Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
27 Mayıs benzetmesi
14.09.2013
2798

 Başbakan Erdoğan Gezi eylemlerini 27 Mayıs’a benzetmiş. Hattâ “benzetmek”ten öte, “tıpatıp aynısı” gibi kelimeler de kullanmış.

Böyle bir benzerlik benim de kafamı kurcalıyor, bir süreden beri. Olaya Başbakan’ın baktığı yerden bakmıyorum ve onun görmek istediği şeyi görmüyorum; ama benim baktığım yerden de, bu benzerlik görünüyor.

Tarihte, pek çok şey, olay, olup bittikten sonra bir biçimde yorumlanır ve anlamlandırılır ki, henüz olmaktayken, öyle bir anlamı yoktur. Bence bu “27 Mayıs benzerliği” de olay fiilen bittikten sonra ortaya çıktı. Şunu söylemek istiyorum: Gezi eylemlerinin başlangıcı “spontane”dir. Kimsenin planı çerçevesinde olmuş bir şey değildir (Başbakan öncelikle bunu kabul etmek istemiyor, bir plan olduğunu kanıtlamaya çalışıyor). Ama bir kere olup bittikten sonra, “27 Mayıs” anısının birçok zihinde (bunlar tam karşıt değerlerle donanmış olabilir) canlanması son derece doğaldı. Bu “birçok zihin”in bir kısmı, “Bir kere daha yapabilir miyiz?” diye çalışmaya başladı.

“Anı”, “canlanma”, doğru kelimeler mi, çok emin değilim. Çünkü bu toplumda ve özellikle toplumun belirli bir kesiminde 27 Mayıs hiç unutulmadı. Ve onun dışında bir “muhalif strateji” düşünülmedi. Dolayısıyla Gezi Parkı eylemleri olur olmaz bazı kişilerin aklına “27 Mayıs benzerliği” düşüncesinin gelivermesi şimşekle gökgürültüsü nedenselliği gibi bir şeydi.

Derinlemesine militarist bir özle biçimlenmiş siyasî bilincimizde 27 Mayıs “mükemmel devrim”dir. Türkiye’nin “Marksizm”inde işçiler ve halk kitleleri hiçbir zaman, gerçekten, olacak devrimin “özne”si olarak algılanmadı. Onlar hep “kurtarılacak nesne”ydi. Gerillacılığını ilân edenler bile, aslında, Silâhlı Kuvvetler’in “devrimci müdahalesi”ne (bunun adı da “Demokratik Devrim” oluyordu) zemin hazırlama nesnel çerçevesinin dışına çıkamıyor, ondan öte bir strateji düşünemiyorlardı.

27 Mayıs ile 12 Mart arasını “Türk Solu” böyle geçirdi. 12 Mart, Silâhlı Kuvvetler’in “devrimci” müdahalesi düşüncesini yıprattı; yıpranmayan kısmı da 12 Eylül’de erozyona uğradı. Ama AKP’nin hükümet kurmasından bu yana, aynı özlemler, aynı “devrim stratejileri” yeniden gündeme geldi. Kemalist zihinde sandık odasına doğru itilen 27 Mayıs fikri salonda başköşeye kuruldu.

Onun için Başbakan’ın 27 Mayıs benzetmesi içeriği olmayan bir söz değil; ama durumu gerçekten açıklayan bir saptama da değil.

İlkin, Gezi eylemlerinin asıl öznesi olan gençlik kesimiyle 27 Mayıs hayali kuranları ayırdetmekten özellikle kaçındığı için doğru bir saptama olmuyor.

Bu insanların son kertede gelip “hayat tarzı” düzeyinde düğümlenen ciddi itirazları var. İtirazlarının, hükümet icraatında ve Başbakan’ın dilinde ciddi temelleri var.

“Bana itiraz edersen 27 Mayıs’ı hortlatmak istiyorsun,” demek de kabul edilebilir bir “iktidar stratejisi” olamaz. Hayat bu “makas”ın bizi ikna etmeye çalıştığı kadar dar ve seçeneksiz değil. Bu görenekçi Müslüman anlayış ve ahlâkını toplumun tamamına dayatma politikasından vazgeçtiğimizi inandırıcı bir biçimde gösterdiğimiz zaman bu sorun da ortadan kalkar.

Ama anlamakta en fazla zorlandığım konu, 27 Mayıs benzetmesi yapan Başbakan’ın, 26 Mayıs’taki Başbakan’a benzeme çabası! 27 Mayıs’ın “olabilmesi”nde zamanın iktidarının da katkısı vardı. Aynı tavrı şimdi Tayyip Erdoğan takınıyor; o zaman “Tenkil! Tenkil!” diye olayı büyüten Celâl Bayar’ın bir kopyası halinde! Niçin?

Tarihte bir kere olmuş olay bir daha aynı şekilde olmaz. Örneği yoktur (insanlar habire aynı olayı yaratmaya çalıştıkları halde). Çünkü koşullar değişmiştir. Burada da durum bence aynı. Ama Başbakan’ın kendi doldurduğu alanda koşulları o güne benzetmek için böylesine cansiperane çalışması anlaşılır gibi değil.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar