Kemal CAN
Türkiye bir süredir turnusol kağıdı tüketiminin zirveye çıktığı dönemler yaşıyor. Hem toplumsal, hem siyasal, hem de kültürel alanda durum böyle. Kimin tam olarak ne olduğunun, aslında neye benzediğinin apaçık ortaya çıktığı, herkesin gerçek tarafının anlaşıldığı testler birbiri ardına geliyor. Fakat aynı zamanda bütün isimlerin, sıfatların kafaya göre kullanıldığı, aynıların ayrı, ayrıların aynı tarafa düştüğü garip bir dönem. Tuhaf zamanların zorlu sınavlarına giren herkes bir takım eksiler alıyor ama daha çok da önüne gelene not veriyor. Ancak alınan notların sınıf geçmeye, durumu anlayıp gözden geçirmeye, biraz olsun ilerlemeye neredeyse hiçbir etkisi, katkısı yok. Kimse ne kendisinin hatalarından ne başkasının yanlışından ders çıkartıyor. Hal ve gidiş hep zayıf.
Zaten verilen notların ortak bir standardı, itiraz edildiğinde gidilecek -mutabık kalınmış- bir hakem de yok. Herkes öğretmen, herkes müfettiş, herkesin elinde başkalarının karnesi. Birileri sürekli kendi birinciliğini ilan ediyor, bir grup insan da önüne gelene basıyor sıfırı. Hayatın pek çok alanında olduğu gibi siyaset de, yaşamak da bir performans meselesine dönüşmüş durumda. Kriterlerin ne alt ne de üst sınırı var. İddialar da en yüksek perdeden, suçlamalar da öyle. Sadece iktidarları kişileştiren liderler, alabildiğine daraltılan alana razı olmuş siyasi aktörler, fonksiyonlarını kaybetmiş teşkilatlar, ayarı bozmuş medya sorunlu değil. Olup biteni izleyen, tepki veren herkes de her şeyi bir performans meselesi olarak görüyor, okuyor, yaşıyor.
Siyaset ve özellikle de gündelik hayattan kurulan siyaset açısından, bu performans meselesi iyice tuhaflaşıyor. İnsanlar olup bitenlerden ruhen nasıl etkilendiklerini, başkalarının etkilenme biçimine duydukları tepkiyi göstermelerinin, siyasi bir eylem olduğunu iddia ediyorlar. Bu konudaki performans gösterileri bazen mağdurları bile aşan abartılar taşıyor. Mesela Ahmet Altan ile ilgili olarak Ahmet Şık’ın yaptığı soğukkanlı ve adaletli olmaya çalışan yoruma gelen bazı tepkiler gibi: Taraf gazetesinin “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetine verilen tepki konusunda Ahmet Şık’ı “yetersiz” bulanlar bile çıktı. Yeterince etkilenmemiş buldukları gerçek mağdurun performansıyla yarışabileceğini düşünen, isteyen seyirciler var.
23 Ocak’ta Gazete Duvar’daki “Birey olmak ve hayal kırıklığı” başlıklı yazımda şöyle bir bölüm vardı: “Çarpık bireysellik, birey olma algısı, siyasi refleksleri o kadar uzun süredir etkisi altına almış durumda ki, yarattığı anormallikler ortaya çıkmadan önce ne kadar derine sirayet ettiği görülemiyor. (…) Lider merkezli bir siyaset geleneğine sahip olmanın yanına, bütün siyasi görünümlerin bireysel performanslarla ölçüldüğü bir yaklaşım da yerleşiyor. (…) Siyasetin şahsileşmesi, iktidarın kişiselleştirilmesi, neoliberal modelin siyaset mimarisinde bireyselliğe biçilen rolle ilgili bir tasarım hatası.(…) Kişisel performanslara fazla beklenti yükleyen siyasi pozisyonlar, şahsi tercihlerin yarattığı şoklardan bir türlü kurtulamıyor. Belki, bireysel cevaplara bu kadar toplumsal-siyasal anlam yüklememek lazım.”
Çarpık bireysellik, ayarı kaçmış bencillik, insanlar daha önemli hale gelsin diye pompalanmadı. Tam tersi insanlar, kendilerinden başka kimsenin önemsemediği, güvensiz bir yalnızlığa mahkum. Önemsizleştiler, gösterecekleri özel performanslar dışında zaten önemsiz oldukları hissettirildi. Zincirlerinden başka kaybedeceği olmayanlar yeniden kendilerine zincirlendi. Önemsenip önemsenmemenin performanslara bağlı olduğu, başarısızlığın –hatta yoksulluğun- kişisel kabahat olduğu anlatıldı. Bu yüzden, yoksulluk ve çıkışsızlık yüzünden intihar ettikleri konusunda güçlü karineler olan “Fatih’teki dört kardeş” olayına devletin verdiği ilk cevap: “Yardım başvuruları yok”. İnsanca yaşamak bir hak değil de başarılması gereken bir hedefmiş ve bu performansı gösteremeyenlere çekilmekten başka seçenek yokmuş gibi.
Kimse önemsediği için kendini önemli hissetme ve dayatma gayretinin çok saldırgan formları da var elbette. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve her türden faşizan tasavvur en küçük kılcallara kadar genişliyor. Aksaray’da otizmli çocuklara karşı yapılanlar münferit olmadığı gibi hemen her gün benzerleri hayatın içinden çıkıp geliyor. “Hafif otizmliye karşı değiliz” demeyi hak gören muhtar, “benim çocuğum rahatsız oluyor” diyen velilerin talepleriyle okul müdürüne, valiye gidiyor ve bu saldırganlık anlayış görüyor. Anlayış yetmeyince saldırı dozu büyüyor, koca koca insanlar çocukları yuhalıyor. Sonra birileri çıkıp “biraz abartılmış olabilir” diyor. Bunun yukarıdan aşağıya doğru meşrulaştırılan, aşağıdan yukarıya doğru sıradanlaşan saf kötülük olduğuna şüphe yok.
Bülent Arınç’ın -sonradan utandırıcı biçimde geri alsa da- KHK meselesine “acıma” üzerinden dahil olması ve buna verilen tepkiler de fazlasıyla öğretici. Televizyon ekranlarında ve sosyal medyada “acımak FETÖ mücadelesine halel getirir mi?” başlıklı tartışmalar açıldı. Altan, Ilıcak tahliyesindeki “sevindim-üzüldüm” parantezi, “acınır-acınmaz” şeklinde yenilendi. KHK’nın kendisi yerine, bu olay karşısındaki hissiyatlar siyasi performans referanslarına dönüştürüldü. Pek çok olayda hadisenin kendisi ve dahil olan aktörlerin rolleri bile, izleyenlere hissettirdiklerinin karşısında önemsizleşiyor. Yaşananlardan çok, izleyenlere nasıl hissettirdiği öne çıkıyor. Örneğin ABD Başkanı’nın mektubundan rencide olanlar veya çöpe atıldığı için rahatlayanlar için en önemli olan kendi hissettikleri.
Siyasi süreçlere dahil olabilmenin, etkileyebilmenin, değiştirebilmenin imkanları ve bu konudaki inanç azaldıkça, siyasal performans kriteri olarak geriye sadece hisler kalıyor. İktidara yakın olmak veya muhalefet etmek de bazen fark yaratmıyor. Son yılların “unutursak yüreğimiz kurusun”, “içim asla soğumayacak” benzeri slogan sözlerinin bu kadar rağbet görmesi galiba bu yüzden. Olanlar yeterince kötü, yanlış, adaletsiz, zalimce değilmiş de, hissettirdikleri korkunç ve katlanılmaz olduğu için mesele edilmesi gerekirmiş gibi. Bu yüzden bazı olaylar karşısında gösterilen tepkiler, beklenen duygusal performans alınamadığı için yeterli tatmini yaratamıyor. Galiba gerçekten önemli olmak için, sadece kendinin önemli olduğu fikrinden kurtulmak gerekiyor. Yanlış ve kötü olanlar bize öyle hissettirdiği için öyle değil.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.10.2025
12.10.2025
5.10.2025
28.09.2025
14.09.2025
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025