Ümit KIVANÇ
Başlığı şöyle de atabilirdim: Bir avuç kendini bilmez koca bir camiayı... Bu şekilde başlayan cümleler, çağdaş Türk felsefesinin temel taşlarından birine işaret eder.
Toplum hayatımızın en önemli müesseselerinden biri, bu taşlarla inşa edilmiştir: "olay münferit" kurumundan bahsediyoruz. Uzun onyıllar boyunca işkence ve devletin açıkça "kabahat değildir" denemeyen bilumum başka herzeleriyle özdeşleşen "olay münferit" yaklaşımı, bazılarınca sanıldığı gibi, herhangi bir aksaklığı veya aksama rizikosunu o anlık geçiştirebilmek için başvurulan alelâde bir araç değildir. Bu, her alana, hattâ her bireye yayabileceğiniz, yayabildiğiniz anda da, yüzlerce kişiyi öldüren sel felaketini arabanın paçanıza su sıçratması seviyesine indirebilecek bir sihirli değnektir.
Fakat marifeti bununla sınırlı değildir. "Olay münferit" müessesesi, her fırsatta geliştirilen, zenginleştirilen çeşitlemeleriyle, pek çok musibetin panzehiridir. Mütemadiyen tekrarlanan musibetlerin bu uğursuz döngüsünün bütün halinde kavranması insanımızı ve mazallah yönetenlerimizi müteessir edecekken, "olay münferit" müessesesi devreye girdiği anda ortada teessür, hicap, utanç, pişmanlık falan kalmaz. Zira bu muhteşem Türk icadı, sadece devamlı tekrarlanan "istenmeyen hadise"leri birbirinden kopararak hepsini daha kolay yutulabilir ufak lokmalar haline getirmekle ve böylece telafisi, tamiri veya toptan giderilmesi için uğraşma gereğini ortadan kaldırmakla yetinmez, aynı zamanda müsebbipleri, failleri de sınırlayıp bir kenara ayırma ve mazallah bütün bir topluluğa sıçrayabilecek çamurun kuytu bir köşeciğe yığılması imkânını yaratır.
Koruyucu çürük elmalar
Taraftar yıkıp döktüğünde, balkondaki çocuğu vurup öldürdüğünde, döner bıçaklarıyla rakibi kovaladığında, Allah göstermesin, bir seçkin büyük kulüp ve onun yarattığı taraftar kültürü sorgulanacakken, mâlûm müessesemiz sayesinde bütün haltları bir avuç kendini bilmezin yediği saptanır ve hep beraber rahat ederiz. Polis düpedüz zorbalık edip insan öldürdüğünde, "elbette hatası olan varsa" gereği yapılacağı söylenir. Gerçi genellikle o da yapılmaz, ama "olay münferit" kurumunun bu ana bilim dalının konuya el atmasıyla, bu "hata"ların niye gayet istikrarlı biçimde, devamlı tekrarlandığı sorulmaz olur. Bir şehirde devamlı ırkçı cinayetler, linç girişimleri yaşanıyorsa, Emniyet'teki çürük elmaların sivil versiyonları, şehri olumsuz şöhretten korur.
Bir vakte kadar, yolsuzluk hırsızlık yapan siyasetçiler için de sık sık "olay münferit" müessesesine başvurulurdu. Müesseseden alınan sertifikalarla, partiler, önderler, adı kirli işlere bulaşanların kankaları, iş ortakları, Meclis'te sıra arkadaşları, şunlar bunlar, daha suçlanmadan aklanırlardı. Almanya yenilmiş olsa bile onlar yenilmiş sayılmazlardı. Bir çürük elma koca bir partiyi...
Afrika "sorunu" geliyor
"Olay münferit" kurumuna şu sıralarda en çok ihtiyaç duyanlar, İslâmcılar. Hayır, yolsuzluk meselelerinden ötürü değil. Orası, nihayet "olay münferit" kurumunun bile çatır çatır çatırdadığı, temelinden yıkılmak üzere olduğu bir başka diyar. Mesele, dünyada Müslümanlık adına yapılan korkunç işlerin giderek dayanılmaz bir noktaya yaklaşması. Bunun somut vesilesi de, Nijerya'daki Boko Haram örgütünün üç yüze yakın -tam sayısını kimse bilemiyor!- kız çocuğunu kaçırması. Örgütün kaçırdığı kız çocuklarını -çocukları!-, çoğu kendileri de yeni yetmeler, bilemedin delikanlılar olan militanlarına "eş" yapacağından korkulurken, liderleri daha beterini açıkladı, kızları köle olarak satabileceklerini duyurdu.
Bizim İslâmcılarımız böyle durumlarda genellikle havalara bakıp ıslık çalarlar ya da bir yolunu bulup üste çıkmaya çabalarlar. Fakat çoğu zaman söylenebilecek mâkûl laf, olan biteni İslâm'ın özüne, ruhuna uydurmayı sağlayabilecek dişe dokunur ve insan içine çıkabilir gerekçe bulunamadığından, sıkça kullanılan uygulama, oralı olmamaktır. Müslüman Endonezya ordusunun Doğu Timor'da giriştiği soykırım Türkiyeli Müslümanları ilgilendirmemiştir bile. Bangladeş'in Pakistan'ın kopuşu sırasında olan biten, acaba bir Türk Müslümanı için ne derece bilinmeye değerdir? Afganistan'da Taliban'ın ortaya koyduğu dünya görüşü, buradan türettiği politikalar ve yönetme pratiği, benim bildiğim, pek kimseyi rahatsız etmedi. Sudan ve El Beşir konusunu sanırım hiç açmamak en doğrusu. Nihayet Suriye'de, şimdiye kadar iyi kötü bir devlet geleneği ve birikimiyle vaziyetleri idare edebilmiş Türk devletinin bütünüyle çamura saplanmasına yolaçan, dinci bile değil mezhepçi politika icabı desteklenenlerin açık günahlarını ufacık sorun bile saymama! (Bütün felaket durumlarında vicdanından gelen sesi duyurmaya çalışan "mâlûm" birkaç insanı bütün bu lafın dışında tuttuğumu belirtmeme bile gerek yok aslında, ama kötü niyetin hüküm sürdüğü topraklardayız, yine de söylemiş olayım.)
Afrika konusu -sanırım çok yakın bir vadede, "sorunu" demek zorunda kalacağız- bu bağlamda bayağı ilginç örnekler sunacağa benziyor. Zira bu kıtada gayet yaygın bir El Kaide faaliyeti var ve bunu kimin ne oranda desteklediği bizim gibi faniler tarafından tam bilinemiyor. (Özel olarak Türkiyelilerden sözedeceksek, biz, kendi hükümetimizin oralarda ne haltlar karıştırdığını dahi bilmiyoruz. Nijerya'ya THY uçağıyla silahlar gidiyor, donanmaya gitmişmiş; niye? Ne zamandan beri? Başka kimlere, nerelere gidiyor?..) Görünen, genellikle çok yoksul kesimlerden destek alan, varoş ve uzak köy gençlerinden militan devşiren, kısa zamanda birtakım bölgeleri ele geçirip kendine güvenlik ve yeniden üreme-üretme imkânları sağlayan, derme çatma da olsa askerî eğitim gören ve silahlar, araç-gereç temin eden, genellikle pek vahşi ve kıyıcı birtakım örgütler ve bunları yöneten, çoğu zaman örgüt liderinden çok savaş baronuna benzeyen tipler. Nijerya'daki Boko Haram tipik bir örnek. El Kaide'nin, kendine yakın gördüğü hiç kimseyi de sakınmayan eylem mantığını hayli ileri vardırmış, fırsatını buldukça katliamlar düzenleyen bir örgüt bu. Hıristiyan katliamları yapıyor, ama Müslüman ahaliyi de esirgemiyor.
Ne yapalım ki çanlar çalıyor
Boko Haram'ın iki yüzden fazla kız çocuğunu kaçırdığı günü çok iyi hatırlıyorum. Çünkü Twitter'daydım ve birilerinin gönderdiği linklere tıklayıp bulabildiğimi okumuştum. Ertesi gün ve daha ertesi gün, Türkiye ve dünyadan çıt çıkmadığını görünce, "işte Afrika olgusu!" dedim kendime. Şu anda, diyelim, Nepal tatilindeki bir Hollandalı kız kaçırılmış olsaydı, hepimiz anababasının adına sanına kadar tanıyor olurduk. İki yüzden fazla Nijeryalı kız çocuğuyla dünyanın ilgilenebilmesi için günler günler günler geçmesi gerekti. Ve bu günler içerisinde, konuyla kimin ne kadar ilgileneceğine taktım durdum. Çünkü o kız çocukları bana fena dert olmuştu. Bir ara, kızların kurtarıldığına dair bir haber çıktı, (hattâ Twitter'da dış haberci Fehim Taştekin ile mesajlaştık) ama maalesef haber doğrulanmadı.
Sonunda gele gele, herkesin bambaşka birtakım güdülerle, bambaşka hesaplarla tavır aldığı, kızlara ne olacağına dair endişenin söylenen hiçbir söze sinmediği, sezilmediği bir duruma geldik. İslâmcılarımız, İslâm'ı Boko Haram'dan esirgeme derdinde. Ancak olay Batı başta, dünyanın başka yerlerinde haber olduktan sonra, yani kızların -hâlâ!- yaşadığı dehşetin bilmemkaçıncı gününde, birtakım İslâm âlimleri eylemi kabul edilmez bulduklarını açıkladılar, bugün de ABD'deki İslâmî sivil toplum örgütleri şunlar bunlar biraraya gelip buna benzer bir tavır aldılar.
Türkiye'deyse, ibre derhal çok bildik bir başka yöne çevrildi: Boko Haram emperyalizmin oyunudur! Diyelim ki şu ya da bu hesapla birtakım emperyalist güçler Boko Haram örgütünü destekliyor, silahla donatıyor, kullanıyor. (Yani Türkiye'nin Suriye'de yaptığı gibi işler yapıyor.) Bu, Boko Haram veya Taliban veya El Kaide'nin Müslümanlık adına giriştiği korkunç işleri değiştiriyor mu? Bu örgütlerin Müslümanlık adına bu korkunç işlere girebiliyor olması gerçeğini değiştiriyor mu? Peki nasıl girilebiliyor bu din adına bu korkunç işlere? Hayır efendim, alâkası yok, İslâm'ın bu korkunç işlerle en ufak alâkası olamaz, diyorsanız, Boko Haram beş yıldır faaliyette, niye hiç ses çıkmadı? Bu örgüt ayinlere, törenlere bomba atıp Hıristiyanları katlederken İslâm adına bu herifleri kınayan kimseye rastgelmedik, neden? Somut bir olgu, durumu daha da vahim kılıyor, aynı zamanda bulunacak izahata malzeme temin ediyor: Nijerya'ya THY uçağıyla silah gönderildiği haberi, -illegal şekilde, yani duyulması istenmeden- duyulduğunda, bu memlekette, o silahların Boko Haram'a da gönderilmiş olabileceğine ihtimal vermeyen tek Allah'ın kulu var mıydı? Çan İslâmcıların tercih etmeyeceği bir metafor, ama burada çanların kimin için çaldığını sormak zorundayız.
Tehlikeli oyunlar
Türkiye'de İslâmcılar çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Yolsuzluk meselesinde takındıkları tavır da, güncel siyaset tartışmalarının dışında, bu oyunun bir parçası oluyor ister istemez. Bambaşka bir yerden gelerek anlatayım: Birileri sosyalizm kuracağız iddiasıyla, beş milyon nüfuslu bir ülkenin yaklaşık iki milyon insanının ölmesine yolaçarsa (doğrudan öldürerek veya fiilen ölüme sürükleyerek), siz de sosyalist kimliğinizle, daha ilk günden bu dehşeti hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta reddetmemişseniz, insanlar size bakınca Kamboçya'yı ve Kızıl Khmer'leri hatırlar, size de her fırsatta hatırlatır. Bir din için hesap ödeme mekanizması niye farklı olsun?
Özellikle bizimkiler gibi, kendilerine de dünyaya da, kendi imalatları, altı beton üstü plastik, kötü kokulu bir kibir perdesinin ardından bakan İslâmcı siyasetçiler ve okuryazar tayfası, düpedüz, kirli bir oyunun içindeler; niyesine bakalım.
Bu memleketin kendine özgü sosyolojisi ve özellikle yakın -diyelim yüz yıllık- tarihi, bugünün İslâmcılarının önüne muazzam bir imkân açtı. Toplumsal zemin, çevre, ortam itibarıyla demokrat olması, daha gelişkin, zengin ve demokratik bir toplum hayatını istemesi beklenecek kesimlerin Kemalist tahakkümcülükle, Türk ırkçılığıyla mâlûl, hastalıklı bir zihniyete sahip oluşu, İslâmcıları siyasette bir süre daha rakipsiz tutacak, öyle gözüküyor. Onlar da, arkalarında iktidarda tutunmalarına yetecek oy desteğinin bulunuşuna güveniyor, sadece, ama sadece kısa vadeli çıkar hesapları yapıyor, buna göre davranıyorlar. Oysa her yaptıklarından İslâm sorumlu tutuluyor, tutulacak. El Kaide'nin her yaptığından da, Suudi Arabistan denen utanç vesilesinden de ve nihayet, Boko Haram'ın yediği haltlardan da. İslâm'a yönelik her eleştiriyi, aslında Batı, "daha da aslında" Hıristiyanlık çağırışımlarıyla yüklü bir "emperyalizmin oyunu" kandırmacasıyla savuşturmak bir süre daha mümkün olabilir. Ama İslâmcıların yaptıklarından İslâm'a leke sıçramayacağını düşünmek, asla saflıkla açıklanamaz. Bugünün muktedir İslâmcıları, muhtemelen, biz bugünümüzü gün edelim, dini savunmak gelecek kuşaklara kalsın, diyorlar.
Bu konuda gösterebileceğim iyi niyetin üst sınırı, saftan da öte, gözünü para pul iktidar hırsı bürümüş şapşallar olduklarına inanmaktır ki, dediğim gibi, hissiyatım bu değil. Ben hâlâ, "samimi dindarlık" diye bir şeyin olduğuna inanan bir sosyalistim. Çünkü Stalin'e ve Kızıl Khmer'lere rağmen hâlâ sosyalistim. Biz sosyalistler, insanlığı tam da Stalin'in ve Kızıl Khmer'lerin yaptıkları türden kötülüklerden esirgemek zorundayız; tarihimiz sırtımıza bu mecburiyeti yüklüyor. Bugünün İslâmcı siyasetçileri, dünyanın çeşitli yerlerinde İslâm adına insanlık dışı işler yapan devlet ve örgütlerin günahlarının iki telefonla sıfırlanamayacağını kavrarlar ya da yarının samimi dindarları onları vicdan sahibi sosyalistlerin Stalin ve Kızıl Khmer'leri andığı gibi anar: lanetle.
http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2014/05/islamcnn-yaptg-dine-leke-scratmaz-m.html
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024