Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Komik bir olay üstüne
1.09.2013
2893

Geçenlerde küçük bir “skandal” oldu, geçti, unutuldu bile. Ben unutmadım ama “Şunu bir yazayım. Dur, önce berikini yazayım,” derken epey zaman geçirdim. Zaman geçirince olayın birçok ayrıntısını kendim de unuttum.

Neyse, kabaca şöyle bir şeydi: bir üniversitede işe yeni eleman alacaklar; bunun için işin prosedürü böyle ilân vermek gerekiyor. Veriyorlar, ama dalgınlık herhalde, almak istedikleri kişi ya da kişilerin adlarını da yazmışlar; silmeyi de unutuyorlar; ilân öyle yayımlanınca tabii komik bir skandal oluyor. Galiba işten el çektirme falan gibi “cezaî” uygulamalar da geliyor arkasından.

Bu komik haberi okuyunca içimden “şeytan avukatlığı”nı yapmak geçmişti. Tabii bu olayda bu gafleti gösterenlere ne kadar “şeytan” denebileceği tartışılır ya, neyse, “suçlu” konumuna düşenler diyeyim.

Akademik hayatta (“akademik- olmayan” hayatta da olur), birlikte çalışmak üzere yeni eleman alıyorsun. Tanıdığın, bildiğin birini almak istemen son derece normaldir. Evlenmek gibi bir şey bu. İnsan bugünün dünyasında kura çekerek evlenmek ister mi?

Ama YÖK kural koymuş: öyle adamını önceden seçmek yok; sınav açacaksın, tanıdık, tanımadık gelip girecek, en yetkilisi (yani en başarılı kâğıdı yazan) o yere girecek.

Hayat bu. Gerçekten çok yetenekli, bilgili vb. biri olur, ama sen onunla anlaşamazsın, geçinemezsin. Oysa akademik hayat çok temel düzeyde de olsa bir “takım çalışması” gerektirir; profesör “ille de romantikler” diyor; sınavla gelmiş asistanı “Neo-klasiklerden sonra edebiyat bitti” diyor. Nasıl çalışacak bunlar?

Her neyse! Bu durumda “kural”a karşı “hile”ye başvuruyor. Akla gelecek ilk tedbir, ilânda işe alınacak kişiyi öyle bir betimlemek ki, senin aklında olan kişiden başkasına uymasın. “İngilizce, Fransızca bilen” diyeceksin, tamam da, “1.78 boyunda, 72,5 kilo ağırlığında, “r”leri söyleyemeyen” türünden sıralayacaksın. Bizimkiler biraz ileri gidip adını da yazmışlar.

Ama zaten “kural”ı getiren YÖK böyle yapacaklarını tahmin ediyor. Bu gibi ayrıntıları yazmayı da yasaklamış.

Peki, YÖK niçin bu kuralları koyuyor, böyle şeyleri yasaklıyor? Onun zoru ne?

Konunun burasına gelince, yüksek öğrenim sorunumuzun can alıcı noktalarından birine geliyoruz.

Ticarethanenin başında olup da yeni eleman alacaksan, en yeteneklinin peşine düşerim. Akedemya pek böyle değildir. “Kazanılacak şey”in niteliği farklıdır. Alacağın adamın benden daha yetenekli, daha parlak olmasından korkarım.

Hele Türkiye’nin “patronaj ilişkisi” alışkanlıklarıyla, şöyle uslu uslu çantamı taşıyacak, gereğinde ayakkabımı parlatacak bir asistanı tercih etmem normaldir.

Herkes böyle, yerine geçecek adamı boyunu geçmeyeceklerden seçip alırsa, akademyanın düzeyi kuşaktan kuşağa yükseleceğine, kuşaktan kuşağa düşer. Bu bir olgu zaten. YÖK de bunu düşünmek zorunda.

Ama bu iş öyle kuralla, yasakla düzelecek, çözülecek bir iş değil. Ülke çapında büyük bir “nitelik devrimi” olacak ki, üniversite şimdi mahkûm olduğu “vasatîlik” durumundan kurtulabilsin. Oysa bunu beklememiz için hiçbir kıpırtı, belirti görünmüyor. Genel gidiş tam karşıt yönde. Zihnimizde son derece sığ bir eğitim/öğretim nosyonuyla, ha babam üniversite sayısını artırmaya çalışıyoruz. Sayısı artan üniversitenin içini neyle dolduracağımız, umurumuzda değil.

Gerçekçi bir değerlendirme yapılacaksa, “üniversite mezunu” dediğimiz ve yaşı yirmiyi geçmiş insanların ortalaması, gerek bilgi düzeyi, gerek akıl yürütme kapasitesi bakımlarından, ortaokul mezunlarının olması gereken yerde. Ama çok zaman, bu yeterli eğitim alamamış gençler, kendilerini eğitenlerden daha yetenekli olabiliyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar