Ali Türer
Merkeziyetçilik karmaşık ve çok sayıda alt sistemi olan bir toplumsal yapıda, yetkilerin belirli bir hiyerarşi içinde yukarıda toplandığı bir yönetim biçimidir. Ulus devletlerin bürokratik, merkeziyetçi yönetim modelini 1900’lerin başlarında Max Weber formüle etti.
Fakat Fransa gibi en merkeziyetçi yapılar bile 1980’li yıllardan itibaren içine girilen post modern süreçte merkezin yetkilerini önemli ölçüde yerel yönetimlere devretmeye başladılar. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler, 1985 yılında altına imza attıkları “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” ile ülkelerinde yaşayan insanların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma haklarını güvence altına aldılar.
Yaşadığımız post modern dönemde Weber tipi merkeziyetçi bürokratik örgüt yapıları, artık gelişmişliğin değil az gelişmişliğin birer göstergesi durumundalar. Kendini yönetebilen, toplumsal yaşamın karar alma mekanizmalarına doğrudan katılan insanlarla istikrar bulmuş, bir arada yaşama kültürünü korumuş ve güçlendirebilmiş ülkeler bugün çağdaşlığın, demokratik olgunlaşmanın yeryüzündeki temsilcileridirler.
Modernleşme sürecinde itici gücü ekonomik alt yapıdaki gelişmelerden değil daha çok etnik temelde siyasi birliği oluşturma iradesinden alan bizim gibi toplumsal yapılar ise içinden geçilen post modern sürece ayak uydurmakta zorlandılar. Türkiye’de siyasi iradeyi eline geçiren “Devlet için Eğitim” ürünü kurtarıcılar, bu süreci varoluşa hep tehdit olarak gördüler. Hep merkeziyetçi yapıyı geleneğe uygun biçimde yeni tarzda düzenleyebilmenin yollarını aradılar.
Çünkü yerel toplumsal yaşantının işleyişine insanların kendi iradeleri ile doğrudan katıldıklarında toplumsal yapının zarar göreceğine inanıyorlar. İnsanların iradeleri üzerinde eskisi gibi at oynatamayacaklarını, toplumsal rantın kontrolünün ellerinden kayıp gideceğini görüyor ve dehşete kapılıyorlar. Aralarında yaşanan taht kavgası derinleşse de, geleneksel yaşantılarını korumak için ellerinden geleni yapmakta birleşiyorlar. İnsanların davranışlarını kontrol altında tutmak kurtarıcıların başlıca amacı haline geliyor. Siyasi partiler yasası, seçim yasası bu nedenle değişemiyor.
Aralarındaki taht kavgası bu gerçeğin üstünü örten bir rol oynuyor.
Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olma hedefi doğrultusunda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 1992’de onayladı. Ancak karar almada ve iç örgütlenmede yerel yönetimlerin özgür olmaları, hukuki güvence altında olmaları, sınırları belirlenmiş bir idari denetime tabi olmaları, mali özerkliğe sahip olmaları, birbirleri ile dayanışma içinde olabilmeleri, merkezi yapı içinde temsil edilme hakkına sahip olmaları gibi kritik maddelerde bu belgeye çekince koydu. Yetkilerin yerel katılımcılara devredilmeyeceği, yerel toplumsal yaşantı ile ilgili kararların yukarıdan keyfi bir biçimde alınmaya devam edileceği böylece ilan edilmiş oldu.
Merkeziyetçi bürokratik yapının sağlıklı işleyebilmesinin evrensel kuralları var. Hiyerarşik yapı içinde de olsa yetki ve sorumluklar, kuralların, işlerin nasıl yürüyeceğini gösteren işlemler, açık ve sınırları belirli bir biçimde belirlenmiş olmalı. Hukukilik ve rasyonellik olmalı.
Bugün Türkiye, taht kavgalarıyla içine sürüklendiği siyasi karmaşa içinde Weberci bürokratik yapıyı bile işletemez duruma gelmiştir. Rasyonellik, hukukilik ve denetlenebilirliğin, klasik güçler ayrılığının ayaklar altına alındığı; merkeziyetçi yapının keyfilik ve otoriterlik temelinde kurtarıcılar elinde güçlendirilmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Yargı, basın, iletişim, eğitim, güvenlik gibi stratejik yaşam alanlarında dayatılan yeni keyfi yönetim ilişkileri, giydirilen bu deli gömleği sistemde kaçınılamaz biçimde daha fazla karmaşaya ve çatışmaya yol açıyor.
Geçen hafta meclisten çıkan dershaneler yasası ile eğitim sisteminde bütün yetkiler tümüyle Milli Eğitim Bakanının ve müsteşarının elinde toplandı. Binlerce eğitim yöneticisinin görevine yasayla son verildi. Altmış bin öğretmenin, binlerce çalışanın ekmek yediği, bir milyon iki yüz bin öğrencinin eğitim desteği aldığı dershaneler ihtiyaç olup olmadığına bakılmadan, yerine ne konacağı belli olmadan kapatıldı. Bunlar yapılırken bir yandan da yandaş vakıf ve kurumlara fon ve rant aktarmanın hazırlıkları yapılıyor. Maliye Bakanlığı bünyesine alınacak bazı kamu arazilerinin TÜRGEV gibi yandaş kurumların kullanımına sunulması için hazırlık yapıldığını okuyoruz basından. Okulları özelleştirme dönemi başlıyor.
Bütün bu müdahaleler eğitim sisteminin sorunlarına çare olmaz. Sorunlar kaçınılamaz biçimde daha da müzminleşir. Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Bu yasa eğitim sistemini siyaseten yönetme ve kadrolaşma, eğitime ayrılan fonları siyaseten kullanma yasasıdır. Eğitim tümüyle ideolojik müdahale ve mücadele alanı haline geliyor. Ailelerin ve devletin cebinden eğitim için daha fazla para çıkacağı kesin. Ancak bu paraların eğitimin kalitesinin artmasına bir katkısı olmayacak. Ekonomik ve siyasi rant peşinde koşanlar bayram edecek.
Bu politikalar eğitimde “devlet memurluğu” zihniyetinin, idareyi maslahatçılığın, “evet efendimciliğin” daha da yerleşmesine hizmet eder. Her an görevinden alınabileceği duygusu içinde yaşayan, geleceğini amirinin iki dudağı arasında gören, ortaya koyacağı enerjinin, vereceği katkının kimsenin umurunda olmadığını, verdiği onca emeğin bir anda yok sayılıp en küçük bir hatasında dışlanacağını bilen yönetici, öğretmen ne diye risk alsın? Kendini geliştirmek için, daha kaliteli eğitim vermek için ne diye fazladan uğraşsın?
Cemaatin eğitimde önünü kesmek için çıkarılan bu yasa yeni yandaşlar ortaya çıkaracak. Devlet eğitimde asli görevini özel şahıslara ve kurumlara devretmeye hazırlanıyor. Parası olan çocuğu için kaliteli eğitim satın alacak. Peki, parası olmayan yetenekli çocukların elinden kim tutacak?
Bu yasa eğitimde fırsat eşitsizliğini arttırır. Mesleki eğitim daha da körelir. Eğitim sisteminde çatışma, sürtüşme, karmaşa ve huzursuzluk daha da artar.
Oysa mesleki kimlik sahibi nitelikli insan yetiştirecek daha kaliteli bir eğitim için, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan çekinceleri bir an evvel kaldırmak gerekiyor.
Temel eğitim, mesleki eğitim ve akademik eğitime öğrenci hazırlayan genel ortaöğretimi yerel yönetimlere, yüksek öğretimi üniversitelere ve üniversitelerarası kurula bırakmak gerekiyor. Okul öncesini zorunlu eğitim kapsamına almak, her çalışma alanı için, bu alanda yetişecek nitelikli eleman için asgari standartları belirlemek, çalışma yaşamında yer almayı tümüyle nitelikli eğitim sonunda alınacak belgeye bağlamak, eğitim sisteminin örgütsel, yönetsel yapısını yerel olanakları kullanabilecek biçimde yeniden düzenlemek gerekiyor. Öğretmeni merkeze alan bir program geliştirme modelini kurumsallaştırmak gerekiyor. Eğitimde kaliteyi, ülkede bilimsel üretimi arttırmanın, bilimsel gelişme temelinde teknolojik gelişmeyi ateşlemenin yolu bu.
Neden Milli Eğitim İl ve İlçe müdürlüklerinde atama, görevden alma, yer değiştirme dâhil, fonların amaç doğrultusunda ne ölçüde kullanılıp kullanılmadığı Büyük Şehirlerde, il ve ilçede oluşturulacak kent eğitim meclislerinin denetimine tabi olmasın?
Neden bir bölgedeki meslek kuruluşları, bölge üniversitesindeki alan uzmanları, bölgenin seçilmiş eğitimcileri; o bölgede ilgili alanda kurulmuş meslek okullarını yönetecek eğitim komisyonlarında yer almasınlar?
Neden meslek okulları o bölgenin ihtiyaçları, üretim yapısı, işbölümüne bağlı olarak bölge organize sanayileri ile iç içe kurulup yerinden yönetilemesinler?
Neden bir öğretmenin okulunda ortaya koyduğu performans, okul idarecileri, öğrenci velisi, zümre arkadaşları tarafından değil de okulun dışından atanmış birileri tarafından ölçülsün?
Neden öğretmenler il ve ilçe okullarında, meslek kurumlarında bir araya gelerek programlarını kendi belirleyip geliştiremesinler?
Neden okullar bünyelerinde çalıştıracakları personele, alacakları öğrenciye kendileri karar veremesinler?
Neden il ve ilçelerdeki Rehberlik Araştırma Merkezleri bölgede deneyimli eğitimcileri bir araya getiren, deneyimlerini eğitici personelle paylaşan, hizmet içi eğitimi sürdüren, program geliştirmede rol oynayan biriminler haline getirilemesin?
Böyle olunca ne olur biliyor musunuz?
Okul birim başkanı okulunun lideri, öğretmen de sınıfının lideri olur.
Okulun belirlediği vizyonun da misyonun da; okullarda kurulan “Okul Gelişim Ekibi”, “Öğrenci Meclisleri” gibi kurumların da; sürdürülen “Toplam Kalite Yönetimi” gibi uygulamaların da bir anlamı olur.
O vizyona, misyona göre okul kendi girdilerini (personel, bilgi, donanım, program) çevreden seçer, işlemlerini amacına göre sürdürür, ortaya da amaca uygun ürünler çıkar.
Bölgelerde örnek uygulama modelleri, program modelleri oluşur. Yerel modeller etrafında bir rekabet, bir sinerji, bir çalışma anlayışı, bir ruh, bir felsefe ortaya çıkar. Kendini gerçekleştiren insanlarla, yaptığı işten memnun eğitici ve yöneticilerle bir kurum kültürü, bir kurum geleneği ortaya çıkar.
İnanın Kürt sorunu da, Türk sorunu da böyle çözülür.
Kendini gerçekleştiren insanın yarışı kendisiyledir. Mesleki kişilik sahibi bireylerin çoğaldığı yerde siyasi kavga, kör çekişme ve sürtüşmeler azalır? Çünkü kimin hangi dinden, kimin hangi milletten olduğundan çok, kimin yaşama ne kattığı önem kazanır.
Kendini yönetmek, itaat etmekten hep zor olmuştur. Ama insan kendini yönetebilmenin tadına bir kere varmasın, artık elinden onu bir daha alamazsınız. Çünkü elindekinin kıymetini bilir.
İşte demokrasinin gerçek güvencesi de budur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları









































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.11.2025
6.09.2025
18.07.2025
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024