Etyen MAHÇUPYAN
Türkiye’nin önünde ‘siyasi’ değil, ‘antropolojik’ bir mesele var… Millet olarak tanımlanmış ama henüz toplum olamamış bir cemaatler eklemleşmesi olarak yaşıyoruz. Bir tarafta kendilerini modern ve ‘ileri’ olarak gören laikler, diğer yanda kendilerini kadim değerlerin sahibi olmakla birlikte haksızlığa uğramış gören dindarlar.
Laikler dindarları modernleşememiş, bilimsel yaklaşımdan nasibini alamamış, ilkelliği aşamamış bir güruh olarak görüyor. Dindarlar ise laikleri gelenekten kopmuş, kimliğini yitirmiş, kibirli ve despotik bir kitle olarak…
Tabii ki farklı tonlar, bireysel duruşlar, melezleşme alanları, temas ve ilişki imkanları da var ama durumu pek değiştirmiyor. Çünkü söz konusu yakınlaşmanın bir siyasi kimliği ve siyasi gücü yok. Bu melezleşmenin ‘teorisi’ (hikayesi) henüz üretilmediği için, sahiplenilip gurur duyulacak bir tutumdan ziyade bir tür ‘arada kalmışlık’, neredeyse utanç duyulması gereken bir kişilik zayıflığı olarak görülebiliyor.
Siyasi alanın daha az ideolojik olduğu dönemlerde, cemaatler arasında köprü işlevi gören, ‘tampon bölge’ oluşturan kesimin talep ve tercihleri öne çıkabiliyor ama ‘toplumun genel menfaatleri’ yaftası altında eriyor. İdeolojik gerilimin belirginleştiği dönemlerde ise bu kesimin hiçbir ağırlığı kalmıyor. Çoğu gelmiş oldukları cemaatlerin ideolojik bakışına geri dönüyor. Toplumsal açıdan merkez ‘boşalıyor’. Her iki cemaat de diğerini tahayyülünde ‘katılaştırıyor’ ve bildik kalıplara oturtuyor.
Öte yandan durum simetrik değil. Dindar kesim çoğunluk, laikler azınlık. Ayrıca iki kesim arasında Cumhuriyet’in kuruluşundan gelen bir hiyerarşi var. Laikler kendilerini kültürel olarak daha üstün görüyor ve (modern Batı dünyasına yaslanarak) dindarlar üzerinde normatif bir baskı kuruyorlar. Dindarlar ise bu siyasileşmiş kültürel baskıya hem adapte olmaya hem direnmeye çalışıyor hem de iç dünyalarında kendi kültürlerinin daha üstün olduğuna dair bir inanç besliyorlar.
Bu anlattığım denge Kemalizm’in ideolojik hegemonyası altında on yıllarca yaşandı. Laik kesim azınlık ama ideolojik açıdan belirleyiciydi. Dindarlar ise ideolojik açıdan zayıf ama çoğunluktu. Bir tür ‘denge’ oluşabiliyordu.
Ama ya durum kalıcı olarak değişmekte ise? Ya Yeni İttihatçılık dindarları ideolojik açıdan tahkim ederken laiklerin gücünü de ellerinden almaktaysa? O zaman laik kesimin ‘cemaat’ olarak iktidara ulaşması çok zor, hatta işin aritmetiğine bakarsak belki de imkansız olacak…
Laik kesimin siyasette kalmak için siyaset dışında bir şeyler yapması gerek. Karşısındaki meseleyi öncelikle ‘kültürel ayrışma’ bağlamında ele alıp söz konusu ayrışmanın (demokratik bir çerçevede) nasıl ortadan kaldırılabileceği üzerine kafa yormalı. Bunu yapmak yerine siyasete sığınmak çare değil, çünkü Yeni İttihatçı dönemde siyasetin yetersiz kalabileceği açık…
Bu bir kültür savaşı. Kültürel ilerlemecilerle kültürel muhafazakarlar, daha derinde otoriter ve ataerkil zihniyetler arasında. Tabii ki olay bu kadar basit ve yalın değil… Ama yaşananı (pratik) gerçekliğe yaklaştırma gayreti aslında gerçeği bizden uzaklaştırabiliyor. Laik ve dindar cemaatlerin iç farklılaşması, zamansal ve mekânsal dağılım ve gelişmesi üzerine yoğunlaştığımızda olayı ‘yüzeye’ çekmiş oluyoruz. Kendimizi herhangi bir başka (genellikle Batılı) ülke gibi görmeye yatkın hale geliyor, meselenin siyaset içinde çözüleceğini sanıyoruz…
Oysa son seçimlerin de ima ettiği üzere ortada siyasetle çözülmeyecek, siyasetle çözmeye çalışıldığı ölçüde kabuk bağlayıp sertleşebilecek bir mesele var. Çünkü her iki cemaat da kendi ‘doğrularının’ tek doğru olduğuna inanıyor ve inancından kuşku duymuyor. Hayatı, evreni ve tüm gerçekliği ‘bilinebilir’ kabul etmekle kalmayıp kendi bilme usullerinin tek doğru yaklaşım olduğunu düşünüyor.
Bunun çarpıcı bir sonucu var: Laik ve dindar kesimler ne hayatı anlamak ve yorumlamak ne de bireysel ve cemaatsal hayatlarını sürdürmek açısından birbirine muhtaç değil… Diğer cemaatin bir gün aniden buharlaşıp yok olması diğer cemaat için sorun olmak bir yana, doğanın veya kaderin bir lütfu olarak algılanmaya daha yakın.
Dolayısıyla ötekini anlama gayreti yok, çünkü temelde birlikte yaşama isteği yok. Böylece her iki kesim de meseleyi siyaseten ve kendi uzun vadeli avantajlarını pekiştirerek çözmek istiyor. Laikler azınlık oldukları için siyaset üstü kurumları ve müdahaleciliği savunuyor, dindarlar çoğunluk oldukları için demokrasiyi çoğunlukçulukla sınırlamak istiyor. Bir taraf kimsenin değiştiremeyeceği (Cumhuriyet’in kuruluşundan gelen) insan-ötesi yasaların bekçiliğini yapıyor, diğer taraf da keyfi yönetimle gelen yeniden inşa yeteneğinin destekçiliğine soyunuyor.
Siyasetin zihniyeti de buna müsait. Çatışma ve güç devşirme üzerine kurgulanmış, ötekinin alanını daraltma, kendi cemaatini ‘millet’ olarak kurgulama, meşruiyeti yetki gaspı ile temellendirme özelliklerine sahip bir siyaset anlayışımız var. Sonuç kazanmak için her şeyin mübah hale gelmesi ve bunun ahlaki bir mesele olarak görülmemesi…
Seçimlerde daha iyi ‘yönetimin’ (yönetilmenin) peşinde değiliz. Kendi cemaatimizi iktidara taşımak istiyoruz. Ekonominin gidişatı, adalet mekanizmasının işleyişi, eğitim ve sağlık sisteminin niteliği (önemsiz değil ama) ikincil. Eğer kimliksel bir gerilim yoksa öne çıkan konular. Ama bu türden bir ayrışmanın ortasındaysanız seçiminizi de ideolojik olarak yapıyorsunuz. Yadırganacak, eleştirilecek bir durum da değil, çünkü rakip cemaat de olaya aynen sizin gibi bakıyor.
Laik ve dindar cemaatlerin bu açıdan simetrik olmadıkları söylenebilir. Ne de olsa laikler daha bireyselleşmiş, gündelik hayatlarında küresel standartlara daha bağımlı bir kesim. Onlar ‘iyi yönetim’ için daha fazla fedakarlık yapabilirler. Ama bunun ironik bir sonucu var: İyi yönetim için daha az fedakarlık yapmaya hazır olan taraf ideolojik açıdan kazanmaya da daha yakındır. Laikler iyi yönetim uğruna dindar bir yönetime ‘evet’ diyebilir ama dindarlar demeyecek ve ‘kötü’ bulmalarına karşın kendi cemaatlerinin temsilcisini seçeceklerdir.
Nitekim laik kesimin 2002-2013 aralığında AK Parti’ye kısmen destek verdiğini, ancak kimliksel ayrışma öne çıktığında ters yönde bir tepkisellik ve katılaşma yaşandığını biliyoruz. Dahası söz konusu dönemde bile laik kesimin göz ardı edilemeyecek bir bölümünün (muhtemelen çoğunluğunun) siyasete yönetimin ‘iyiliği kötülüğü’ üzerinden değil, açıkça ideolojik baktığını da biliyoruz.
Son seçimde bu tablo daha da netleşti. Muhalefet (içinde muhafazakar unsurlar bulundurmasına rağmen) ideolojik cepheleşme nedeniyle iktidar seçmeninin gözünde ister istemez ‘laikleşti’ ve ‘Kemalistleşti’. Gündelik hayatın zorluklarını öne çıkarmanın bir getirisi olmadı. Çünkü son kertede dindarlar açısından mesele ‘iyi’ bir yönetim seçmek değil, (uzun vadeli bakışla) cemaatler çatışmasından galip çıkmaktı. Eklemek gerek ki iktidar seçmeni muhalefetin de ‘aslında’ aynı amaca sahip olduğuna inandı ve yaşananları gözden geçirdiğimizde bu yargının çok da haksız olduğunu söyleyemeyiz.
İktidar ise basit bir strateji güttü: Asıl meselenin ideolojik ve kimliksel olduğunu vurguladı, bu vizyona uygun bir ‘hikaye’ sundu ve çoğunluğu elden kaçırma tehlikesi belirdiğinde de farklı partilerle (ama aynı hikaye üzerinden) konumunu tahkim etti.
Bu iktidarın kesimler arası yakınlaşma istemediği, çoğunluğu elde tuttuğu sürece ayrışmayı tahrik edeceği belli… Önümüzdeki sürede de bu değişmeyecek. Ve muhtemelen kazanmaya yetecek.
Diğer deyişle laik kesimin kendi kimliğini öne çıkararak iktidara gelmesi, ona eklemlenmiş olan Kemalist ideolojinin rejimin referansı olarak işlev görmesi artık pek mümkün gözükmüyor.
Bunda (geçmiş yazılarda detaylı anlattığım üzere) Yeni İttihatçılığın dindarları devletin asli sahipleri haline getiren kimlik tasavvurunun büyük payı olduğunu düşünüyorum. Dindarlar artık sayı olarak çoğunluk olmakla birlikte kamusal alanın çeperine ilişmek zorunda kalan bir ‘güruh’ değil. Devletin içindeler ve tarihsel olarak meşru haklarını yeniden elde etmiş olma duygusuna sahipler.
Dolayısıyla ‘iyi’ yönetimin cazibesi onlar için daha da azalıyor olabilir. Çünkü bedeli siyasi güç ve nüfuzdan feragat şeklinde ödenmek zorunda. Gerçekçi olacaksak ne kadar ‘iyi’ olursa olsun dindar kesimin ezici çoğunluğunun (şu an için) kendi dışlarındaki bir cemaatin iktidara gelmesine (ortak olmasına) sıcak bakmayacağını öngörebiliriz.
Nihayette dindarlar ‘millileşme’ şansını elde etti ve bu ülkede millilik dışlayıcı niteliğiyle öne çıkan bir niteleme. Milli olmak kapsayıcılığa değil, kimlerin ‘dışarda’ kaldığına işaret etmek üzere işlevselleşiyor.
Hal bu ise laik kesim ne yapmalı? Yönetmeye talip olmaktan vazgeçip İttihatçı siyasi yelpaze içinde eriyip gidebilir ve veya küçülerek onun ‘sol’ kanadını oluşturabilir… Ya da Kemalizm’e yapışıp anakronik bir marjinal grup olarak bir süre daha siyasete ‘çeşni’ katabilir.
Ancak farklı bir yöne de gidebilir… Kendisini, dindarları ve yaşananları anlamaya çalışabilir. Bu kimliksel ayrışmanın basit bir modernleşme veya modernleşememe meselesi olmadığını, muhatap alınması gereken bir ‘benlik’ sorunu yaşadığımızı idrak edebilir. İttihatçılığın bu soruna ‘doğal olarak’ Kemalizm’den (Cumhuriyet’in tasavvurundan) daha çekici bir yanıt getirdiğini kavrayabilir. Buradan hareketle laik ve dindar kesimler arasında geçişlilik sağlayan melezleşmeyi yeni (ama geçmişte damarı bulunan) bir ‘hikayenin’ öznesi kılabilir. Bu benlik tahayyülünden hareketle yerliliği ve milliliği çoğulcu bir zemin üzerinde tanımlayabilir. Vatandaşlığı tüm kimlikleri içermenin ötesinde, kimlikleri melezleşmeye ve gelişmeye açan bir kavram olarak yeniden ele alabilir.
Bunları ‘doğruyu biliyorum’ edası ile değil, doğrunun bilinemez olduğu gerçeğini hazmederek hayata geçirebilir. Doğruların dışardan ithal edilemeyeceğini, bu tür doğruların sadece cemaat üretip hiçbir zaman toplum üretemeyeceğini kavrayabilir. Toplum olmak için birlikte kendi öznel doğrumuzu üretmek ve onu değişime açık tutmak gerektiğini anlayabilir.
Bu söylediklerim ne kadar gerçekçi bilmiyorum. Herhalde fazla değil… Entelektüel zemine muhtaç bir çaba ve öyle bir zeminin varlığına dair pek bir işaret görülmüyor.
Yapıldığı takdirde hayat başarılı olmasına yardımcı olur mu, hangi vadede… Bilmiyoruz. Seçim kazandırır, iktidarı getirir mi, onu da bilmiyoruz. Ama şunu söyleyebiliriz: İktidar olmak için yapıldığı takdirde bir şansı olmayacaktır…
Meselemiz siyasi değil. Onu siyasete sıkıştırmak cemaatçiliği tahkim etmekten başka işe yaramıyor. Meselemiz (geçmişi reddetmeden) yeni bir kültürel sentezin, benlik duygusunun, kimlik tasavvurunun ve bunlardan hareketle vatandaşlık anlayışının üretilmesi.
‘Bu da nereden çıktı, yüz yıldır böyle bir gereksinim yoktu’ diyebilirsiniz. Haklı olursunuz, çünkü 2016 öncesinde Kemalizm’in sınırlarını çizdiği bir rejim, vatandaşlık, kimlik ve benlik tasavvuru hakimdi. Siyaset bu çerçevede yapılmaktaydı. Laik cemaat bu bağlamda ‘doğal’ olarak, ama aslında ideolojik destekle taşıyıcı ve yönlendirici özne olarak kabul görüyordu.
Ancak 2016 başarısız darbe girişimi Kemalizm’in (ve dolayısıyla laik cemaatin) de iddiasına darbe vurmuş oldu. Nitekim bir kültürel kimlik olarak laiklik ve onun ideolojik vizyonu Kemalizm, bugün giderek siyaset alanının çeperine doğru sürükleniyor. Siyasi merkez İttihatçı bir anlayış üzerinden yeniden tanımlanıp inşa ediliyor.
2016 öncesinde sahip olduğumuz gelecek tahayyülünden farklı bir gelecek tahayyülü var artık… Çok daha ihtiraslı, tehlikeli, kurnazlığı akıllılık sanan, kendimize zarar verme potansiyeli yüksek bir iddianın halkın çoğunluğu tarafından desteklenerek ülkeyi kırılgan bir noktaya sürükleme macerasına tanık olabiliriz.
Laik kesimin bu momentte tarihsel bir sorumluluğu var. Hayatın değiştiğini, eskisi gibi olmayabileceğini ve kendisinin de eskisi gibi davranarak hiçbir şey beceremeyeceğini görmeli. Ya da ‘laik cemaatin’ bir tarihsel ürün olarak miadını doldurma ihtimalini içine sindirmeli…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023