Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Tarih parkı olarak Sultanahmet
28.10.2012
4485

 Dün, Sultanahmet bölgesi üstüne biraz gevezelik etmiştim. Burası, kent Doğu Roma’nın başkenti olmak üzere kurulurken, en önemli yapıların toplandığı alan olmuştu. En başta, imparatorluk sarayı buradaydı. Bu saray, olağanüstü geniş bir alanı da kaplıyordu. İkinci büyük bina Hipodrom’du. Aya Sofya da burada olunca kentin ve imparatorluğun siyasî, sosyal merkezi burada biçimlenmiş oluyordu.

Osmanlılar bu eserlere karşı düşmanca bir tavır almadılar. Tersine, ellerinden geldiği kadar korudular. Aya Sofya’yı, başlıca gelenek olan Cuma selâmlığının sürekli mekânı yapacak ölçüde benimsediler. Büyük Saray’ı 1204’te kenti işgal eden Latinler berbat etmişti. Fatih’in gelip bu perişan hâli görünce Sadi’den örümceklerin, baykuşların barınağı hâline gelen saray üstüne beyit okuması ünlü hikâyedir. Osmanlılar zaten Roma’nın iki başkentinden birini fethetmiş olmaktan ötürü gurur duyuyorlardı. Onun için de, Roma’dan ne kadar çok şey kalmış olsa, o kadar iyiydi.

Osmanlılar Roma’yı fethetti, ama tahrip etmedi. Bilinçli tahrip daha sonra başlar.

93 Harbi’nden beri Türkler/Osmanlılar, “düvel-i muazzama”nın kendilerini buradan sürüp atmaya kararlı olduklarına dair bir inanç geliştirdiler. Bu inanç o zaman bile çok doğru değildi. Öyle düşünenler şüphesiz vardı, ama öyle düşünmeyen ve buna karşı olanlar da vardı. Gladstone atmaktan yanaysa Disraeli de tutmaktan yanaydı. Ama Türkler’in bununla ilgili paranoyasında kendilerine “Siz buranın sahibi değilsiniz. Biz sahip olarak başkasını tanıyoruz ve bu toprakları onlara vereceğiz” cümlelerinin söyleneceği inancı o zamanlardan başlayarak önemli yer tutmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz-Yunan ittifakı da bu inancı kısmen doğrulamıştır.

Bunun bir uzantısı olarak İstanbul’da (ve mümkün olan her yerde) Roma-Bizans’ı gömmek, saklamak, hâlâ süren bir âdet. Oysa bütün bu kaygıların geçersiz olduğu bir çağda yaşıyoruz.

İstanbul’un her yeri, böyle yarı gizlenmiş (bazen de tam gizlenmiş) Roma-Bizans eserleriyle dolu. Ama Sultanahmet bölgesinde bu yoğunluk artıyor. Artmasının başlıca nedeni de Büyük Saray’ın burada olması. Zamanın ve insanoğlunun yaptığı bütün tahribata rağmen, bu sarayın ve Hipodrom’un hâlâ ayakta duran, temizlenip toparlandığı zaman büyük etki yaratacak bir sürü kalıntısı var. Şimdiye kadar, üstüne ev, otel yapmak dışında ilgilenmediğimiz binalar bunlar. Başka türlü ilgilenmeye başladığımızda, el sürmekten çekindiğimiz yerleri kazdığımızda ya da bazı molozları temizlediğimizde bunlar ortaya çıkacak. Çıkınca da, kendin bu bölgesi bir “açık hava müzesi”ne dönüşür.

Kentleri bir biçimde müzeleştirme fikrinden pek hoşlanmam, çünkü bu genellikle kentin o bölgesinin hayatiyetini söndürmek anlamına gelir. Ama Sultanahmet zaten büyük ölçüde bu özelliğe sahip. Bütün Eminönü ilçesinin [şimdi Fatih’e bağlandı] gündüz nüfusuyla gece nüfusu arasındaki büyük fark da bunu gösteriyor.

Özellikle bu Bayram günlerinde bütün bu bölgede gezinmekte olan grupları görünce, bu kentin turistik potansiyeline bir kere daha şaştım. Tabii, yalnız Sultanahmet de değil, bir sürü “ücra” sayılacak yerde gruplarla turistler dolaşıyor. İşini bilerek yapan rehberler, eskiden olduğu gibi, en klasik yerleri gezdirip yalan yanlış şeyler anlatmıyor. Genel bir nitelik yükselmesi var.

Onun için Sultanahmet’i bir “tarih parkı” hâline getirmek hem öyle zor bir iş değil, hem de böyle dönüşmesinin getireceği kazançtan başka bir şey yok. Tabii, “kazanç” derken, “turizm geliri” gibi bir şeyden söz etmiyorum (onu yok saymasam da).

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar