Etyen MAHÇUPYAN
-Kürtlerin haklı taleplerinin karşılanması anlamında çözüme yakın olduğumuzun nişanesi, belirli bir tarihten sonra kıyametin kopacağı söylemi. Kürt siyasetinin önde gelen isimleri, kamuoyunu bu 'tespit'ten hareketle tehdit ediyorlar.
Ama herhalde herkes doksan yıllık bir dışlanma ve yok sayılma sonrasında gelen kabulün anlamını biliyor ve yine hemen herkes bu denli 'acilci' bir bakışın samimi görünmeyeceğinin farkında. Bu tehditler, aslında Kürt siyasetinin çıtayı yüksek tutabilmesi için kullanılıyor.
Söz konusu çıtanın 'gerçekte' ne olduğu ise artık epeyce belli. Türkiye'nin bölünmesini ima eden ayrılıkçı talepler çoktan bırakılmış durumda. Ülke bayrağı, başkenti gibi sembolik konular ve Türkçenin resmi dil olması da bir itiraz noktası değil. Esas olarak iki şey talep ediliyor: İtiraz edilmesi insan hakları açısından ve vicdani bir bakışla imkânsız olan birinci talep, Kürtçenin sınırsız kullanımı ve bu kullanım hakkının anayasal güvenceye alınması. Yani herkesin Kürtçe öğrenme ve Kürtçe eğitim görme hakkının tanınması... Bunun 'nasıl' hayata geçeceği ise siyasetin konusu ve anayasada çözülmesi pek de kolay olmayabilir. Kürtler genelde hukuk sistematiğine kendi sorunlarını temel alarak bakıyorlar, ama bir ülkenin anayasası olabilecek olan bütün benzer talepleri kuşatmak zorunda. Bugün artık devleti değil, vatandaşı koruyan ve muhatap alan bir anayasa isteniyor. Bunun anlamı anadilde eğitim hakkının sahibinin de vatandaş olmasıdır. Dolayısıyla örneğin anadilde eğitimin devlet tarafından verilmesi anayasada yer bulduğu an, herhangi bir anadili kullanan kaç kişi olursa olsun, devletin bu hizmeti vermesi gerekir. Bunun ideal çözüm olduğu öne sürülebilir... Ama idealden bunca uzak kalmış bir ülkede, söz konusu sıçramaların ne derece gerçekçi olduğu da sorgulanmalıdır. Ayrıca zihniyet bir anda değişmeyeceğine göre, devleti bu şekilde sorumlu kılan bir düzenlemenin, aynı zamanda istenmeyecek yetki alanları açması da şaşırtıcı olmaz. Sonuç olarak hakkın alınması anayasaya konulabilir ve uygulama siyasete bırakılabilir. Böylece hükümetlerin belki de salt Kürtçe için proje geliştirmesi mümkün olur.
Sonuçta Kürtçeye ilişkin talebin sorun yaratma ihtimali az gözüküyor. Ancak ikinci talep için aynı durum geçerli değil... Yerel yönetimde özerklik talebi, Kürtler tarafından 'demokratik özerklik' olarak tanımlanıyor. Aradaki farklılık önemli bir nüansa işaret etmekte: 'Yerel yönetim özerkliği', konuyu kimlikten arındırarak organizasyonel verimlilik esasına oturtur. Bu anlayışın demokrat zihniyet içinde tasavvuru ise yerel katılımın öneminin ve meşruiyet açısından gereğinin vurgulanmasını içerir. Ama burada hâlâ herhangi bir kimliğe, yani katılımcının niteliğine atıf yok. Demokrat zihniyet açısından karardan etkilenecek olanın kimliği değil, orada var olması yeterli. Hatta kimliksel bakışın karar mekanizmasını adil ve eşitlikçi olmaktan çıkaracağı da ileri sürülebilir. Çünkü katılım açısından kimliğe bakmaya başladığınız andan itibaren, bazı kimliklerin diğerlerine göre daha 'makbul' hale geleceği aşikardır. Bu ise söz konusu kimlik sahiplerinden öte, o kimliği bizatihi bir özne olarak üretir. Kısacası kararları alan artık 'Kürtler ve diğerleri' bile olmaktan çıkar, doğrudan 'Kürt' kimliğinin kendisi, yani onu en iyi temsil edenler veya bu iddiayı taşıyanlar olur.
Nitekim Kürt siyasetinde 'demokratik özerklik' kavramının aslında bir 'statü' arayışı olduğu söyleniyor. 'Kürtlerin' cumhuriyet rejimi içindeki yeri aranıyor, yerel demokratik 'irade'den söz ediliyor. Yani Kürtler bir bütün olarak ele alındığı gibi, bu bütünlüğün tekil bir iradeye yansıdığı ima edilmiş oluyor. Açıktır ki bunun demokratlıkla bir ilgisi yok... Türkiye'nin özgürleşmesi ve 'bekası', eyalet temelinde rasyonel bir yerel örgütlenmeyi ve bunun demokratik çalışmasını zorunlu kılmakta. Ama bunun hiçbir yerel kimliğin ve iradenin tekelinde olmayacağının da aynı şekilde kabullenilmesi şart.
Kürtler bugüne itiraz ederken haklılar... Onları 'statü' arayışına iten sürecin müsebbibi devletin kendisidir. Gerçekten de böylesine ezilen bir kimlik için statüsüzlük, gelecekle ilgili güvencesiz halin devamını ifade ediyor. Ve eğer Türkiye Cumhuriyet'le ortaya konduğu üzere kimlik üzerinden giden bir rejime sahip olacaksa, Kürtlerin de belirli bir statüyle anayasada yer alma talepleri meşrudur. Ama bu demokrat bir rejim olmayacaktır... Buna karşılık eğer demokrat bir anayasamız olacaksa, o zaman da bütün 'milli' siyasetler kimliksizliği bir statü olarak sindirmeye hazır olmalılar.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023