Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Brutus Bakanlığı
27.12.2012
4496

 Cumhuriyet rejimi Türkiye’nin 21. yüzyılına devlet bürokrasisi açısından çok kötü bir miras bıraktı.

Demokratik bir toplumsal hayale karşı olan, yönetimin kendi içindeki muhtemel demokratik mekanizmalarından rahatsızlık duyan bir bürokratik gelenek gelişti. Bürokrasinin amacı kendi alanını siyaset ve tüm toplumsal aktörler karşısında tahkim etmek, elindeki bilgi tekeli ve devlet sırrı korumasını doğrudan kurumsal hizipçilik yönünde ‘siyasete’ tahvil etmekti. Bu mekanizma bürokrasiye sadece maddi menfaat ve kariyer sağlamadı, seçilmiş siyasetçiler üzerinde kategorik bir hakimiyet oluşturmasına neden oldu. Öte yandan rejim buydu… Atatürk böyle istemişti veya böyle istediği söylenmekteydi ve karşı çıkmanın maliyeti yüksekti. Bu nedenle siyasetçiler de Cumhuriyet boyunca gerçek anlamda siyasetçi olamadılar. Onun yerine bürokrasinin koruyucu ve bilgilendirici şemsiyesi altına girmeyi, böylece kariyerlerini, prestijlerini ve nüfuzlarını güven altına almayı tercih ettiler.

Bu düzenin değişmesi gerçek siyasetçilerin sağlam bir meşruiyet zeminine dayanarak iktidara gelmesini gerektiriyordu… Yani ‘bu düzeni değiştireceğim’ diyen partinin hem en çok oyu alması, hem de kabaca yüzde elli civarında oyla iktidar olması şarttı. Cumhuriyet rejimi bu ihtimali, kamusal alanı daraltarak, laikliği bir iktidar alanına dönüştürerek engellemişti. Dolayısıyla siyasetin toplumsal talep, tercih ve enerjiyi taşıması ancak kamusal alanın genişlemesini hedefleyen bir siyasi partinin iktidar olmasıyla mümkündü. Gerçekçi olarak bakıldığında ise bunun olabilmesinin tek yolu, kamusal alanın dışında kalan ve çoğunluk sağlayabilecek olan bir kimliğin siyasete damgasını vurmasıydı.

Aynen böyle oldu… İslami duyarlılığı taşıyan, ancak bu duyarlılığı kategorik bir dindarlığa hapsetmeyen, aksine dindarlığın sınırlarını gevşeten ve bu sayede hem dışındaki dünyaya entegre olmaya açık duran, hem de dışındaki dünyanın insanlarını dindar kimliğe yaklaşmaya davet eden bir yaklaşım kamusal alana çıktı. AKP bu toplumsal dinamiğin taşıyıcısı ve giderek yönlendiricisi oldu. İktidarın yeni sahiplerinin ilk hedefi doğal olarak eski rejimin siyaseti boğan bürokrasisinin çözülmesiydi. Bürokrasinin hedefi de yine doğal olarak bu yeni meşruiyetin ve devletin dışından gelen aktörün engellenmesiydi. Mücadele halen devam ediyor…

Bu süreçte AKP iktidarı bürokrasinin yargı ayağı ve güvenlik bürokrasisi ile özellikle uğraşmak durumunda kaldı ve bu uğraş da devam etmekte. Yargı bağımsız bir güçtü ama tarafsız değildi. Siyaset yapan, hükümetin tasarruflarını boşa çıkarmayı amaçlayan bir direnç göstermekteydi. Aynı şekilde güvenlik bürokrasisi içindeki gruplar da asıl devletin kendileri olduğunu hükümete kabul ettirmenin peşindeydiler. Hükümet söz konusu direnci kırmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Türkiye’ye büyük maddi cezalar olarak dönen durumlarda, cezanın bizzat o durumu yaratanlara rücu edileceği kararını aldı ve yargı reformunun parçası yaptı.

İktidarın bu uygulamayı bir bütün olarak sahiplenmesi beklenirdi… Ama hükümetin bir bakanlığı buna direnmeye, yan yollardan eski bürokratik rejimi savunmaya, kendisini devlet sanan kurum içi hizipleri korumaya devam etti. AİHM Hrant Dink’in öldürülmesi bilgisine sahip olmakla birlikte tedbir almayarak ağır hizmet kusuru işleyen çok sayıda kişinin varlığından hareketle Türkiye’yi tazminata mahkum etmiş ve bu tazminatın sorumluya rücu ettirilmesi kuralı çerçevesinde İçişleri Bakanlığı tarafından ödenmesi gerekmişti. İçişleri Bakanlığı’nın da aynı şekilde sorumlulara rücu etmesi ve ağır hizmet kusuru işleyenlerden o cezayı talep etmesi gerekiyordu. Ne de olsa İçişleri Bakanlığı bu reformları gerçekleştiren AKP hükümetinin bir parçası… Ama öyle olmadı. Bakanlık hizmet kusuru işleyenlere değil, Hrant Dink cinayetinin mahkum olan faillerine rücu etti. Bakanlık böylece bazı mensuplarının aylar boyu süren cinayet hazırlığını bilinçli olarak görmezden gelme, hasıraltı etme ve bu amaçla yalan rapor düzenleme, olayları gizleme gibi faaliyetlerini aklamaya yeltendi. Böylece bu kişilerin kariyer dosyalarının lekesiz kalmasına çalışılıyor. Oysa Hrant Dink cinayeti, diğer cinayetlerle birlikte, AKP iktidarını alaşağı etmeye çalışan darbenin stratejik parçasıydı. Hükümet bu cinayetin kendisine karşı yapıldığını söylemekteydi… Şimdi o hükümetin İçişleri Bakanlığı, AKP’ye darbe düzenlenen tezgahın parçası olmuş, eski rejim kalıntısı bürokrasiye arka çıkıyor… Bilemiyorum hükümetin geri kalanı da bu utanca razı mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar