Murat BELGE
Perihan Taraf’ta ilk “kadrolu-nizamî” yazısını yayımladı. Bunun “üç” rakam üstünden esoterik yorumunu da yaptı. “Herrr ilk yazı gibi karışık oldu. Toparlayacağız yavaş yavaş” demiş. Perihan hem toparlar, hem karıştırır. Bu ilk yazıda üzerinden sektiği konular arasında en ağırlıklı olanının “Kemalist Tek Parti Rejimi” olduğu izlenimini edindim. Çünkü “Ergenekon” olsun, “organ hırsızlığı” olsun, değindiği öteki temalar bu temel sorunun garnitürü gibiydi –ya da ben bu izlenimi edinmek istedim, çünkü kendi kafamda öncelikle bu konu var.
Bu sabah (cumartesi) Emre Aköz’ün yazısına bakıyorum Sabah’ta. Meclis’te geçmiş bir olayı onun bu yazısından öğreniyorum. Bir Kürt milletvekili Cumhuriyet rejiminin kuruluşundan beri Kürtler’i asimile etmek için çalıştığını, İslâmcılar’ı da dışladığını söylüyor. Bir CHP’li ayaklara fırlayıp hadise çıkarıyor. Şöyle bir cümle söylediği aktarılmış: “Vatandaş olarak kimliğine saygı duyarım ama Cumhuriyet’e laf söyletmem”!
Emre Aköz, yazısının ilerisinde “Hakikaten hiç kitap okumuyor mu bu 6 Okçular? Bin kere yazıldı çizildi Aydoğan’ın söyledikleri” demiş; “Hadi diyelim kitap okumuyorlar... Çevrelerine de mi bakmıyorlar?”
12 Eylül yıllarında “Türkiye’de Kürt vardır” sözünü telaffuz etmek, adlî kovuşturma ve yargılama konusu haline getirilmişti. Bunu, CHP’nin Meclis’e getirdiği adam bilmiyor mu, duymamış mı? Herhalde biliyor. Peki, “asimilasyon” ne demek, onun ne anlama geldiğini biliyor mu? Nasıl “asimile edersin” bir halkı –önce “öyle bir halk zaten yoktur”dan başlamaz mısın? “Sen Kürt’sün, ama vazgeç bundan, gel Türk ol” mu dersin, yoksa “Burada Kürt diye bir şey yoktur. Seni kandırıyorlar. Sen dağda yolunu şaşırmış bir Türk’sün” diye mi girersin lafa? Şurada üç gün öncesine kadar bu yapılıyordu, daha bilmem kaç bin benzer uygulamanın yanında. Bu adamın bundan haberi olmadı mı?
Soruyu böyle sormak, doğru değil. Çünkü bu konu hatırlamak/ hatırlamamak, bilmek/ bilmemek gibi fiillerle ilgili bir soru olmaktan çıktı.
Perihan Mağden şu kısa paragrafında durumu özetliyor: “Can çekişmekte olan Kemalist resmî ideoloji yaşasın diye–”
“Kemalist resmî ideoloji” ile birlikte, o ideolojiden başka bir şey bilmeden ve aramadan yaşamış, her boydan ve her mertebeden insanların zihnî yetileri de bir “can çekişme” sürecine girdi. Artık Alzheimer analojisi mi yaparız, durumu anlamak için, ne yaparız, bilemiyorum. Ama sözü geçen adamın davranışları bu sendromun tipik arazını ortaya koyuyor. “Cumhuriyet’e laf ettirmem” diye bir cümle var. Ne demek bu? Ne hakkında “laf ettirilmez”? Özal zamanında “semavî dinler” hakkında böyle bir laf ettirmeme yasası çıkmıştı. “Semavî din” deyince, böyle bir yasanın yararını kabul etmeseniz de ne demek olduğunu anlıyorsunuz. Peki, Cumhuriyet, laiklik ve Kemalizm de mi “semavî dinler” arasına karıştı ki, laf ettirilmiyor? Yani “laiklik” ilkesi sonunda buraya mı geldi?
“Ettirmem” ne demek? Sen kimsin? Ettirme veya ettirmeme yetkisini sana kim verdi? Cevabı belli: Kemalizm kutsal olduğuna göre, Kemalizm’in imamları da onun aleyhinde konuşanları bağırarak, çağırarak, ellerini kollarını sallayarak, gerekirse daha ciddi zora da başvurarak susturmak hakkına sahiptirler, dahası bu onlar için bir yükümlülüktür.
Tartışmasını yasak ettikleri bir şeyi korumakla yükümlüdürler. O şeyin doğruluğu, yanlışlığı önemli değildir, insan aklının ötesinde bir şeydir. Kürtler’i asimile etmeyi tasarlamışsa, demek ki Kürtler’i asimile etmek gerekiyordur. Ama bir yerlerden aklında “vatandaş olarak kimliğine saygı göstermek” diye bir lakırdı parçası kalmıştır. Onu da araya sıkıştırırsın.
Bütün bunlar içinden çürüyen bir şeyin belirtileri. Bir elma üç beş günde çürür, kurur. Gelgelelim toplum hayatında çürüme kolay kolay tamamlanmıyor. Hele bir de böyle koşullanmış, bir beyin sahibi olmayı reddederek yaşamayı kabullenmiş kalabalıklar varsa.
Perihan Mağden, kurduğu metaforda, bu yapının sağ kalabilmek için bizim organlarımızı gaspetmek durumunda kaldığını söylemiş, ama orada bir yanlışı var; ihtiyaç duydukları organları şöyle sıralıyor: “... karaciğer, böbrek, kalp, beyin, kornea nakillerine ihtiyaçları var...”
Hayır, beyin nakline ihtiyaçları yok.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025