Murat BELGE
Sabah on suları, ben de Taksim yakınlarındayım, bir patlama sesi geldi. Belli ki uzakta bir yerde, ama nerede? Burada ben böyle bir ses işitiyorsam, patladığı yerde nasıl bir ses çıkarmış olmalı?
Bunun bir uğursuzluğun sesi olduğunu hissettim. Zaten nicedir uğurlu bir şey olduğu yok. Böyle bir patlamadan da ancak bir yeni felâket çıkar. Nitekim çok geçmeden haberler gelmeye başladı.
Haberler gelmeye başlarken yayın yasağı da geldi. Duyduk ki Cumhurbaşkanı açıklamış: “Suriye uyruklu” diye, ardından yasak. Niye? Belli değil. Herhalde “niye” diye sormak da yasak kapsamına girer.
Şu son zamanlarda hayatımızda “ironi”den geçilmiyor. Bu “ironi” örneklerinin önemli bir kısmı da iktidardan kaynaklanıyor. Birinin dediğinin tersini öbürü söyleyebiliyor (tabii sonunda hep aynı “biri”nin söylediği geçerli oluyor); ama ille “biri” ve “öbürü” olması da şart değil. Aynı kişi de kendisiyle çelişebiliyor. Hayat böylece renkleniyor.
Geçtiğimiz Pazartesi “Çalışan Gazeteciler Günü”ymüş. Tabii Türkiye daha çok bir “çalışamayan gazeteciler” ülkesi. Mehmet Baransu’dan Can Dündar’a, Erdem Gül’e, seksen küsur gazeteci hapishanede. Ama hayatımızın “ironi”yle renklenmesi gerekli olduğu için, bu durumun en başta gelen sorumlusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “günün mânâ ve ehemmiyetini tebarüz ettiren” bir konuşma yapıyor ve gazetecilerin haber yapma özgürlüğünün bir ülkede ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Birkaçının adını saydığım bu gazeteciler de “haber yaptıkları” için hapisteler.
Ama “ironi” açısından herhalde bu da yetmiyor ki, Sultanahmet’te patlayan bombadan sonra bu olayla ilgili bir yayın yasağı geliyor. Bütün dünya İstanbul’un Sultanahmet semtinde olan olayı izliyor, konuşuyor, ama burada bu yasak.
Şöyle genç bir gazeteci düşünün: Cumhurbaşkanı’nın istediği, beğendiği tipten bir gazeteci olsun. Yani Cumhurbaşkanı’na çok saygı duyan, onun her gün millete verdiği derslerden yararlanmak isteyen bir “genç gazeteci”. Pazartesi günü çok saygı duyduğu Cumhurbaşkanı’na kulak verecek ve “özgür haber yapmak” üstüne meslekî bir feyz alacak. O sırada hapiste olan “haber yapmış” bazı meslektaşları olduğu belki aklına gelecek. Ama gelse de, Cumhurbaşkanı’na gerçekten saygılı bir “genç gazeteci” ise buna fazla kafa yormayacak, “büyüklerimiz bilir” deyip geçecek.
Derken bomba patlayacak. Derken yayın yasağı gelecek. Bunlar da “genç gazeteci”nin kafasını karıştıracak mı acaba? Özgür haber yapma (meslekî) gereğiyle Sultanahmet’le ilgili haber yapmama gereğini bir arada nasıl düşünecek? Ya da gene düşünmeyecek ve “büyüklerimiz bilir” mi diyecek?
Bütün gazetecileri her sorun karşısında “büyüklerimiz bilir” demeyi öğrenmiş bir toplum, nasıl bir toplumdur? Böyle bir toplumda basın ne yapar? “Basın” diye bir şey olmasının bir gereği var mıdır?
Sultanahmet’teki patlamanın böyle bir “yayın yasağı” gerektirecek ne gibi bir özelliği olduğunu bilmiyorum ve düşünemiyorum da. Bildiğim şey, bir olay üstüne bilgilenmeyi engellerseniz, o konu üstüne olur olmaz spekülasyon yapmayı teşvik etmiş olursunuz. Zaten “komplo teorisi” diye tanıdığımız bir tavır özellikle böyle, bilgilenmeye yasak getiren toplumlarda yaygındır. Tabii bir toplum bunu bir alışkanlık haline getirmişse, siz yasak koysanız da, koymasanız da, o bildik “teori”lerini kuracaktır. Bunu engellemeniz mümkün değil; hele bu çağda, hep bildiğimiz ve gördüğümüz gibi, spekülasyon veya doğru haber, çok kısa zamanda her yere yayılabiliyor. Yasakla bunu değil, “doğru bilgi”ye erişmeyi engellemiş oluyorsunuz.
Daha öncekiler de çok farklı değildi beki; ama şu varolan iktidar kadrosu, böyle yasaklamalara çok yatkın ve çok hevesli. Bir tür içgüdü halinde her durumda “yasaklayalım” demek, akıllarına ilk gelen tedbir oluyor. Bu içgüdü aynı zamanda bilinçaltı dünyalarındaki “ideal toplum”un nasıl bir şey olduğunu da gösteriyor. “Bilgi”nin bir “merkez”i olacak, her türlü bilgi orada toplanacak. Toplumun geri kalanının bu “merkez”in denetlemesi dışında “bilgi”ye erişme imkânı olmayacak, “Merkez”, uygun gördüğü zaman ve uygun gördüğü biçimde, o “bilgi”yi topluma verecek; verirken o “bilgi”yi nasıl kullanmaları gerektiğini de söyleyecek.
Böyle toplumlara ne ad verildiğinin “bilgi”si de “merkez”de.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025