Ümit KIVANÇ
Başlığı şöyle de atabilirdim: Bir avuç kendini bilmez koca bir camiayı... Bu şekilde başlayan cümleler, çağdaş Türk felsefesinin temel taşlarından birine işaret eder.
Toplum hayatımızın en önemli müesseselerinden biri, bu taşlarla inşa edilmiştir: "olay münferit" kurumundan bahsediyoruz. Uzun onyıllar boyunca işkence ve devletin açıkça "kabahat değildir" denemeyen bilumum başka herzeleriyle özdeşleşen "olay münferit" yaklaşımı, bazılarınca sanıldığı gibi, herhangi bir aksaklığı veya aksama rizikosunu o anlık geçiştirebilmek için başvurulan alelâde bir araç değildir. Bu, her alana, hattâ her bireye yayabileceğiniz, yayabildiğiniz anda da, yüzlerce kişiyi öldüren sel felaketini arabanın paçanıza su sıçratması seviyesine indirebilecek bir sihirli değnektir.
Fakat marifeti bununla sınırlı değildir. "Olay münferit" müessesesi, her fırsatta geliştirilen, zenginleştirilen çeşitlemeleriyle, pek çok musibetin panzehiridir. Mütemadiyen tekrarlanan musibetlerin bu uğursuz döngüsünün bütün halinde kavranması insanımızı ve mazallah yönetenlerimizi müteessir edecekken, "olay münferit" müessesesi devreye girdiği anda ortada teessür, hicap, utanç, pişmanlık falan kalmaz. Zira bu muhteşem Türk icadı, sadece devamlı tekrarlanan "istenmeyen hadise"leri birbirinden kopararak hepsini daha kolay yutulabilir ufak lokmalar haline getirmekle ve böylece telafisi, tamiri veya toptan giderilmesi için uğraşma gereğini ortadan kaldırmakla yetinmez, aynı zamanda müsebbipleri, failleri de sınırlayıp bir kenara ayırma ve mazallah bütün bir topluluğa sıçrayabilecek çamurun kuytu bir köşeciğe yığılması imkânını yaratır.
Koruyucu çürük elmalar
Taraftar yıkıp döktüğünde, balkondaki çocuğu vurup öldürdüğünde, döner bıçaklarıyla rakibi kovaladığında, Allah göstermesin, bir seçkin büyük kulüp ve onun yarattığı taraftar kültürü sorgulanacakken, mâlûm müessesemiz sayesinde bütün haltları bir avuç kendini bilmezin yediği saptanır ve hep beraber rahat ederiz. Polis düpedüz zorbalık edip insan öldürdüğünde, "elbette hatası olan varsa" gereği yapılacağı söylenir. Gerçi genellikle o da yapılmaz, ama "olay münferit" kurumunun bu ana bilim dalının konuya el atmasıyla, bu "hata"ların niye gayet istikrarlı biçimde, devamlı tekrarlandığı sorulmaz olur. Bir şehirde devamlı ırkçı cinayetler, linç girişimleri yaşanıyorsa, Emniyet'teki çürük elmaların sivil versiyonları, şehri olumsuz şöhretten korur.
Bir vakte kadar, yolsuzluk hırsızlık yapan siyasetçiler için de sık sık "olay münferit" müessesesine başvurulurdu. Müesseseden alınan sertifikalarla, partiler, önderler, adı kirli işlere bulaşanların kankaları, iş ortakları, Meclis'te sıra arkadaşları, şunlar bunlar, daha suçlanmadan aklanırlardı. Almanya yenilmiş olsa bile onlar yenilmiş sayılmazlardı. Bir çürük elma koca bir partiyi...
Afrika "sorunu" geliyor
"Olay münferit" kurumuna şu sıralarda en çok ihtiyaç duyanlar, İslâmcılar. Hayır, yolsuzluk meselelerinden ötürü değil. Orası, nihayet "olay münferit" kurumunun bile çatır çatır çatırdadığı, temelinden yıkılmak üzere olduğu bir başka diyar. Mesele, dünyada Müslümanlık adına yapılan korkunç işlerin giderek dayanılmaz bir noktaya yaklaşması. Bunun somut vesilesi de, Nijerya'daki Boko Haram örgütünün üç yüze yakın -tam sayısını kimse bilemiyor!- kız çocuğunu kaçırması. Örgütün kaçırdığı kız çocuklarını -çocukları!-, çoğu kendileri de yeni yetmeler, bilemedin delikanlılar olan militanlarına "eş" yapacağından korkulurken, liderleri daha beterini açıkladı, kızları köle olarak satabileceklerini duyurdu.
Bizim İslâmcılarımız böyle durumlarda genellikle havalara bakıp ıslık çalarlar ya da bir yolunu bulup üste çıkmaya çabalarlar. Fakat çoğu zaman söylenebilecek mâkûl laf, olan biteni İslâm'ın özüne, ruhuna uydurmayı sağlayabilecek dişe dokunur ve insan içine çıkabilir gerekçe bulunamadığından, sıkça kullanılan uygulama, oralı olmamaktır. Müslüman Endonezya ordusunun Doğu Timor'da giriştiği soykırım Türkiyeli Müslümanları ilgilendirmemiştir bile. Bangladeş'in Pakistan'ın kopuşu sırasında olan biten, acaba bir Türk Müslümanı için ne derece bilinmeye değerdir? Afganistan'da Taliban'ın ortaya koyduğu dünya görüşü, buradan türettiği politikalar ve yönetme pratiği, benim bildiğim, pek kimseyi rahatsız etmedi. Sudan ve El Beşir konusunu sanırım hiç açmamak en doğrusu. Nihayet Suriye'de, şimdiye kadar iyi kötü bir devlet geleneği ve birikimiyle vaziyetleri idare edebilmiş Türk devletinin bütünüyle çamura saplanmasına yolaçan, dinci bile değil mezhepçi politika icabı desteklenenlerin açık günahlarını ufacık sorun bile saymama! (Bütün felaket durumlarında vicdanından gelen sesi duyurmaya çalışan "mâlûm" birkaç insanı bütün bu lafın dışında tuttuğumu belirtmeme bile gerek yok aslında, ama kötü niyetin hüküm sürdüğü topraklardayız, yine de söylemiş olayım.)
Afrika konusu -sanırım çok yakın bir vadede, "sorunu" demek zorunda kalacağız- bu bağlamda bayağı ilginç örnekler sunacağa benziyor. Zira bu kıtada gayet yaygın bir El Kaide faaliyeti var ve bunu kimin ne oranda desteklediği bizim gibi faniler tarafından tam bilinemiyor. (Özel olarak Türkiyelilerden sözedeceksek, biz, kendi hükümetimizin oralarda ne haltlar karıştırdığını dahi bilmiyoruz. Nijerya'ya THY uçağıyla silahlar gidiyor, donanmaya gitmişmiş; niye? Ne zamandan beri? Başka kimlere, nerelere gidiyor?..) Görünen, genellikle çok yoksul kesimlerden destek alan, varoş ve uzak köy gençlerinden militan devşiren, kısa zamanda birtakım bölgeleri ele geçirip kendine güvenlik ve yeniden üreme-üretme imkânları sağlayan, derme çatma da olsa askerî eğitim gören ve silahlar, araç-gereç temin eden, genellikle pek vahşi ve kıyıcı birtakım örgütler ve bunları yöneten, çoğu zaman örgüt liderinden çok savaş baronuna benzeyen tipler. Nijerya'daki Boko Haram tipik bir örnek. El Kaide'nin, kendine yakın gördüğü hiç kimseyi de sakınmayan eylem mantığını hayli ileri vardırmış, fırsatını buldukça katliamlar düzenleyen bir örgüt bu. Hıristiyan katliamları yapıyor, ama Müslüman ahaliyi de esirgemiyor.
Ne yapalım ki çanlar çalıyor
Boko Haram'ın iki yüzden fazla kız çocuğunu kaçırdığı günü çok iyi hatırlıyorum. Çünkü Twitter'daydım ve birilerinin gönderdiği linklere tıklayıp bulabildiğimi okumuştum. Ertesi gün ve daha ertesi gün, Türkiye ve dünyadan çıt çıkmadığını görünce, "işte Afrika olgusu!" dedim kendime. Şu anda, diyelim, Nepal tatilindeki bir Hollandalı kız kaçırılmış olsaydı, hepimiz anababasının adına sanına kadar tanıyor olurduk. İki yüzden fazla Nijeryalı kız çocuğuyla dünyanın ilgilenebilmesi için günler günler günler geçmesi gerekti. Ve bu günler içerisinde, konuyla kimin ne kadar ilgileneceğine taktım durdum. Çünkü o kız çocukları bana fena dert olmuştu. Bir ara, kızların kurtarıldığına dair bir haber çıktı, (hattâ Twitter'da dış haberci Fehim Taştekin ile mesajlaştık) ama maalesef haber doğrulanmadı.
Sonunda gele gele, herkesin bambaşka birtakım güdülerle, bambaşka hesaplarla tavır aldığı, kızlara ne olacağına dair endişenin söylenen hiçbir söze sinmediği, sezilmediği bir duruma geldik. İslâmcılarımız, İslâm'ı Boko Haram'dan esirgeme derdinde. Ancak olay Batı başta, dünyanın başka yerlerinde haber olduktan sonra, yani kızların -hâlâ!- yaşadığı dehşetin bilmemkaçıncı gününde, birtakım İslâm âlimleri eylemi kabul edilmez bulduklarını açıkladılar, bugün de ABD'deki İslâmî sivil toplum örgütleri şunlar bunlar biraraya gelip buna benzer bir tavır aldılar.
Türkiye'deyse, ibre derhal çok bildik bir başka yöne çevrildi: Boko Haram emperyalizmin oyunudur! Diyelim ki şu ya da bu hesapla birtakım emperyalist güçler Boko Haram örgütünü destekliyor, silahla donatıyor, kullanıyor. (Yani Türkiye'nin Suriye'de yaptığı gibi işler yapıyor.) Bu, Boko Haram veya Taliban veya El Kaide'nin Müslümanlık adına giriştiği korkunç işleri değiştiriyor mu? Bu örgütlerin Müslümanlık adına bu korkunç işlere girebiliyor olması gerçeğini değiştiriyor mu? Peki nasıl girilebiliyor bu din adına bu korkunç işlere? Hayır efendim, alâkası yok, İslâm'ın bu korkunç işlerle en ufak alâkası olamaz, diyorsanız, Boko Haram beş yıldır faaliyette, niye hiç ses çıkmadı? Bu örgüt ayinlere, törenlere bomba atıp Hıristiyanları katlederken İslâm adına bu herifleri kınayan kimseye rastgelmedik, neden? Somut bir olgu, durumu daha da vahim kılıyor, aynı zamanda bulunacak izahata malzeme temin ediyor: Nijerya'ya THY uçağıyla silah gönderildiği haberi, -illegal şekilde, yani duyulması istenmeden- duyulduğunda, bu memlekette, o silahların Boko Haram'a da gönderilmiş olabileceğine ihtimal vermeyen tek Allah'ın kulu var mıydı? Çan İslâmcıların tercih etmeyeceği bir metafor, ama burada çanların kimin için çaldığını sormak zorundayız.
Tehlikeli oyunlar
Türkiye'de İslâmcılar çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Yolsuzluk meselesinde takındıkları tavır da, güncel siyaset tartışmalarının dışında, bu oyunun bir parçası oluyor ister istemez. Bambaşka bir yerden gelerek anlatayım: Birileri sosyalizm kuracağız iddiasıyla, beş milyon nüfuslu bir ülkenin yaklaşık iki milyon insanının ölmesine yolaçarsa (doğrudan öldürerek veya fiilen ölüme sürükleyerek), siz de sosyalist kimliğinizle, daha ilk günden bu dehşeti hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta reddetmemişseniz, insanlar size bakınca Kamboçya'yı ve Kızıl Khmer'leri hatırlar, size de her fırsatta hatırlatır. Bir din için hesap ödeme mekanizması niye farklı olsun?
Özellikle bizimkiler gibi, kendilerine de dünyaya da, kendi imalatları, altı beton üstü plastik, kötü kokulu bir kibir perdesinin ardından bakan İslâmcı siyasetçiler ve okuryazar tayfası, düpedüz, kirli bir oyunun içindeler; niyesine bakalım.
Bu memleketin kendine özgü sosyolojisi ve özellikle yakın -diyelim yüz yıllık- tarihi, bugünün İslâmcılarının önüne muazzam bir imkân açtı. Toplumsal zemin, çevre, ortam itibarıyla demokrat olması, daha gelişkin, zengin ve demokratik bir toplum hayatını istemesi beklenecek kesimlerin Kemalist tahakkümcülükle, Türk ırkçılığıyla mâlûl, hastalıklı bir zihniyete sahip oluşu, İslâmcıları siyasette bir süre daha rakipsiz tutacak, öyle gözüküyor. Onlar da, arkalarında iktidarda tutunmalarına yetecek oy desteğinin bulunuşuna güveniyor, sadece, ama sadece kısa vadeli çıkar hesapları yapıyor, buna göre davranıyorlar. Oysa her yaptıklarından İslâm sorumlu tutuluyor, tutulacak. El Kaide'nin her yaptığından da, Suudi Arabistan denen utanç vesilesinden de ve nihayet, Boko Haram'ın yediği haltlardan da. İslâm'a yönelik her eleştiriyi, aslında Batı, "daha da aslında" Hıristiyanlık çağırışımlarıyla yüklü bir "emperyalizmin oyunu" kandırmacasıyla savuşturmak bir süre daha mümkün olabilir. Ama İslâmcıların yaptıklarından İslâm'a leke sıçramayacağını düşünmek, asla saflıkla açıklanamaz. Bugünün muktedir İslâmcıları, muhtemelen, biz bugünümüzü gün edelim, dini savunmak gelecek kuşaklara kalsın, diyorlar.
Bu konuda gösterebileceğim iyi niyetin üst sınırı, saftan da öte, gözünü para pul iktidar hırsı bürümüş şapşallar olduklarına inanmaktır ki, dediğim gibi, hissiyatım bu değil. Ben hâlâ, "samimi dindarlık" diye bir şeyin olduğuna inanan bir sosyalistim. Çünkü Stalin'e ve Kızıl Khmer'lere rağmen hâlâ sosyalistim. Biz sosyalistler, insanlığı tam da Stalin'in ve Kızıl Khmer'lerin yaptıkları türden kötülüklerden esirgemek zorundayız; tarihimiz sırtımıza bu mecburiyeti yüklüyor. Bugünün İslâmcı siyasetçileri, dünyanın çeşitli yerlerinde İslâm adına insanlık dışı işler yapan devlet ve örgütlerin günahlarının iki telefonla sıfırlanamayacağını kavrarlar ya da yarının samimi dindarları onları vicdan sahibi sosyalistlerin Stalin ve Kızıl Khmer'leri andığı gibi anar: lanetle.
http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2014/05/islamcnn-yaptg-dine-leke-scratmaz-m.html
Yazarlar
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024