zamana bırakılması tercih edildi. Nitekim bu süreçte Esad rejimi Fırat’ın doğusundaki Arap aşiretlerini ve Kürt muhalif gruplarını Şam’la birlikte hareket etmeleri konusunda ikna etmek için toplantılar düzenledi. Bu ikna turlarına İran da Tahran’da düzenlediği bir başka toplantıyla destek verdi. Ama tam da İdlib’de gerilimin Türkiye-Suriye arasında çatışmaya evrildiği bir aşamada, Esad rejimi ve Rojava Yönetimi anlaştıklarını duyurdu.
Aynı anda gerçekleşen bir başka gelişme ise Rojava Yönetimi kurulduğundan bu yana Irak Kürdistanı’nda faaliyet gösteren Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS)’nin nihayet Fırat’ın doğusunda ofislerini açması oldu. Aslında bu uzlaşmanın sağlanması uzun süredir ABD’nin de gündemindeydi. Ancak, hem PYD hem ENKS tarafından yapılan olumlu açıklamalara karşın, Kürtler arası birlik çerçevesinde Suriye dışındaki Kürt partilerin de dahil olduğu bu müzakerelerden bir sonuç çıkmadı. İddialara göre sorun, ortaya konulan modelin tıpkı Irak Kürdistanı’nda olduğu gibi Suriye’de de ikili bir askeri ve siyasi yapılanma öngörmesiydi; hatta, Irak Kürdistanı’ndaki mevcut ikili idari yapının dahi Irak’ın yeniden inşası gereği parçalara bölünmesi riski vardı .
Sonuçta, Kürtler arası birlik konusunda uzun süredir tartışılan askeri işbirliği, dış ilişkilerde uyum, stratejik alanların ortak savunulması ve Kürt politik partileri arasında koordinasyonun sağlanması ana başlıklarında bir uzlaşma sağlanamadı. Ama bu duruma rağmen ENKS Rojava’da ofislerini açtı, çünkü her iki tarafın da acil ve öncelikli gördüğü mesele Suriye’de zayıflayan Kürt pozisyonunu siyasi ve diplomatik alanda güçlendirmek. Bu hedef doğrultusunda belirlenen adresler ise Şam ve Cenevre. Yapılan açıklamalara bakılırsa da, Rojava Yönetimi ve Esad rejimi arasında varılan anlaşmadan Kürtlerin en önemli beklentisi de bu konuda. Halihazırda Cenevre’de Suriye muhalefeti içinde Kürtler yalnızca iki kişiyle temsil ediliyor. Eğer Şam’la varılan anlaşma yolunda giderse, Rusya’nın da desteğiyle Suriye Kürtlerinin Cenevre’de PYD’nin de dahil olduğu daha güçlü bir temsille yer alması planlanıyor. ENKS’nin askeri kanadı sayılabilecek Roj peşmergelerinin mevcut yerel askeri meclislere dahil edilmesi şimdilik gündemde yok, ama Şam’la müzakerelerin konu başlıklarından biri olduğu biliniyor. Idlip’de alevlenecek bir çatışma durumunda, Esad rejiminin Afrin’e yeniden girmek için fırsat kollayan Kürtleri yanına almak için bu başlığı öne çekmesi ise şaşırtıcı olmaz.
Suriye’de gelişen bu inisiyatifle eşzamanlı olarak Rusya’nın son bir ayda Irak Kürdistanı’na iki üst düzey ziyaret gerçekleştirdiğini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Bu temaslar sırasında Ebu Kemal sınır kapısının aktifleştirilmesi ve Rosneft’le 2017 yılında yapılan anlaşma çerçevesinde Irak Kürdistanı petrolünün Kerkük-Banyas boru hattı üzerinden ihraç edilmesi konularının ele alındığı gelen haberler arasında. Bu alternatiflerin hayata geçmesi önünde şimdilik bir çok engel var gibi görünse de Türkiye’ye verilen mesajın açık olduğu ortada. Bu arada Rusya’nın Erbil’e gerçekleştirdiği bu ziyaretlerin, Süleymani ve Mühendis suikastlerinden sonra ABD-Iran arasında bir denge bulma arayışında sıkışan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bir soluk aldırdığı söylenebilir.
Günün sonunda, Türkiye’nin Suriye sahasında dümeni Amerika’ya çark ettirmesinin hiç kuşkusuz hem Türkiye içinde hem bölgede daha çok konuşulacak etkileri olacaktır. Ama şimdiden görünen, Russophil Türk dış politikasının tek somut kazancı sayılan ‘Kürt koridorunu çökertme’ başarısını henüz kâr hanesine yazmak için erken olduğu. Üstelik çark edilen taraf ABD’nin de, en iyimser tahminle, bu koridoru Türkiye’ye yedeklemek amacıyla bile olsa çökertme niyetinde olmadığı herhalde artık anlaşılmıştır.
Birikim
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.02.2025
1.02.2025
4.12.2024
16.11.2024
16.11.2024
4.05.2020
16.04.2020
15.03.2020
14.02.2020
15.03.2020