Ümit KIVANÇ

Şuradan başlayayım: Dünyanın gözü önünde, TC dışişleri bakanı, bizde resmî düzeyde tanımama-meşru saymama ibaresi, avam seviyesindeyse küçümseme-aşağılama ifadesi olarak “Rejim” diye adlandırılan siyasî birimin “Suriye Arap Cumhuriyeti” olduğunu ilan etti. Fiilen savaş halinde olduğun bir birimin meşruiyetini kabul etmediğini belirtir tarzda, onu “Rejim” ya da başka isimle anmak hiç olmayacak iş değil. Propaganda ve moral savaşının parçası sayılır. Ama içeride Rejim de Rejim diye tutturur, bu lafı olabildiğince fazla tekrarlamak için fırsatlar, bahaneler yaratır, sonra gidip Moskova’da diplomatik hazırûn ve bütün dünyanın kameraları önünde onu kendine verdiği isimle tanır ve aslında tanımama edâsının acemice efelenme oyunundan ibaret olduğunu gösterirsen, bu sorundur. Her şeyden önce, temsil ettiğin devlet ve ülke için.
Üstelik sözkonusu siyasî organizasyonun, toprak bütünlüğü hakkına sahip hükümran devlet olduğunu tartışma konusu yapmayı tek saniyesinde dahi aklından geçirmediği, beş saat kırk dakikalık bir toplantıdan çıkmış siyasî kadro, evsahibi muhataplarıyla, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütlerini yinelediği” bir protokol imzalamış bulunuyor. Memlekete “kuvvetli taahhütleri yinelemiş” olarak dönüyor olmalarına rağmen propagandacılarını Rejim de Rejim diye bağırtarak destekçi kitlelerine moral üstünlük duygusu vermeye çalışacaklar. İçeride yaratılan hava, 5 Mart akşamına kadar, Şam’a bizzat kendi topraklarının neresinde ne kadar bulunacağını Ankara’nın dikte edebileceği gibi yanılsamalar üretiyordu.
Bunlar, hele uluslararası politika ve diplomaside, muhatapların derhal fark ettiği seviye, kalite ve kapasite göstergeleri. Önümüzdeki günlerde Rusya uçakları Suriye’de fırınları az bombalasa bari. Bol ekmeğe ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Moskova görüşmesi, bu ekmekler yerine İHA ve SİHA yaparak işi kıvırabileceğini sananları uyandırabilecek midir? Sanmıyoruz. Çünkü, en başta, böyle bir uyanışa ihtiyaç ve heves duyan var mı ki…
‘SİVİLLER VE ALTYAPIYI HEDEF ALAN’ KİM?
5 Mart Moskova anlaşmasının cibiliyeti hususunda fikir verecek bir ayrıntıyla devam edeyim. “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol”e göre taraflar, “sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının hiçbir şekilde mazur görülemeyeceğini kabul” ediyorlar. Burada “asla kabul edilemez” denen şey, bizzat bu protokole taraf Rusya’nın Suriye içsavaş sahasına el attığından beri uyguladığı süpürme taktiğinin belkemiği sayabileceğimiz eylem. Yalnız silahlı muhaliflerin, cihatçı örgütlerin vs. denetiminde bulunmakla kalmayan, ahalisi de Şam rejiminin kararlı muhalifi olan şehir ve kasabalar, taşın taş üstünde bırakılmadığı, oraları siviller için yaşanmaz hale getiren bombardımanlarla ele geçirildi. Canını kurtaran göçtü, kalıp, yıkıntıların arasından uzanan sokaklarda savaşanlar otomatik olarak terörist kabul edildi, imhasına girişildi.
Anlaşmanın iki devlet dışişleri bakanlarınca ilanından önce, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’den sonra konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “siviller ve sivil altyapıya” yönelik askerî operasyonlardan yakındı: “Rejimin geçen mayıs ayından itibaren yoğunlaşan ve doğrudan sivilleri hedef alan saldırıları İdlib’de tesis ettiğimiz sükûneti bozmuştur.” Bu saldırıların hemen hepsine Rusya uçakları öncülük ve eşlik ediyordu. Erdoğan şöyle sözler etti: “Bu bölgede yaşayan dört milyon insanın tamamının terörist olarak ilan edilip havadan ve karadan ağır bombardımana maruz bırakılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.” İdlib’deki nüfusun dört milyonu bulup bulmadığı ve bunun muhataplarca kolayca sağlaması yapılabilir bir problem olması bir yana, cumhurbaşkanının sözleri tam da Rusya’nın bombardıman planlaması yaklaşımını tasvir ediyordu. Ayrıca “kabul etmemiz mümkün değil” ise kiminle ne anlaşması için beş saat kırk dakika görüşülüyordu?
Bizzat Ankara tarafından teşkil edilen, eğitilen, donatılan “Suriye Millî Ordusu”, Türk topçusunun desteğinde Suriye ordusu saflarına taarruz ederken, Erdoğan’ın “hem rejimin saldırganlığının önüne geçmek hem de ateşkese riayet etmeyen diğer grupları dizginlemek üzere sahada çok daha aktif bir şekilde yer aldık[larını]” söylemesi, şüphesiz Rus muhataplarına değil, savaşın somut şartlarından bîhaber dünya kamuoyuna yönelikti. Ancak diplomasi-siyaset alanındaki mücadele açısından zayıf düşürücü bir çelişkiydi.
Benzer şekilde, bir hafta kadar önce otuz altı askeri Rusya uçaklarının da katıldığı saldırıda can vermiş, Daimi Temsilcisi BM’de çıkıp Rusya’nın bu saldırıdaki rolünü vurgulamak üzere olgu-bilgi sunmuş bir devletin başkanının şu sözleri de Moskova’daki evsahipleriyle misafirler arasında pazarlık gücü bakımından bir denklik sorunu yaşandığını gösterdi: “Bu süreçte bölgede bulunan Rus güçleriyle koordinasyonu sıkı tutmaya gözen gösterdik. Rejimin doğrudan askerlerimizi hedef alan saldırganlığı sebebiyle yaşanan üzüntü verici hadiselerin ardından İdlib’de yeni bir statünün oluşturulması kaçınılmaz hâle gelmiştir.”
Bu “yeni statü”, nitekim, oluşturuluyor. Ancak bizim devlet yöneticilerinin çizdiği, iktidar propaganda aygıtının canhıraş renklerle boyadığı tabloya benzemiyor.
‘ATEŞKES’ VE ‘TERÖRİSTLER’
İkinci ayrıntı, “terörizmin tüm tezahürleri” ile “BM Güvenlik Konseyi’nce terörist olarak tanımlanan tüm gruplar”ın “ortadan kaldırılması” (vurgu benim -ük) ibaresi. Bu ibare, ateşkes ve çatışmasızlık protokollerinden Heyet Tahrir el-Şam’cıları ve El-Kaide’ye biatlı Asyalı ve Kafkasyalı cihatçıları dışlamaya yarıyor. Demektir ki, Rusya -ve tabiî Suriye ordusu-, cihatçıların İdlib’de savaşı sürdüren sert çekirdeğini ateşkes istirahatinden yararlandırmayacak. Buna meydan vermeyeceği gibi, savaşın sonuca ulaşmış sayılacağı aşamaya da ürkütücü bir ışık tutulmuş oluyor buradan: “terörist gruplar”la görüşme, pazarlık vs. olmayacak; düpedüz “ortadan kaldırılacak”lar! Biliyoruz ki Rusya’nın niyeti başından beri bu.
İlginç bir şekilde, protokol metninin Türkçesinde “ateşkes”, İngilizcesinde “cease fire” kavramlarının geçmeyişi şüphesiz bu niyetle doğrudan bağlantılı. Metinlerde, “tüm askerî faaliyetlerin durdurulması” ya da “cease all military actions” ifadeleri geçiyor. Bu eksiklik, ilk anda herkesçe Moskova’dan çıkan esas sonuç kabul edilen ateşkesin kapsamının hiç de geniş tasarlanmadığına, Ankara’nın talep ettiği “kalıcı ateşkes” ile 5 Mart günü Moskova görüşmesinde formüle edilenin alâkasının bulunmadığına kanıt. Hattâ Rusya işlerini yakından bilen, Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer, Ankara-Moskova anlaşma belgelerinde “ateşkes”in hep Suriye ordusuyla silahlı muhalifler arasındaki çatışmalara ilişkin kullanıldığına, bu defa “özenle” kullanılmayışına özellikle dikkat çekti.
Bu noktada, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov’un iki gün önceki sert tonlu açıklamasını hatırlamalıyız. Sözcü, “Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktalarının, terör örgütlerinin müstahkem bölgeleriyle neredeyse birleştiğini” ileri sürmüştü. Dolayısıyla, bu anlaşmayla gözlem noktalarının “terör örgütleri”ne yönelik operasyonların tehdidinden tamamen korunmuş kalacağını varsayamıyoruz. Yine de Rusya’nın, TSK ile Suriye ordusu arasında yeni çatışmaların meydana gelmemesi için “araya girme” tutumu takınacağını düşünebiliriz. Bunu herhalde TSK’nın tavrı da belirleyecek.
Vladimir Putin’in toplantı ertesindeki konuşmasında araya sıkıştırdığı “çok namlulu roketatar” ayrıntısını ben de tam burada araya sıkıştırmalıyım: “Radikallerin Hmeymim’deki Rus üssüne yönelik saldırıları da devam etti,” diye konuştu Rusya Devlet Başkanı. “1 Mart’ta çok namlulu roketatar sistemleri ile yeni bir saldırı girişiminde bulunuldu.” Galiba “bunların bu çok namlulu roketatarları nereden bulduklarını söyletmeyin şimdi” filan demeye getirdi.
Türkiye’nin, dokuzu kuşatma altındaki on üç gözlem noktasının geleceği belirsiz. (Habertürk televizyonunda Çetiner Çetin, tam otuz gündür buralara ikmal yapılamadığını ileri sürdü!) Şahsen, belirlendiği ama bize açıklanmadığı görüşündeyim. Bunlar muhtemelen “yeni İdlib” sınırlarına göre geri çekilecek: M-5’in batısına, M-4’ün kuzeyine. Suriye ordusu hatları gerisinde, kuşatma altında hiçbir işlevi kalmamış gözlem noktalarının kaderinin bir hafta içinde iki devletin savunma bakanlarının yürüteceği çalışmayla çizileceği açıklandı Moskova’da.
‘YENİ İDLİB’ SINIRLARI
Gelelim anlaşmanın hem pratikte, hemen şimdi doğacak sonuç bakımından hem de yakın geleceğe yön göstermesi bakımından büyük ağırlığa sahip maddesine. “Yeni İdlib”! Yazıma iliştirdiğim haritada bu bölgeyi gösterdim. Batı ve kuzey sınırları Türkiye’ye dayanan, doğusu M-5, güneyi M-4 ile çevrili bir bölge bu.
Ayrıntıya girmeden hemen belirteyim ki, haftalardır uğruna kanlı çarpışmalar yapılan Halep-Şam bağlantısı, artık sıradan okur-izleyici gözünde de meşhur M-5 karayolunun güvenliği Suriye ordusu açısından garantilenmiş gözüküyor. Gün boyu tartışmalarda geçti mi, bilmiyoruz, ama toplantı ertesi konuşmalar ve anlaşma metninde M-5 diye bir sorun neredeyse varolmamış gibi davranılıyor. Böylece “yeni İdlib”in doğu sınırı konusunda tereddüt kalmıyor.
Anlaşmaya göre, son hafta içerisinde iki defa el değiştiren Serakib kavşağının 2 km batısından, cihatçıların elindeki bölgenin neredeyse batı ucuna, Cisr el-Şuğur ötesinde, Lazkiye’deki Ayn el-Havr’a (sonunda da Lazkiye’ye) uzanan M-4 karayolu bundan böyle Rusya-Türkiye ortak devriyesinin denetiminde bulunacak. Bu elbette -özellikle ekonomik bakımdan önemli- yolun Şam tarafından güvenli şekilde kullanılabilmesi demek. Bu amaçla, “M-4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecek,” anlaşmaya göre. Bunun nasıl işleyeceği somutlanmamış, onu da Türkiye ve Rusya savunma bakanlıkları bir hafta içinde kararlaştıracak.
Moskova’da varılan anlaşmanın esas gürültü kopartacak kısmı burası. Çünkü bu fiilen, bugün İdlib diye anılan muhalif-cihatçı bölgesinin yüzde yirmi kadar küçülmesi demek. (Sırf şerit değil, güneyi de el değiştirecek; aşağıda anlatacağım.) M-4 ayrıca İdlib’deki silahlı örgütler için vazgeçilmez ikmal yolu.
Daha da vahimi var: Bu yolun üzerindeki Cisr el-Şuğur ve civarı, her şeylerini bırakıp, ailelerini de alıp cihat için Suriye’ye gelmiş, yerleşmiş Asyalı ve Kafkasyalı savaşçıların yoğun olarak yaşadığı yerler. Cisr el-Şuğur Alevî yerleşimiyken katliam ve mecburî göçe -daha doğrusu kitlesel kaçışa- sahne olmuş bir yer; bu yüzden Suriye ordusu burayı alma fırsatını ucundan yakaladığı anda vazgeçmeyecektir. İdlib’in kuzeybatı Hama ve Lazkiye ile komşu olduğu bölge dağlık ve öyle anlaşılıyor ki, savunma için çok elverişli. Suriye ordusu buraya defalarca taarruz etti, bazen büyük kayıplar da vererek çekilmek zorunda kaldı. Şimdi Cisr el-Şuğur, M-4’ün kuzeyine güneyine altışar kilometreden on iki kilometrelik Rusya-Türkiye güvenli şeridinin içinde kalıyor. On iki kilometrelik şerit, o bölgede kaç bin bilenmiş cihatçı savaşçı demek, kimbilir… Bu konu şu anda bütünüyle belirsiz.
Cisr el-Şuğur kadar olmasa da, yine M-4 üzerindeki Eriha da benzer bir sorun kaynağı olmaya aday. Bu güvenli şerit başlıbaşına mesele.
Gelelim “yeni İdlib” konusuna. Haritaya göz atarsanız, sözkonusu güvenli şeridin güneyinde kalan bölgenin cihatçılar için, bırakın savaşabilmeyi, barınılabilir olmaktan çıkacağını görebilirsiniz. M-4’ün güneyinde kalan her yerin çabucak Suriye ordusu denetimine girmesi dışında nasıl bir ihtimal olabilir, benim kestirmeme imkân yok. Buranın, şüphesiz Moskova’da anlaşmaya konacak madde de öngörülerek, günlerdir yoğun şekilde bombalandığını, bombardımanın gece, anlaşmanın ilanından sonra devam ettiğini belirteyim. Otuz altı askerin can verdiği saldırının TSK’ya bu bölgedeki Balyun’da (Bilyun diye yazıldığını da gördüm) yapıldığını ekleyerek.
Moskova görüşmeleri ve varılan anlaşma hakkında şüphesiz başka birçok yorum da yapılabilir. Benim önemli saydığım noktalar bunlar. Anlaşmanın ne kadar zamanla neye yarayacağı, tabiî, başka bir cevabı belirsiz soru. Şu hükümle bitireyim: Türkiye dış politikası, gerçekte içeriye yönelik bir propaganda faaliyetiyken, sahiden dış politika olmak zorunda kaldığında muhataplar tarafından kolaylıkla tesbit edilen vahim çelişkiler barındırıyor. Her seviyede. İdlib’de kasaba kuşatmış cihatçılara askerî destek sağlarken de, Rusya ile masaya otururken de, dünyanın büyük devletleriyle, hepsini birden faka bastırmayı umarak oyunlar oynarken de. İşte, fırınlar bombalanmasa…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları














































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024