Cemil ERTEM

Geçmiş Türkiye’den şimdiki zaman manzarala
15.11.2010
3076

Güzel bir tatil günü; bunun için bugün “derin” ekonomi-politik mevzularına girmeyelim isterseniz. Bugün size “geçmiş ve “geçmekte” olan Türkiye’den “şimdiki” zaman manzaralarından bahsedeyim. Cümle garip gelebilir ama inanın izafiyet teorisi açısından o kadar inanılmaz değil.

Hayatının bir bölümünü düşünce “suçlusu” olarak mahkemelerde geçirmiş biri olarak cuma günü sabah erkenden İsmail Beşikçi’nin 11. Ağır Ceza’daki duruşmasına gitmek için yola koyuldum. Beşiktaş’taki o çok bilinen yere geldiğimde giriş kapısında bekleşen muhabir ve kameraman arkadaşlarla karşılaştım. İsmail Beşikçi’yi değil; eski kuvvet komutanlarından birinin eşi ve kızı ifade için gelecekmiş, onları bekliyorlarmış. Kameraman arkadaşım İlhan, İsmail Beşikçi duruşmasından haberleri olmadığını söyledi. Demek ki, Türkiye’de belli başlı ajansların cuma günkü bülteninde Beşikçi davası yer almadı. Alması da beklenmemeli zaten; ana akım medya Beşikçi gibileri, şimdiye değin, hep görmezden geldi. Ana akım medya demişken, Ali Bayramoğlu’nun dünkü yazısı tarihî bir yazı bence. O yazıda bir tek isim var ama o isim üzerinden Türkiye’de terörün, dezenformasyonun, alçaklığın medyadaki izlerini bulabilir, terör medyasının gerçek yüzünü bir iki paragrafta okuyabilirsiniz.

Neyse bilgisayar çantamı kapıda kendisine “neden ben” diye sorarak, komutan kızı ve eşi bekleyen İlhan’a emanet edip, bir takım kafes gibi şeylerin içinden geçerek duruşma salonunun izbe bekleme yerine geldim. İsmail Hoca, Ufuk Uras’la köşede oturuyordu; Ufuk Uras’ın Meclis’te CHP’lilerle olan maceraları çok hoş; bunları her sefer tekrar tekrar dinlemekten müthiş zevk alıyorum; Ufuk da sağ olsun büyük bir keyifle anlatıyor. Bu sefer 10 Kasım maceraları gündemdeydi: “CHP sözcüsü kürsüde konuşuyor: ‘Biz, Atatürk’ün, Cumhuriyet’in mirasçılarıyız.’ Ufuk: ‘Başımıza ne geldiyse mirasyedilerden geldi.’”

Bu CHP’lilerin sonunda Uras’ı dövecekleri kesin. Bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa turu sırasında Avrupalı parlamenterlere, sol parti üyelerine ve sosyalistlere anlattıklarının yankıları var. Uras, Avrupalı solcuların Kılıçdaroğlu’nu şaşkınlıkla dinlediğini, ilkönce anlayamadıklarını ama daha sonra, gelen bilgiler doğrultusunda, bir nasyonal-sosyalist olarak anlayabildiklerini söylüyor. Aslında Avrupa, CHP’yi gülerek ve bizden daha fazla anlayarak izliyor. Çünkü onlar aşağıdan faşizmi yaşadılar ve bu faşizmin “sol” popülist demagojiyle nasıl iktidara geldiğini biliyorlar. CHP, Türkiye’nin geçmişinde yer alan, geçmiş olmuş zombi bir yapı ama şimdilerde kendisini yenilediğini iddia ediyor, bu iddiasını da arkaik koltuk kavgalarına dayandırıyor; ölür müsün, öldürür müsün işte...

Bakıyorum da, Ali Bayramoğlu’nun anlattığı medyanın ve o medyanın yarattığı, terörle, baskıyla örülü Türkiye’nin, devamcıları ne kadar da bel bağlıyorlar bu “yeni” CHP’ye. Gerçekten başka umutları kalmadı; hele 2011 seçimleri yeni bir anayasa ile taçlanacak olursa bunların asker ve yargı oligarşisi ile ilgili tüm umutları bitecek ve bütün güçlerini geçmiş Türkiye’nin şimdiki zombi yapılarına aktaracaklar; tabii bunların başında CHP geliyor.

Şimdi yine İsmail Hoca’nın duruşmasına dönelim; hayli küçük olan mahkeme salonuna girdik; avukatların ve izleyicilerin ancak bir bölümü oturabildi. Hoca savunmasında özetle şunu söyledi: “Ben 60’lı yılların başında Doğu’da askerliğimi yaparken, birçok kilise, metruk, insansız yapı, yerleşim yeri görüyordum. O zaman sormuştun kendime bunların cemaati nerede, bu insanlar nereye gitti diye. Bir genç bilim insanı olarak bu bilincime çarptı, merak ettim; sonra Türkiye’de ve Ortadoğu’da dört-beş ülkeye yayılmış ve 40 milyonu bulan Kürtlerin niye devlet olamadığını ama mesela Avrupa’daki 30-40 bin nüfuslu Lihtenştayn, Monako, Lüksemburg’un nasıl devlet olduğunu kendime sordum; bu soruyu siz de eğer, bilimsel bir merakınız varsa, kendi kendinize sorarsınız.” Bu sorunun yanıtı, 20. yüzyılda ulus-devletlerin, emperyalizmin çizdiği sınırlarda oluşturulmasının tarihinde gizlidir. Bu tarihte mesela Kürtler, Filistinliler yoktur. Yine bu sorunun yanıtı, emperyalizm öncesi sömürgecilik tarihinde gizlidir. İşte Beşikçi, Kürtlerin, hem klasik sömürgecilik teorilerine göre, hem de yeni emperyalizmin politikalarında sömürge bile olamadığını, yok sayılan ve yok edilmek istenen bir halk olduğunu bilimsel olarak yazmış, tartışmış ve bu gerçekler için 17 yıl cezaevinde yatmış bir bilim insanıdır. Beşikçi duruşmada, Kürt aydınlanmasından Kürt kadınlarını örnek göstererek bahsetti. Nâzım’ın, “sofrada yeri öküzümüzden sonra gelen kadın” vurgusunu hatırlatan Beşikçi, şimdi Kürt illerinde kadınların dilleri, kültürleri için ayağa kalktıklarını söyledi. Beşikçi’nin dediği gibi, kadınların, “çağdaş yaşamı destekleme” zırvaları ve Kemalizm’in ırkçı modernizmiyle değil de, demokratik bir mücadelenin öznesi olarak bir aydınlanma hareketi yaratmaları çok önemli.

İşte bu Beşikçi’yi Türkiye 17 yıl “içerde” yatırdı. Bütün bunların artık geçmişin bir parçası olması ve geçmişin karanlık günlerinden “şimdiki” Türkiye’ye, cuma günkü duruşma gibi, gelmemesi inanın bizim elimizde.

www.cemilertem.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar