Etyen MAHÇUPYAN
Siyaset ancak çok gelişmiş demokrasilerde sıradan insanların uğraşı olabiliyor.
Orada bile siyasetçi gündelik hayatını resmi işinden kalın çizgilerle ayırmak zorunda ama en azından bu ikisi arasında bir denge var. O tür ülkelerde siyasetçinin kendi rolüne ilişkin algısı da daha mütevazı oluyor. Bu sayede hem karar mekanizmalarında farklı görüşleri dikkate alma becerisi gelişiyor, hem de başka yetenekli insanların önünü kesen hırstan uzak durulabiliyor. Oysa bizde siyasetçiler kendi işlerini bir tür 'seçilmişlik' duygusuyla birlikte gelen, neredeyse ilahi bir misyon olarak algılıyor. Sıkça tekrarlandığı üzere siyasete bir giren bir daha çıkamıyor, çünkü insanlar yeniden 'sıradanlaşmak', herhangi biri olmak istemiyorlar.
Demokrasinin gelişmediği ülkelerde siyaset ego üreten, kişiyi kendi gözünde 'havalandıran' bir meslek. Örneğin bugün 'ego' dendiğinde birçok kişinin aklına muhtemelen Başbakan'ın kulakları rahatsız edici bazı sözleri ve hitabet tarzı gelecektir. Öte yandan söz konusu 'ben önemliyim' duygusunun son derece yaygın olduğunu ve siyaset yapanların en alt kademelerine kadar indiğini günlük gözlemlerimizle biliyoruz.
Ancak demokrasinin gelişmesi kişilerin egolarının törpülenmesi ile gerçekleşmiyor. Ego törpülenmesi bir neden değil, sonuç... Yani demokrasi geliştikçe siyaseti daha mütevazı ve paylaşımcı bir uğraş olarak tasavvur eden nesiller geliyor ve onların siyaset yapma tarzı doğal olarak farklılaşıyor. Öte yandan o nesillerin gelişini doğaya bırakmak durumunda değiliz ve bu noktada en önemli unsur siyasi partilerin iç yapılanmalarında nasıl bir zihniyete sahip oldukları.
Demokrasiye giden yolda kritik etkisi olan bu zihniyet meselesi, özellikle ülkenin yapısal sorunları nedeniyle muhalefette olan partiler için daha da önemli. Çünkü iktidara yakın partilerin doğaları gereği fazla değişimci olmalarını bekleyemeyiz ve oradaki klasik ataerkil egonun devamlılığına hazır olmak durumundayız. Oysa devleti demokratik yönde dönüştürmeyi amaçlayan muhalefet partilerinin 'kurumsal egoyu' aşmaları beklenir. Genelde sayıca daha azınlıkta da olduklarını düşünürsek, demokrasiyi arzulayan muhalif hareketlerin atılan her olumlu adıma sahip çıkmaları, netice almayı kendi egolarının önüne koyması beklenir. Diğer bir deyişle, örneğin bugün Kürt meselesinin çözümü için birçok badireden, engelden geçmiş Kürt siyasetinin de, olumlu adımların atılmasını desteklemesi, bu adımların kim tarafından atıldığını önemsememesi beklenir. Çünkü bu alanda olumlu adımı kim atarsa atsın, açıktır ki onun asıl sahibi son kertede Kürt toplumudur.
Ne var ki bu tutum belirli bir özgüven gerektirir... Ancak özgüvenli bir muhalefet, olumlu adımları sahiplenme konusunda kendisini siyasetin 'üzerinde' konumlandırarak, iktidarın elini rahatlatacaktır. Bu duruş bir yandan daha mütevazı bir tutumu ima edecek, ama aslında söz konusu muhalefeti siyasetin gerçek proaktif aktörü kılacaktır. Çünkü atılan olumlu adım demokrasinin yeni sınırıdır ve muhalefet şimdi sırtını o sınıra yaslayarak iktidarın yine 'önünde' gidecek, meselenin asıl sahibinin kendisi olduğunu topluma gösterebilecektir.
Ancak eğer muhalefet özgüvene sahip değilse, bu doğal avantajından yararlanamaz. İktidara yarayacağı endişesiyle olumlu adımlara sahip çıkmaktan korkar. Hatta o olumlu adımları engellemeye bile kalkabilir. Özgüven eksikliğinin yarattığı boşluk ise 'kurumsal ego' ile kapatılmaya çalışılır. Bu bireysel egoya benzemez... Bireysel egoyu bir tür çiğlik olarak görebilir, gülüp geçebilirsiniz. Ama kurumsal egonun neden olduğu çiğlik magazinel bir unsur olmakla kalmaz, değişim dinamiğinin düzeyini düşürür. Bu ise, o ülkedeki siyasi dil ve tarzın aynı noktada kalmasını destekler. Dolayısıyla muhalefetin beklediği demokratikleşmeyi daha da öteler.
Kısacası, demokrasi isteyen bir muhalefet hareketinin düşük özgüvenle ve yüksek kurumsal egoyla davranması, bizzat kendi siyaset amacına ters bir dinamik yaratır. Kürt siyasetinde bu konuda sayısız örnek var... BDP yetkililerinin neredeyse her konuşmasında bu 'eksiklik' duygusunu satır aralarına sinmiş olarak bulmak mümkün. Örneğin BDP'liler Başbakan'ın 'inkar politikası bitti' demesinden rahatsız olabiliyorlar, çünkü bunu AKP'nin sağladığı bir sonuç olarak değil, kendi kazanımları olarak sunmak onlar için çok önemli... Yine aynı nedenle yemin boykotunu bitirmek psikolojik açıdan zor geliyor, çünkü kendilerinin parlamentonun parçası olarak değil, sanki onunla eşdüzeyli bir muhatap gibi algılanmasını hayal ediyorlar. AKP'lilerin Burkay'ı davet etmesine bile bozuluyorlar, ama AKP'ye oranla BDP'ye herhalde daha yakın olan Burkay'ı kendilerinin niçin sahiplenmediklerini sorgulamıyorlar.
Kürt meselesinin çözümü BDP/PKK'nın siyaset yapmasını gerektiriyor ama onların yaptığı maalesef 'siyaset' değil. Onlar hâlâ kurumsal egoyu sağlam tutmanın, kendilerini önemli kılmanın peşindeler.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023