Murat BELGE
Siyaset arenasında gerilim, sertlik, şiddetli çıkışlar normaldir, sık sık olur. Türkiye’nin de bu bakımdan bir eksiği, bir farklılığı yoktur. Sertlikse sertlik, bol miktarda bulunur. Siyasi tarihimize şöyle bir göz atsak, darbeler, idamlar, hepsinden yeterince (ve yeterinden fazla) örnek vardır. Gelgelelim, Adalet ve Kalkınma Partisi seçim kazanarak iktidar olduğundan beri, bunların dozu gözle görülür biçimde yükseldi. Onun için yazının başlığında “savaş” kavramını kullanmamın bir abartma olmadığı kanısındayım. Medeni, demokratik toplumlarla aynı ligde olmak için idam cezasını kaldırdık. Siyaset dünyamızda bundan çok üzgün olan ve geri getirmek için fırsat kollayan kimbilir kaç kişi vardır!
Aslında resmi düzeyde geçerli olmayan, ama siyaset dünyasında geçerli gibi kabul edilen “Siyasi mücadelede her şey meşrudur” kanısı iktidar blokunu oluşturan partilerin gizli amentüsünde yerini almış. Gezi olayları olurken Tayyip Erdoğan “muhalif”lerin bir Müslüman kadının üstüne işediklerini, camide bira içtiklerini ileri sürmüştü. Şok geçirmiştik. Ama fazla sürmedi, bunun yalan olduğunu, böyle bir şey olmadığını bizzat camideki dinibütün görevlinin ağzından öğrenmiştik. Bunu duymayan ve öğrenmeyen sanırım bir tek Tayyip Erdoğan kaldı çünkü hâlâ zaman zaman söylüyor. Bu tek başına bir olgu değil: Seçimde fotomontaj yapıp CHP’lilere iftira atmak da bir “Tayyip Erdoğan” eseri. Üstelik “onlar fotomontajdı” denince Erdoğan “ister olsun, ister olmasın” anlamına bir açıklama getirmekten de geri kalmamıştı. Belli ki Tayyip Erdoğan “ampirik gerçeklik” dediğimiz şeye fazla önem vermiyor.
Peki, neye önem veriyor? Kendi ağzından çıkanların doğrunun ta kendisi olduğuna inanmanın gereğine önem veriyor. Siyaset dünyasında bu tavra ne ad verilir?
Bunu bir süredir yazıyorum: ortaya bir iddia atarsanız, onu destekleyecek inandırıcı kanıtlar bulup göstermeye dikkat edersiniz. İyi de ortaya birçok iddia atan Tayyip Erdoğan böyle bir dikkat gösteriyor mu? Dediğim gibi, göstermiyor. Daha yığınla örnek gösterebilirim, ama gerek yok, çünkü muhalefet bunları tek tek ele alıyor, sergiliyor. Türkiye’nin siyasi tarihinde “gerçeklik” hiçbir zaman bu kadar itilip kakılmamıştı. Tayyip Erdoğan’ın “iddia”larını andım ama hukuk ve Yargılama bunun en dediği dedik biçimde uygulandığı alan.
Geçen gün Ruşen Çakır’la Kemal Can’ın bir programında onların da bunun farkında olduğunu gördüm. Aynı şekilde yorumluyorlardı. Yani, bunun bir “yanlış görme” olayı olmadığını, özellikle böyle yapıldığını çünkü amacı olduğunu söylüyorlardı.
Nedir o amaç? Öyle olmadığını bildiğin halde “öyle oldu” diye tutturacaksın ve öyle olmuş gibi davranacaksın. Dolayısıyla senin iddia ettiğin şey doğru olmadığı halde geçerli olacaktır. “Güç” senin elindedir, o gücü kullanarak dediğini yaptırırsın. Ve aynı zamanda hasımlarına ne kadar kudretli olduğunu da göstermiş dülhamolursun: “Big Brother böyle söylediğine göre öyledir, tartışmaya gelmez.”
Tayyip Erdoğan düşünce dünyasında bir “İslamcı.” Bütün Batılılaşma tarihi onun gözünde bir ihanet. Hiç olmaması gereken bir dönem ve bir politika.
Bunca yıl “faşist” bir baskıyla bu toplumu bu ihanet içinde yaşatmayı başardılar. Ama şimdi Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu İslamcı siyaset üst üste seçimlerle iktidarı ele geçirdi. Önünde duran en ciddi görev bu yüzyıllık politikaya bir son vermek ve bu politikanın şimdiye kadar bu topluma verdiği zararı silmek. Tayyip Erdoğan harıl harıl bu görevi yerine getirmekte.
Düzeltilecek şeyler arasında politik yapılanma da var. İslam politik bir dindir.
Batı’dan liberal siyasi düzenini kopya etmekle büyük bir kusur işledik. Şimdi bu düzenden kendimizi kurtarmamız gerekiyor.
Müslüman toplum “lider” siyasetini bilir. Bizim içinde yaşadığımız, muzaffer bir imparatorluk kurduğumuz Osmanlı toplumu da otokratik bir toplumdu. Bu şanlı devleti doğru otokratik kararları veren padişahlar kurdu. Batı’nın liberal düzenini taklit etmeye başladığımızda ise, her şey bozuldu. İşte Tayyip Erdoğan, bu bozulma süreci içinde direnç gösteren tek padişah Abdülhamid’den gerekli dersleri de almış olarak memleketi yeniden özlediği Müslüman yönetime kavuşturmak için arı gibi çalışıyor. Ne kadar doğru davrandığının ölçütü de gene kendisi.
Evet, şimdilik bu kadar. Hepimize hayırlı olsun.
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025