Murat BELGE
İngilizce’de bir deyim vardır, “Bana dostlarını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,” mealinde bir söz. Yani, birlikte vakit geçirdiğin, düşüp kalktığın kişiler, senin de ne tür bir kişilik sahibi olduğunu gösterir.
Dün, Kemalizm’in çağını doldurduğunu, o halde hayatını “anti-Kemalizm” üzerinde kurmanın da fazla anlamlı olmadığını yazıyordum. Ama dünyanın bu bölgesinde insanların genel eğilimi, neden yana olduklarıyla değil de, neye karşı olduklarıyla kendilerini tanımlamalarıdır. Yani burada “Bana dostlarını söyle” değil, “Bana düşmanlarını söyle” diye kurmak gerekiyor, yukarıdaki deyimi. Onun için “anti” kendisi çok önemli burada. Hattâ “anti”, neye karşı “anti” olduğundan bile daha önemli. Onun için bugün “anti-X” iken yarın bu X’in yanına geçebilirsin. Ama o zaman dax yeni duruşunun gerektirdiği gibi, bazı başka şeylere, “Z”lere, “Y”lere “anti” olmakla yükümlüsün. Önemli olan, şimdi aynı şiddet ve dehşetle “anti-Z”, “anti-Y” olman.
Biz, Türkiye’de, yirmi birinci yüzyıla AKP ile girdik, desem, herhalde çok yanlış olmaz. 2002’de bu parti seçim kazandı, hükümet kurdu; şimdi 2014’ün sonuna yaklaşıyoruz, AKP (oy tabanını hattâ genişlettiği de söylenebilir) gene iktidarda. 2002’de “hükümet kurdu” demekle yetiniyorum; 2014’te “iktidar oldu” da denebilir.
Arkasında büyük bir oy desteği var, AKP’nin, ama özellikle Tayyip Erdoğan’ın. Paradoks, aynı zamanda, yoğun bir düşmanlık nesnesi olması, olmaları. Bir cepheye göre “yıllardır en sevilen...” ama öbür cepheye göre “yıllardır en sevilmeyen...”
AKP’ye karşı düşmanca tutum, seçimi kazandığı gün başladı. Yani, uyguladığı siyaset(ler)in bir sonucu olarak oluşmadı; zaten vardı. Gün geçtikçe, bunun ne kadar güçlü bir duygu olduğunu gördük: kırk yıllık dostum, Erdoğan’dan benim gibi nefret etmiyorsa, dostluğumuz bozuluyor! Hâlâ da böyle.
Örneğin, 2002’de, Tayyip Erdoğan ve partisi değil de, “komünizm” iktidara gelse, tepki bu kadar şiddetli olur muydu diye düşünmüşümdür, sık sık. Türkiye bir “terslikler” ülkesi. Tuhaf bir tarihin ürünü. Onun için, olmayabilirdi de.
Bu düşmanlık bana yersiz ve aynı zamanda çok sakıncalı göründü. AKP’nin atlattığı badireleri hepimiz biliyoruz; zaten üç günlük hikâye.
Amma velâkin, bu badireleri atlatan Tayyip Erdoğan, düze çıktığını hisseder etmez, ağzını açtı. Açınca da, ona gösterilenden hiç de aşağı kalmayan bir “karşı-düşmanlık” saçıldı ortalığa. Hiçbir zaman fazla güleç olmayan o çehrenin arkasında ciddi bir öfke ve husumet potansiyeli bulunabileceğini düşündüren tek tük cümleler çıkmıştı. Ama arkası gelmemişti; “dil sürçmesi” gibi kalmıştı. Gezi protestosuyla birlikte Erdoğan “temkin kapaklarını” açtı. İlk çok ciddi işaret, çoğunluğu güçlükle evde tuttuğuna dair tehdidiydi. Bu tehdit, bugün de, aynı ürkütücü gerçeklik potansiyeliyle, orada duruyor.
Erdoğan kendi zihnindeki kapakları açarken, kendi cephesinin de aynı şeyi yapması için gerekli (beklenen) işareti vermiş oldu. Dolayısıyla şimdi oradan büyük bir taşkın halinde, köpüre köpüre, bir nefret dalgası geliyor. Bunun önemli bir kısmı şu andaki siyasî konjonktürle ilgili değil; birikmiş öfkelerin ve muhtemelen korkuların sonucu. Örneğin Başbakan’ın bir sinyali üstüne Amberin Zaman ve Ceyda Karan’a yönelen nefrette geleneksel, “modernleşme-öncesi” toplumun kadın özgürleşmesi karşısında geliştirdiği korkunun ve öfkenin ürünlerini görüyoruz. Bu kesimin nasıl bir hayat tarzı istediğini de görüyoruz.
Bir deyimle başladım, yerli bir deyimle bitireyim: “Sel gider, kum kalır.” Bizim yaşadığımız topraklarda kum, düşmanlıktır. Dostluklar akar gider, düşmanlık, hattâ kum değil kaya gibi, kalır. “Eski dost düşman olmaz” deseler de, kulak asmayın, aslında eski düşman dost olmaz.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025