Murat BELGE
Seçim sonrası yazdığım ilk yazının başlığı olarak "sükunetle" gibi bir kelime seçerken, işin "sevinçle" kısmını hafife almak gibi bir niyetim yok. Olabilecek en güzel sonucun alındığını düşünüyorum ve dolayısıyla ne kadar sevinsek azdır diyorum. Ama bu başarının başlattığı olumlu gelişmelerin verdiği umutlar çerçevesinde ilerletilmesi gerekiyor. Gelinen noktada bu başarı karşısında gösterilen siyasi tepkilerin (örneğin Özgür Özel'in konuşması) yeterine olumlu olduğunu da görüyoruz.
Bunları çok konuştuk, tartıştık ama şu yeni olayla ortaya çıkan, biçimlenen ortamda yeniden üstünden geçmek hoş görülebilir: Türkiye, 19. yüzyılda "modernleşme" çabasına "seçkinci" bir yöntemle girişti. Bu çabayı anlama ve benimseme gibi entelektüel çabalar kitlelerin değil, seçkinlerin erişimine açıktı. Bu yöntemin ülke siyasetinde "vazgeçilmez" sayılan bir varlık kazanması, "askeri darbe"yi de sık sık başvurulan bir siyasi araç haline getirdi. Bu yönetim biçimi toplumun çoğunluğunu mutlu etmedi ama hayatımızın alışılmış bir parçası haline geldi. 1960'ta girdiğimiz bu koridordan 2000'lerin başlarına kadar çıkmamıştık.
"Seçkinlerin iktidarı" karşısında yer alıyorsanız, onun "tam tersi" diyebileceğiniz rejim nasıl bir şey olabilir? Seçkinler doğal olarak bir azınlık olarak var olur; toplumun bütününü ilgilendiren kararlar bu rejimde "her şeyi en iyisini bilen" azınlık tarafından verilir. Demek öncelikle bir "niceliksel" sorun söz konusu. Öyleyse kararları "çoğunluğun" verdiği bir yöntem bulacağız. Ama bu da tam karşıtını üretmekte yeterli değil. "Azınlık iktidarı" modelinden gidince sayılar değil, "doğru fikirler" önem kazanır. "Sayılar" bunun karşıtı için gerekli ölçüt olur.
Böylece iki önemli nokta duruyor önümüzde: doğru fikirler mi, çoğunluğun istekleri mi. Demokrat bir yönetimle yaşamak için hangisine öncelik vermeliyiz? Bu söylenenlerden, seçkinciliğin muhalifi olan kesimin tercihinin ikinciden, yani sayılardan yana olacağı anlaşılıyor. Bunun adını koyacaksak, "halk" diyebiliriz. Siyaset terminolojisine yerleşmiş "Frenkçe" bir terim var: "popülizm".
Seçkinci bir anlayışla girişilen "modernleşme" çabasının toplumda belirli kesimleri tedirgin ediyorsa, bu yadırganacak bir şey değildir. Tersine, doğal, hatta yararlıdır. Türkiye tarihinde bu muhalefet en etkili biçimde İslamcı bir inanç sistemi içinde yaşamak isteyen kesimlerin çevresinde tutundu ve gelişti. Bu hareket yetmişlerden bu yana siyasi hayatta siyasi partileriyle varlık gösteriyor (kimi zaman bu varlıktan hoşlanmayan kesimler eliyle bu varlığı kesintiye uğratılsa da).
Benim gözümde seçkinci anlayışın hegemonyası seçkinciliğin tepe noktası olan 12 Eylül yönetimi içinde sona erdirildi. Bu aynı zamanda (incelenmesi gereken konulardan biri) "merkez sağ"ın da dağılmasına yol açtı. Askeri darbelerin asil hedefi olmasa da "iktidarı kaybeden" olduğu için hedef gibi görünen merkez sağ bu askeri davranışla da mücadele etmedi, edemedi. Her nasılsa, gerekli manevi otoriteyi kuramadı. Bu da İslamcı siyasetin siyasi örgütünü merkez sağın olması gereken yeri ele geçirmesine katkıda bulundu. Tarihimizin son on küsur yılı AKP yönetiminde geçti.
Darbelerle sık sık noktalanan bir tarih içinde, kendini sorgulamaya hiç yanaşmayan "seçkinci hegemonik güç" (gerçekte nesiyle "seçkin" olduğu da belirsiz) etkisini kaybettiyse, bu şüphesiz olumlu bir gelişmedir. Gelgelelim, yirmi küsur yıllık AKP (ve Erdoğan) yönetimi "beterin beteri vardır" atasözünün ne kadar doğru olduğunu kanıtlamak ister gibi bir "performans" gösterdi.
Uzatmayayım. İşte dün yapılan seçimde oyların dağılımının bazılarımızda yarattığı sevincin nedeni bu yeni diktaya toplumca verilen cevaptır. Toplum bu cevabı verince, "demokratik olmayan yönetim" tiplerinin bizim için yeni olan bu ikinci örneğini de elinin tersiyle silip atmış oluyor. Falancanın filancanın himmetiyle değil, kendi iradesiyle kendini "kurtarıyor". Bu çok önemli bir siyasi olgunlaşma örneği gibi görünüyor bana.
AKP (bunu "Tayyip Erdoğan" diye de okuyabiliriz) yönetimini eleştirirken toplumda nasıl tehlikeli bir "bölücü rol" oynadığını sık sık dile getiriyorduk. "Modernleşme biçimi"nin ürettiği tepkilerin -ve kutuplaşmanın- artık sönümlenmesi gerekirken Tayyip Erdoğan bu yaraları kaşıya kaşıya bir düşmanlık ortamını inşa etti. Bir yandan düşmanlık duygularını azdırırken bir yandan da iktidar tattırıp "Neler kaybediyoruz?" bilinci yaramaya çalıştı.
Dolayısıyla son seçimdeki başarıyla birlikte "rövanşist" bir ruh haline girmekten kaçınmak gereği önem kazanıyor. Yıllardır önümüzde oynanan oyunun insanı çıldıracak hale getiren davranışlar düşünülecek olursa bundan normal bir şey olamaz, ama sakin olmalıyız. Yazının başlığındaki "sükunetle" bunun için. Bu toplum elbette farklı düşünceler, inançlar, idealler üretecek. Ama bu "farklılık" nedeniyle boğazlaşmak değil tartışmak kültürü geliştirmek gerektiğini bilecek. Son seçimde alınan sonuç bu anlayış ortamının oluşmasında da olumlu rol oynayabilir ve bu potansiyel boşa harcanmamalı.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025