Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Ahlâk notu
24.12.2013
2732

 Bir tarafta önemli bir “oy gücü”ne sahip AKP var; öbür tarafta önemli köşe başlarında yer tutmuş Cemaat. Genel İslâmcı cephe içinde başka gruplar da var bu konjonktürde marjinal kalıyorlar. Şu andaki belirgin manzarada zaten bu ikisinin dışındaki herkes geri planda.

AKP ile Cemaat arasında uyuşmazlıkların başından beri varolduğunu biliyoruz. Ama tarihte ilk kez, bu iki kesim arasında “ittifak” olarak tanımlanabilecek bir yakınlaşma da olmuştu. Buna rağmen, iki taraf da birbirine güvenmemiş, yakınlaşmanın kısa süreli kalabileceğini aklından hiç çıkarmamış, buna göre davranmıştı. Şimdi her ikisi de, kendi açılarından, böyle davranmakla ne kadar isabet ettiklerini düşünüyor olmalı.

Yolsuzluk iddialarının ortaya döküldüğü ilk günlerde, Fethullah Hoca cephesi, “Bizim bunda payımız yok,” dedi; Erdoğan ise, ağır sözlerini kime karşı söylediğini kamufle etmeye girişmedi. Derken Hoca da ağzını açtı. Bundan sonra barışma, uzlaşma gibi şeyler zor görünüyor.

Tayyip Erdoğan, “devlet içinde paralel örgütlenme”den söz ediyor, bunu ne pahasına olursa olsun temizleyeceklerine söz veriyor. Yakın zamanlarda geliştirdiği üslûbu dairesinde söylüyor bunları: yani, tamamen “devletleşmiş” olarak. Zaten AKP ekonomide özelleştirmeyi devam ettirirken siyasette de “devletçilik/ devletlilik” uygulamasına girdi.

Cemaat’in böyle bir örgütlenmesi olduğu yeni öğrendiğimiz bir şey değil elbette. Yıllardan beri söylenir. Tabii yeni durumda “mizahî” özellik, yıllardır “F-tipi tehlike”ye dikkat çekenlerin, AKP’ye karşı, şimdi “F-dostu” bir havaya girmeleri.

Soru; Başbakan Erdoğan böyle bir “paralel örgütlenme” olduğunu yeni mi öğrendi? Bunun cevabını bilmeyen olmadığı için, sorunun ancak “retorik” değeri var.

Ve zaten konu, “öğrenmek”, “haberdar olmak” gibi kelimelerle anlatılacak bir şey değil. Başbakan Erdoğan, 2002’den beri süren başbakanlığı boyunca, bu örgütlenmeye bizzat ne kadar katkıda bulundu? Kaç tayinin altında imzası var? Vb.

Başbakan Erdoğan’ın T.S.K. içinde cunta ilişkilerine girenlere karşı giriştiği ve sonunda kazandığı mücadelede dolayısıyla bu “zafer”de devlet içinde paralel örgütlenmeye girmiş olan bu kesimin hatırısayılır bir payı oldu.

Bu, işin bir yanı.

Gelelim Cemaat’e. Yolsuzluk iddialarının ortaya çıkmasında herhalde herkesten çok Cemaat’in “emeği var”. Bu bilgileri edinenlerin, araştıranların Cemaat içinde yerleri tam olarak nedir, bunu bizim gibilerin bilmesine imkân yok. Ama bütün belirtiler işin o çevreden kotarıldığını, koordine edildiğini gösteriyor.

Demek ki orada da insanlar “ittifak halindeyiz” dememişler, “hîn-i hacette lâzım olur,” diyerek “öbür taraf” hakkında bir şeyler toplamaktan geri durmamışlar. Ve herhalde bu “bilgi”lere 2013 yılının kasım ayında ulaşmamışlar. Bu bilgiler tahminime göre zulada başkaları da vardır bekletilmiş.

Sonra “dershane” olayı patlak vermiş. Bunu da “sulh yoluyla” bir çözüme bağlamak mümkün olmamış. Bu durumda “müracaat mercii” kamuoyu.

İddialar ortaya çıktıktan sonra hükümetin, daha doğrusu hep olduğu gibi Başbakan’ın takındığı tavrı da biliyoruz. Bir süredir zaten hep böyle olduğu için kimseyi şaşırtmıyor.

Diyeceğim, toplumda geri kalan herkesin seyirci konumunda kaldığı bu heyecanlı maçta, önemli ilkesel boşluklar, bozukluklar var.

Ama yaşadığımız “yakın tarih” bize böyle boşluklarla yaşamayı öğretti. Yalnız “ringdeki boksörler” değil, siyasî toplumun önemli bir kesimi de, konuya bir “yolsuzluk iddiası” olarak bakmıyor; “hükümet gitmeli mi, kalmalı mı?” Hattâ, “gider mi, kalır mı?” Sorun bu.

http://www.taraf.com.tr/murat-belge/makale-ahlak-notu.htm

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar