Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
AB bizi niye demokratikleştiremiyor?
27.10.2013
3407

 Avrupalılar toplumsal algının önemini bilirler.

Halkın kabul etmeyeceği hiçbir siyasî adımın kalıcı olmayacağını, en azından büyük sosyal sorunlara neden olabileceğini akılda tutarlar. Avrupa için demokrasi, insan hak ve özgürlükleri ile ölçülmez. Bu hak ve özgürlüklerin ne denli içselleştirilmiş olduğuyla ölçülür. Bu iki tutum arasında önemli bir fark var. Birincisi olması gerekeni açık bir hedef olarak koyduğu ölçüde yapılması gerekene de işaret eder. Ne var ki toplumun bu konuda ne düşündüğü, nerede durduğu anlamlı olmaktan da çıkar. Evrensel hak ve özgürlüklerin manevi prestiji o denli yüksektir ki, toplumsal değerler ve eğilimler bu yüce değer sistematiğinin altında ezilir. Doğru olan, her ülkenin bir an önce bu standartlara kavuşmasıdır… Ancak Avrupalılar bunun demokratik olmadığını gayet iyi bilir ve o nedenle de böyle bir uygulama içine girmezler. Demokrasi o dünyada bir katılım, ikna ve fikrî uyum üretme pratiğidir. Bu nedenle Avrupa için insan hak ve özgürlükleri bir ‘kültür' meselesi olarak belirginleşir ve hukukî olmaktan önce kültürel bağlamda mevcudiyet kazanır. Bunun anlamı söz konusu hak ve özgürlüklerin önce toplumsal kabul sağlanacak ölçüde içselleşip bir siyasî talep oluşturması gerektiğidir. Ancak bu noktadan sonra yeni standartlar kalıcı bir yasal güvenceye kavuşabilirler. Kısacası Avrupa insan hak ve özgürlüklerini ‘evrensellik' kalıbına dökerek idealize etse de, gerçek hayatı toplumsal meşruiyet üzerinden arar. Nitekim göçmenlerle ilgili olan kuralların ve ruh halinin son on yıllık macerası, Avrupa'da demokrasinin nasıl ‘toplum bağımlı' bir nitelik arz ettiğini gösteriyor. Son dönemde her ülkede ortaya çıkan yabancı düşmanı, hatta ırkçı siyasî hareketlerin evrensel normları etkilememesi gerçekçi olmadığı gibi, bunları yok sayarak davranmak da demokrasi geleneğine uygun olmayacaktır.

Ancak aynı Avrupa ilginç bir biçimde kendi dışındaki ülkelere ilişkin farklı bir kriter geliştirmiş durumda. Öncelikle belirtmek gerek ki, Avrupalıların kendi çevrelerinde demokratik ülkeler görme isteğinin samimi olduğundan kuşku duymamız için bir neden yok. Bunun Avrupa için bir avantaj oluşturacağı ve ‘yaşlı kıtanın' akranları karşısında göreceli gücünü artıracağı açık. Çünkü çevre ülkelerin demokrasiden uzak kaldıkları her an, o ülkelerin ABD, Rusya veya Çin gibi dev aktörlerin kucağına düşme ihtimalleri çok daha fazla. Dolayısıyla Avrupa'nın çevresinde bir demokrasi havzası yaratma niyetinin sahih olduğuna güvenebiliriz. Ancak bunun nasıl sağlanacağına geldiğimizde ortaya bir sorun çıkıyor… AB'nin yaklaşımında da görüldüğü üzere, çevre ülkelerde demokrasinin ‘evrensel' insan hak ve özgürlüklerinin yerleşmesi ile yakalanacağı varsayılıyor. Diğer bir deyişle Avrupa'da bir sonuç olan söz konusu hak ve özgürlükler, çevre ülkeler için bir neden, bir itici güç olarak görülüyor. Zımnen taşınan varsayım, bu ‘az gelişmiş' toplumların evrensel değerlerle buluşması halinde, tedrici olarak demokrasiye doğru evrileceğidir. Bu yargının Avrupalılar için mantıklı bir sebebi de var: Söz konusu ülkelerin demokrasi üretememesi onların kültürlerine ait bir nitelik olduğu ölçüde, kendiliğinden ortaya çıkması da zordur ve böyle bir ihtimal olsa bile çok uzun zamana muhtaçtır. Dolayısıyla AB kriterleri bir katalizör etkisi yaratacak, AB dünyasına uyum sağlamak üzere atılacak adımlar demokrasiye geçişi, yani Avrupa'ya benzeme katsayısını artıracaktır.

Bu akıl yürütmeye bir pratik ekleme de mümkün: Avrupa kendi çevresi için bir çekim merkezi olduğuna göre, benzeşmeye yönelik esas gayretin çevre ülkelerden gelmesini ve onların kendilerini (bazen topluma rağmen de olsa) iradî olarak ‘düzeltmelerini' beklemek doğaldır. Ne var ki Avrupa'nın bu tavrı demokrat bir zihniyeti yansıtmaz… Olması gerekenin ne olduğunu dışarıdan söyleyen ve ikna süreçleri işlemeden bu hedefin belirli bir zaman aralığında gerçekleşmesini bekleyen bir yaklaşım otoriter olarak algılanmaya müsaittir. Böyle bir durumun varlığında Avrupa sempatisinin gerileyeceğini tahmin etmek zor değil… Farklı ve olumlu bir sonuç için Avrupa'nın çevre ülkelerdeki iktidarları ‘anlaması' ve onlara adil davranması gerekiyor. Çünkü o zaman dışarıdan gelen kriterlerin ‘yerlileşmesi' ve hayata yansıması daha mümkün.

Avrupa son dönemde bunu yapamamıştı. Şimdi bir viraj alınıyor. Türkiye gibi ülkeler tabii ki hâlâ birer demokrasi sayılamaz ama demokrat bir tutum içinde çevresiyle ilişki kurmakta zorlanan bir Avrupa'nın çevresini demokratlaştırması da haliyle o ülkelerin iç dinamiğine muhtaç kalacaktır. [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar