Etyen MAHÇUPYAN
Türkiye, tarihinin en ilginç dönüşüm süreçlerinden birini yaşıyor.
Siyaset alanında net bir kutuplaşma var. Merkezinde AKP'nin olduğu, bir tarafın sahiplenmesine karşılık diğer tarafın yıkma dürtüsü içinde davrandığı bir kesin karşıtlık… Buna karşılık toplumsal düzlemde bu iki grubun ağırlığı azalıyor. Bizler durumu siyaset üzerinden ölçmeye çalıştığımız ve insanların siyasî tercihlerinin onların sosyolojik konumunu belirlediğini sandığımız ölçüde, toplumdaki dönüşümü de fark etmekten uzak kalıyoruz. İnsanlar bu referandum niteliği kazanan seçimde eninde sonunda bir tarafı seçiyorlar ve böylece ortaya ortasından bölünmüş bir halk kitlesi görünümü çıkıyor. Oysa söz konusu siyasal tercih bir zorlama… Halkın giderek genişleyen bir bölümü her iki tarafın da yanlışlarını görüyor ve gerçekte ‘ortada' duruyor. O noktadan bakanlar için ülke bir belirsizliğe doğru gidiyor. İyi şeyler de olabilir, kötü şeyler de… Ama yükselmiş olan bir umutla mukayese edildiğinde olumsuz hissiyatın ağır basması doğal.
Nitekim saha çalışmalarında sıkça sorulan “sizce Türkiye iyiye mi, kötüye mi gidiyor” sorusuna verilen ‘kötüye' cevaplarında sondönemde artış var. Bir şirketin bulgularına göre bu cevabı verenler bir yıl içinde 32'den 54'e çıkmış. Demek ki toplum yaşanmakta olan olaylar karşısında hem duyarlı hem de endişeli. Bu bulgudan hareketle yapılacak en basit ve doğrudan çıkarsama seçimde AKP oyunun düşmesidir. Çünkü genellikle seçmen içinde bulunduğu olumsuz koşulların sorumluluğunu hükümete yıkar, ülkenin iyi yönetilemediği için bu hale düştüğünü düşünür. Gerçekten de hükümeti sorumluluktan azade kılmak bugün de mümkün değil. Hükümetin son bir yıl içinde dil ve üsluptan başlayarak siyasî taktiklere uzanan çizgide birçok yanlış yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer kategorik olarak iktidara bakan ve sadece onun doğru ve yanlış davranışının ‘siyaset' olduğunu sanan bir gelenekten geliyorsanız AKP oyunun düşmesini beklemenizden daha doğal bir şey olamaz. Genelde kendilerine ‘liberal' veya ‘solcu' diyenlerde sıkça rastlanan bu özellik maalesef toplumu anlama açısından pek de fazla imkân sunmuyor. Çünkü yukarda söylendiği üzere, halkın yarısı herhangi bir aktörün yanlışına kapılıp diğerinin yanlışını görmeyecek kadar gözü kapalı bir davranış göstermiyor. İki yanlışı mukayese ediyor ve çoğu zaman diğer aktörlerin yanlışının hükümetin yanlışından daha vahim olduğu yargısına gelebiliyor.
Ancak mesele iki yanlışın mukayesesinden de ötede. Giderek insanlar söz konusu yanlışların nedenini sorguluyor ve ‘beklenmedik' yanıtlar verebiliyorlar. Bugün bile Kürt coğrafyasında bir saha çalışması yapsanız ‘en önemli sorun' işsizlik olarak çıkıyor ve bu yıllardır böyle. Bazıları bu cevaptan hareketle kimlik meselesinin abartıldığını, çözüm için yatırımların artması gerektiğini öne sürmüşlerdi. Ne var ki ‘niçin' sorusunu sormamışlardı… Oysa o coğrafyada ‘işsizlik niçin var' diye sorduğunuzda, ‘Kürt meselesi yüzünden' cevabını alıyordunuz. Bu meselenin ne olduğunu merak ettiğinizde ise karşınıza kimlik hakları çıkıyordu. Nitekim işsizliğin nasıl çözüleceği sorusunun yanıtı da basit ve tekti: Kürt meselesinin çözümüyle… Üstelik bu tarihsel olarak da doğru bir tespitti, çünkü Kürt kimliğinin reddedilmesi söz konusu olmasaydı, muhakkak ki o bölge daha fazla yatırım alacaktı. Kısacası işsizlik gibi bir sorunun veya Türkiye'nin kötüye gittiğinin tespiti kendi başına bu durumun ‘sorumlusunun' kim ve ne olduğunu bize söylemiyor. Bunu anlamak için ilave sorgulama yapmanız, toplumun akıl yürütme biçimini kavramaya çalışmanız, konuya halkın zihinsel kurgusu içinden bakmanız lazım.
Bugünkü ayrışmaya böyle yaklaşıldığında ‘Türkiye'nin kötüye gittiği' teşhisi ikincil hale geliyor ve ‘Sizce Türkiye niçin kötüye gitti?' diye sormak gerekiyor. Dolayısıyla hükümetin otoriterleşmesini yanlış bulan ezici çoğunluğun ‘acaba hükümet niçin otoriterleşti' sorusunu nasıl yanıtladığı siyaseten çok önemli hale geliyor. Çünkü liberal ve sol cenahın bu gelişmeyi neredeyse genetik bir kültürel özellik olarak sunmasına karşın, halkın büyük kısmı otoriterleşmeyi bir siyasî tutum olarak kavrıyor. O zaman da hükümetin otoriter hale gelmesinin aynı zamanda hem bir tepki hem de bir tercih olabileceği kanaatine sahip oluyor. Bu bakışın doğal sonucu hükümetin ‘karşısındaki' aktörlerin ne yaptığının, nasıl davrandığının da değerlendirmenin parçası haline gelmesidir.
Sonuçta Türkiye'nin kötüye gitmesinin sadece hükümetin yanlışlarını ima etmediğini düşündüğünüz anda da artık ahlaksal değil siyasî bir tercih yapıyorsunuz…
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023