Etyen MAHÇUPYAN
Korona vakaları durdurulamaz bir şekilde yükselirken iktidar hınca hınç dolu salonlarda kongre yaptı. Sosyal mesafeye dikkatin zaten mümkün olmadığı o ortamlarda insanlar maske de takmadı. Düşünün ki yerel kongrelere bile kent dışından çok sayıda insan geldi ve kongre sonrasında yaşadıkları yerlere döndüler…
Neredeyse bu kongrelerle aynı gün veya hemen sonrasında Erdoğan halka ‘tedbirli olma, yasaklara uyma’ talimatı verdi. Bu grotesk gelgit sürekli tekrarlanırken muhalefet ‘yaman çelişkiye’ işaret etti, ama iktidarın tutumu değişmedi.
Acaba Erdoğan’ın burada bir çelişki görmeme ihtimali var mı? Dahası, acaba o kongre salonlarını dolduranlar için korona günlerinde kalabalıkların salonlara tıkışması ‘normal’ olabilir mi?
AKP Gençlik Kollarının kongresinde Erdoğan şöyle demişti: “Gençler, ben de âşığım sizlere. Sizde bu heyecan olur da bizde bu aşk olmaz mı? Dolayısıyla… şu anda bu salonu tıklım tıklım dolduran gençlerimizle beraber inşallah sadece 2023 değil 2053 ve 2071… Yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan, yürüyoruz ve millet de yürüyor arkamızdan.”
Aşk, gelecek ve rehberlik… Gençlerin Erdoğan’a âşık olduğunu, aşkın karşılıklı bir bütünsellik yarattığını anlıyoruz. Geleceğin dur durak bilmeden ileriye doğru kesintisiz genişlediğini, liderin zamana direnen ölümsüz rehberliğini ve takipçilerin yürümesinin milleti peşinden ‘doğal olarak’ sürükleyeceğini duyuyoruz. Bugün gelecekle, rehber takipçileriyle ‘tekleşiyor’. Sadece tek devlet, millet yok… Bir de tek rehber var.
Söz konusu bütünleşme o denli tarihsel bir anlama sahip ki korona gibi konjonktürel olayların bu vecd halini zedelemesine izin verilmiyor. Erdoğan kongre salonlarının lebaleb (dudak dudağa) dolu olmasını bir ‘doğal durum’ olarak sunuyor. Çünkü o salonlar dolmasa yaşananın anlamı olmazdı. Yaşanmakta olan şey sadece rehberin mesajlarının bir kitleye iletilmesi değil. Rehberin o kitleyle birlikte özel ve benzersiz bir deneyimin parçası olması.
Erdoğan tabii ki koronanın farkında ama yaşananın değerini artıran da bu. Rehber salonları dolduranlara şunu söylemiş oluyor: “Ölüm tehlikesine rağmen, buradaki varlığımızın, birlikteliğimizin hayattan daha önemli olduğunu bilerek, kendinizi feda ederek buraya geldiniz… Allah kabul etsin.”
Erdoğan’ın siyasetine baktığımızda ilkel cemaatçiliğin körüklenmesini, muğlak ve sığ bir ‘dava’ kavramı etrafında tahkim edilmesini ve nihayet devletleştirilmesini birer tespit olarak öne sürebiliriz. Ancak bu tutumun lideri rehberlik payesine yükselttiğini de görmemiz lazım. Erdoğan’ın elinde sadece siyasi değil, ‘dinsel’ bir güç var ve kongreler bu dinselliğin performans alanları.
AKP kongreleri Erdoğan’ın doğal rehberliği etrafında sanki bir arınma, güçlenme ve yeniden doğma ayini gibi yaşanıyor. Belirli anları trans hali oluşturan grup meditasyonunu hatırlatıyor… Kongre salonları bir tür ibadethane gibi işlev görüyor… İnsanlar oraya kendilerini hazırlayarak geliyor, enerji dolup ‘yükseliyor’ ve dış dünyadaki görevine hazır olarak yüksek motivasyon, kararlılık ve özgüven duygusu ile ayrılıyor.
Yaşanan ortak coşku kendisini bir bütünün parçası olarak algılayan aktörler yaratıyor. Kişi bu deneyimde kendisini iyi hissetmekle kalmıyor, yücelmişlik duygusu ve mücadele dürtüsü geliştiriyor. Bu halisane duygu ortamının katalizörü, giderek sürükleyicisi ve sahibi ise rehberin ta kendisi. Öyle ki rehberin o salonda fiziksel olarak bulunması bile gerekmeyebiliyor. Bir süre önce bir toplantıda Erdoğan’ın mesajının okunması esnasında nasıl herkesin ayağa kalkıp hazırola geçtiğini hatırlıyoruz…
Ahali kendi yücelmesinin nedenini O’nda görürken bu yücelmenin karşılığında kendisinden fedakârlık istendiğinin farkında. Söz konusu fedakârlık ‘kendini davaya hasretme’ olarak tanımlansa da onunla sınırlanmıyor… Nitekim koronaya yakalanma, ölme ihtimali bile bu iç deneyim yanında ikincil kalabiliyor.
Bu türden ortak ‘ayinsel’ deneyimlerin inandırıcılığını sorgulayan biriyseniz, bilimin sayısız örnekle kanıtladığı iki olguya bakmanız önerilir. Bunlardan biri olan hipnotizma egonun arka plana itilmesini, önemsizleşmesini ima ediyor. Kişi önce kendi iradesini kenara koyuyor, sonrasında ise ‘yeni ve doğru’ yönde bir irade geliştiriyor.
Deneyimin ortak nitelik kazanması, birçok kişinin aynı anda aynı deneyimin parçası olması, hipnotizmanın niteliğini değiştirirken daha işlevsel de kılabiliyor. Bu durumda kişi iradesini bir kenara koymuyor, ancak etrafındakilerin de aynen kendisi gibi etkilendiğini gördüğü ölçüde taklit modalitesine geçiyor. (Meraklıları bunu ‘memetik bir akış’ olarak değerlendirebilir).
Aynen bir pop konserinde ortak hezeyan hali içindeki izleyiciler gibi, AKP kongre katılımcıları da kendilerini bütünlüğün içinde ‘erimiş’ hissediyor. Aynı hareketleri yapmak, aynı kelimeleri haykırmak, bu eylem ve sözlerin kendilerini kuşattığını görmek, kendilerini büyük ve engellenemez bir gücün parçası olarak yeniden tanımlamalarına vesile oluyor.
Hipnotizmanın işlevsel olabilmesi kişinin kendisini ‘akışa’ bırakmasını gerektirir. Hipnotizmacı sizi rahatlamaya, gevşemeye davet eder. Toplu hipnotik deneyimlerde ise tam aksi dinamikler işliyor. Kişi gevşeme yerine, yanındakilerle birlikte ortak bir duygu frekansına takılı kalıyor. Zihinler ortak bir algılama, anlamlandırma, gerektiğinde yanılsama sayesinde birbirine kitleniyor.
Ortak ayinsel deneyimlerin arka planındaki ikinci olgu muhtemelen daha kritik, çünkü insanları hipnotizma deneyimine hazır hale getiriyor. Buna bilim dünyası kısaca ‘plasebo etkisi’ demekte…
Plasebo tıbbi deneylerde kullanılan bir deyim. Bir ilacı bazı hastalarda denerken, aynı anda benzer niteliklere sahip başka bir hasta grubuna da sıradan, etkisiz bir madde veriliyor. Böylece ilacın gerçek yararı ölçülmeye çalışılıyor. Ancak deneyler ilginç bir olguya işaret etmekte: Plasebo verilmiş hastalarda da iyileşme gözlemleniyor ve bu iyileşme oranı plasebo (veya ilaç) verilmemiş hastalara göre daha fazla.
Eklemeye gerek olmayabilir ama hastalar kendilerine ilaç mı, plasebo mu verildiğini bilmiyor. Dolayısıyla sırf ilaç verilmiş olma ‘ihtimalinin’ bile hastalarda iyileşme yarattığı anlaşılıyor. Çünkü bu ihtimal, ilacın yararlı olduğuna dair inançla birleştiğinde, beyinde sanki ilaç alınmış gibi bir etki yaratıyor.
Beynin aynı bölgesindeki aynı nöronların ‘ateşleme’ yaptığı, yani bir durumu belirli şekilde algılayıp tepki verdiği gözlemleniyor. Kısacası beyin ilacın fiziksel olarak alınması ile ilacın alınmış olma ihtimali arasında net bir ayrım yapmıyor. Beyin aynı tepkiyi verdiğinde vücut da (plasebo verilmiş olsa bile) sanki ilaç alınmış gibi etkilenebiliyor.
Araştırmalar plasebo etkisinin sosyal olaylarda da geçerli olduğunu gösteriyor. Plasebo beyinde ödül beklentisi ve deneyimi ile ilgili olan bölgeyi etkilemekte. Dolayısıyla eğer bir deneyimden ‘ödül’ bekliyor, örneğin coşku ve yücelme yaşayacağınızı ve bunun size iyi geleceğini umuyorsanız plasebo etkisi güçleniyor. Bunun anlamı o deneyimde kullanılan içeriğin, duyduğunuz sözlerin gerçekliğinin, dünyanın gerçekte ne halde olduğunun önemsizleşmesidir. Ayinin ortak coşkusu bütün bunların üstünü bir hamlede örtecektir.
Plasebo etkisi hayvanlarda şartlanmaya tâbi. Ancak insanlarda mekanizma daha karmaşık ve esas olarak beklentilerden besleniyor. Kişinin bir kongreye belirli bir deneyimi yaşamak üzere gidiyor olması zihnini bulanıklaştırıyor ve duyguların sürükleyiciliği öne çıkıyor. Kongre öncesinin duygusal atmosferi, kongre anında bilinçdışı zihinsel mekanizmaların kolayca devreye girmesine yol açıyor.
Kişi kongreye büyük bir iyimserlikle, yücelmişlik deneyimine hazır geliyor. Rehberin ona ne anlattığının, bu anlatılanların gerçeklerle ne denli uyumlu olduğunun önemi yok. Ona bunları nasıl anlattığı, nasıl bir gerçeküstü hikâye ile onu sarmaladığı önemli…
Bilim plasebonun en fazla depresyon ve acı vakalarında etkili olduğunu gösteriyor. Çünkü gerçeklik acıtıyor… Belki AKP kongrelerine katılanlar da bir süre için acı veren gerçeklikten uzaklaşmak, rehberin hikâyesinin peşinde gerçeküstü hayallerin parçası ve öznesi olmak istiyorlar.
Toparlarsak AKP kongreleri ortak bilinçdışının rahatlatıcılığına sığınma deneyimleri… İçerik (dava) aslında sadece sembolik, çünkü rehberin senden beklentisi zaten ‘davanın’ kendisi. Rehber ‘benim fikrim yeterli’ derken, takipçileri de bir ağızdan ‘senin fikri yeterli’ diye yankı veriyor.
Eklemek gerek ki Erdoğan da bu kongrelere muhtemelen benzer beklentilerle, ağzına kadar dolu salonlarda takipçileri ile aşk içinde hipnoz ilişkisi yaşamak üzere geliyor ve yine onlar gibi ‘yeniden doğmanın’ coşkusuyla ayrılıyor.
Bu deneyimler rehbere manevi bir tını kazandırırken, takipçileri kişi olarak ikinci plana itip cemaati öne çıkarıyor. Söz konusu cemaatin dışarıdan ‘muhafazakâr’ veya ‘dindar’ olarak gözükmesi gerçeği yeterince betimlemeyebilir. Çünkü içeriden bakıldığında Erdoğan kendi cemaatini üreten bir ayin yürütücüsü, ’adeta’ bir şaman gibi algılanmaya çok müsait…
Literatürde anlatıldığına göre şamanlar üst varlıkların uzantısı olarak görülürler ve ayin sırasında da o varlıklarla doğrudan irtibatlı olduklarına inanılır. Şamanın ruhu gövdeden ayrılıp göğe ve yerin dibine ulaşır, kimsenin göremediğini görüp anlayamadığını anlar ve cemaatine doğru yönde rehberlik yapar.
Ataerkil zihniyete dayanan kültürlerde her erkek kendi krallığının (ailesinin) şamanıdır. Gerçekliğin ve normların tek sahih yorumlayıcısı olarak krallığının mutlak hâkimidir. O eve girdiğinde ritüel başlar. Kadın ve çocukların ‘ev’ denen bir saklı ibadethanede kendi hayatlarını olabildiğince ayin düzeni içinde geçirmeleri ‘doğal’ görülür.
Eğer cemaatin, giderek milletin ‘babası’ iseniz şamanlık ailenin sınırlarını aşar. Diğer deyişle ‘aile’ genişler, kapsamadığı hiçbir alan ve grup kalmaz, ‘milletleşir’. Bu ‘millete’ katılmak istemeyenler manevi olarak dışlanır, belirli kimliklerle yaftalanır ve insanca muamele görmeleri için bir neden kalmaz.
Bu perspektiften ele alındığında AKP kongreleri birer şaman ayinini andırıyor. Erdoğan (‘adeta’) dindar milliyetçilerin hayalci, gerçekdışı beklentilerinin (ortak bilinçdışının) iradeye dönüşmüş, cisimleşmiş halini temsil eder gibi gözüküyor.
Nitekim Yeni Şafak gazetesinin 22 Mart manşet haberinde şöyle denmişti: “Son 20 ayda faiz yanlısı politikaları nedeniyle dört Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması, 83 milyonun yüksek faizin faturasını ödemek istemediğini ortaya koydu.” Görevden alan, atayıp tekrar alan, bu arada ekonomiye 500 milyardan fazla ek maliyet yaratan ve aslında faizlerin artmasına neden olan kişi bizzat Erdoğan. Ama O ne yaparsa doğrudur ve tüm ‘milleti’ doğal olarak temsil ettiği için O’nun iradesi ‘aslında’ herkesin ortak iradesidir…
Bu hastalıklı algıda gerçeklerin peşinde gitmek, yapılanlar doğru mu diye sormak anlamsız… Gerçekliği unutmak ve gerçekdışı bir hikâye ile yeniden uykuya doğmak, rehberin takipçileri için yeterli. Hele kongreye gidip toplu hipnoz seansının gönüllü parçası olduklarında, gerçekdışına olan inancı bilinçle taşımaya da hazırlar.
Böylece bilinçli beklenti sonucu kendisini bilinçdışına teslim edenler, ortak deneyimlerinden bir başka ‘bilinç’, yani siyasi tavır ve eylem üretebiliyorlar. Erdoğan’ın lider olarak işlevi bu. Anlaşılan cumhurbaşkanı olmanın karşılığı olarak devletin de beklentisi bu…
Birçok kişi nihayette normal zamanlarda yaşadığımızı ve ona uygun şekilde AKP/MHP koalisyonunun iktidardan gideceğini öngörüyor. Ama iktidar normal zamanlarda yaşamadığımızı düşünüyor ve ona uygun bir atmosfer yaratıyor.
Başarılı olabilir mi bilmiyoruz. Ancak bu amaca, iradeye ve hevese uygun olarak kongreleri ‘dudak dudağa’ dolduranların hali, bu stratejinin ‘uygun ortamda’ siyasi bir karşılığının olabileceği yönünde bizi uyarıyor.
Kongrelerin bu şekilde yapılmasını kınayanlar tabii ki sağlık açısından haklılar. Ne var ki işin manevi/siyasi boyutuna geldiğimizde eleştiri gücünü yitiriyor. Çünkü laik cemaat de benzer deneyimleri yıllardır, üstelik hayatta olmayan birinin manevi huzurunda yaşamaktan bir türlü vazgeçemiyor.
Dindarların durumu da gayet hazin… Deizmden ürküyorlar ama hayatın onları sürüklediği bu yeni ‘sentezi’ yadırgama dürtüsüne bile sahip gözükmüyorlar…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024