Murat BELGE
Abdülhamid’in adının bir hastaneye verilmesinin tuhaflığı üstüne yazıyordum. O tema üzerine biraz daha devam etmek istiyorum.
Abdülhamid’in padişahlığında ona muhalefet edenlerin birçoğu “Jöntürk” kategorisine giren insanlardır. Bunların bir kısmı Türkiye tarihinin daha sonraki evrelerinde İttihat ve Terakki’nin ve Halk Partisi’nin kadroları olacaktır. Bunlar öteki siyasî kesimin, İslâmcı-muhafazakâr vb. çizginin sevmediği, yabancı veya zararlı bulduğu bir çizginin insanlarıdır.
Ancak Abdülhamid’in padişahlığı sürerken Mehmed Âkif veya Said-i Nursî de ona muhalifti. Said-i Nursî onun mutlakiyetçiliğine karşı meşrutiyeti savundu. Tutuklandı. Bu arada İttihat ve Terakki ile dostane ilişkiler sürdürdü. Ancak - geçen yazıda söylediğim gibi İttihatçıların performansını gördükten sonra, “Adama haksızlık etmişiz” deme durumuna geldi.
Bütün bu paralel patırtısından sonra, bilemem, Said-i Nursî de kötü kişi oldu mu? Herhalde o dereceye vardırmamışlardır işi.
Mehmed Âkif’in “paralel” davasına sokulacak bir şeyi yok. Onun da Abdülhamid hakkındaki duyguları farklı değildi.
Yani, “İslâmcı politika”nın bugünkü sözcülerinin “iyi adam” bellediği birçok kişi de zamanında Abdülhamid’e muhalifti. Hiçbir tarihî kişilikherkesin sevgisini kazanamaz. Onun için hiçbir “ulusal” figür üzerine yüzde yüz bir konsensus olmaz. Ama bunun makûl dereceleri vardır. Makûl bir konsensus olmayan birinin adını herkesin -teorik olarak- ilişkili olduğu bir kamu kuruluşuna vermek, bu nedenle, doğru bir politika değildir. Bu, eline bir imkân geçirmiş bir “taraf”ın fiilî ya da potansiyel başka “taraflar”a kendi iradesini empoze etmesi demektir. Bunu yapabilmenin “yasal” araçlarını elinize geçirmiş olabilirsiniz; ama bu, yaptığınızın meşru olduğunu göstermez.
Abdülhamid’in günahını ve sevabını ince ince tartmaya girecek değilim. Geçen yazıda “çok kanlı” davranmadığımı söylerken Mithat Paşa türünden, bildiği tanıdığı insanları öldürtmediğini (ve genellikle idam cezalarını “bağışladığını”) söylemek istiyordum. Yoksa Ermeni politikasında olduğu gibi, binlerce insanın ölümüne yol açacak kararlar vermekten geri durmamıştır. Neyse bunları geçelim; daha yapısal bir düzeyde Abdülhamid’in çok zararlı olduğunu düşündüğüm bir davranışı üstüne birkaç şey söylemek istiyorum.
Osmanlı İmparatorluğu’nun “sivil bürokrasi” anlamında “kalemiye”den “mülkiye”ye geçmesinde en çok emek vermiş olanlardan biri doğal olarak Mustafa Reşid Paşa’dır. Memurlara maaş verme âdetini kuran bile odur.
“Bürokrasi” nesnel bir mekanizma olmalıdır. “Mekanizma” deyince bundan ne anlıyorsak, öyle nesnel bir şekilde çalışmalıdır. Masanın önüne Ali gelince bir türlü, veli gelince bir başka türlü konuşan ve davranan bir mekanizma olamaz. Kabul edilemez.
Bürokrasilerin iş bölümü olur. Hiyerarşisi olur. Bunlar olmadan bir bürokrasi işleyemez. Kimin hangi işi yapacağının (iş bölümü) ve kimin kimden iş isteyeceğinin (hiyerarşi) prosedürleri de gene nesnel ve “kurum içi” olmalıdır. Bunları yapılan işte gösterilen liyakat belirlemelidir.
Mustafa Reşid Paşa ve onun yanındakiler bunların hepsini yaptılar, gerçekleştirebildiler mi? Sanmıyorum. “Selâm verdim, rüşvet değildir deyû almadılar” sözleriyle betimlenen bir kalemiyeden, yukarıdaki koşulları yerine getiren bir mülkiyeye geçmek kolay bir şey değildir. Ama varılmak istenen amaç buydu ve oraya varmak için ciddi bir çaba vardı. Abdülmecid ve Abdülaziz’in saltanalarında, Reşid Paşa’dan sonra Ali Paşa ile Fuad Paşa'nın bu bakımdan bir sapma göstermeyen politikalarıyla, bu standartları yakalamaya çalışan bir bürokrasi oluşmaya başlamıştı.
Abdülhamid işte bunu bozdu. Neden ve nasıl? Nedeni, onun hayatını belirleyen sorun: Hal’edilme korkusu. “Paranoyak olduğun, izlenmediğin anlamına gelmez” esprisinin iyi bir örneğidir Abdülhamid. Ama “İzleniyor olman da paranoyak olmadığın anlamına gelmez.” Düpedüz paranoyaktı Abdülhamid. Dolayısıyla, herhangi bir mekanizma gibi, cebindeki saat gibi, kendisinden emir almadan çalışacak bir bürokrasiye inanmıyordu. Her yere müdahale ediyor, dahası, her yere müdahale edeceği izlenimini yaratıyordu. Bürokratik aygıt içinde herkes, oturduğu sandalyede oturmaya devam edebilmesinin, padişahı memnun etmekten geçtiğini anlamıştı. Falan memur, falan iş konusunda, müdürüne rapor yazar verebilirdi. ama aynı zamanda müdürü hakkında rapor yazıp onu da Abdülhamid’e verirdi.
“Polis devleti” mantığı üstüne oturan rejimlerde, ülkelerde, kaçınılmaz biçimde bunu görürüz. Örneğin Sovyetler Birliği. Diyelim ki İstanbul Başkonsolosluğu, Ekim Devrimi’ni kutluyor; sizi de davet ettiler, gittiniz. Bu geldiğiniz yerde “en yüksek mülkî âmir” kim? Başkonsolos mu, yoksa paltonuzu verdiğiniz, vestiyerdeki adam mı? KGB’nin oradaki adamı “vestiyerdeki adam”sa, fiilî mülkî âmir de o.
Bu zihniyet bürokrasinin içine bir zehir ya da bir mikrop gibi sızar, yayılır. Abdülhamid Türkiye’nin tarihinde böyle bir rol oynamıştı. Ama zaten imparatorluk çökmek üzereydi. Çöktü. Bürokrasiye tamamen yeni “bürokratlar” doldurdular. Bunlar da hiçbir zaman siyaseten “tarafsız” olmadılar. Ama zaman içinde iyi kötü, belki iyiden çok kötü, bir “nesnel işleyiş” düzeni kuruldu.
1950’den itibaren, seçimli sistemde, bürokrasiye kadro yerleştirmek kural haline geldiği için o nesnelliği korumak ve sürdürmek hiç de kolay olmadı.
Bu mekanizmaya Fethullahçıların “sızmak” istemesi bu koşullarda anlaşılır, çünkü kendi açılarından gerçekçi bir şeydi. Şu sıralar bu “sızma”nın sonuçlarını görüyoruz.
Ama şu sıralar olan ne? Bürokrasinin tarafsızlaştırılması ve bürokratik çarkların işleyişinin nesnelleştirilmesi mi, yoksa bir kadroyu oradan uzaklaştırırken başka bir kadroyu, bir başka siyasî merkez liyakatıyla iş yapmak üzere oraya yerleştirmek mi?
Korkarım ikincisi. Bu da bir hastaneye, postaneye, herhangi bir kamusal “hane”ye “Abdülhamid” adı verilmesi daha rasyonel hale getirebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları











































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025