Murat BELGE
Yahya Kemal’in bir cümlesini bir vakitler bir yere not almış, yazmışım; beklemediğim bir anda karşıma çıktı. Bugünlerde benim zihnim de, ister istemez, o cümlenin içerdiği konu ve sorunlarla dolu, eski deyimle “işba halinde”. Onun için hemen dikkatimi çekti. Cümle şu: "Yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyanetini mezcedip bizi bu çoraklıktan, bu ufunetten kurtaracak mürşitler, şairler, edipler, hatipler yetişmedi."
Bunu “Ezansız Semtler” yazısında yazmış Yahya Kemal. Bu onun ortalıkta pek görünmeyen, ama önemli bir makalesidir. Yanılmıyorsam Tevhid-i Efkâr’da yayımlanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen bir gazete olduğu halde (Velid Ebüzziya yayımlıyordu) 1920’li yıllarda İstiklâl Mahkemeleri’nin gazabına uğrayıp (“Takrir-i Sükûn” zamanları) kapandı. Yahya Kemal de Cumhuriyet’te aynı ölçüler içinde düşünmeye devam etmekle birlikte bu düşüncelerini dile getirmekte çok ihtiyatlı davrandı.
“Koca Mustafa Paşa” Yahya Kemal’in 1950’lerde kamuya sunduğu önemli bir şiiridir. Bunu çok daha önceden yazdığı ama yayımlamadan beklettiği kanısındayım. Burada Paşa’dan, ama aynı zamanda camiden söz eder; ancak, asıl meramı semt hakkındadır. Burada Müslüman-Osmanlı etiğini (ya da “ethos” diyelim) ve estetiğini bulur. Şimdi yazının başlığının önümüze açtığı başlıca yollardan birinden ilerleyelim.
Kocamustafapaşa belli ki “ezanlı” bir semt. Yahya Kemal’i “cezbeden” özelliği de bu, “güzelliği” de bu.
Yahya Kemal “Koca Mustafa Paşa” şiirini yazdı ama bu semtte ya da ona yakın, ona benzetebileceğimiz (sözgelişi Zeyrek, Süleymaniye, Kıztaşı, Eyüp v.b.) herhangi bir semtte de oturmadı. Ama örneğin Büyükada’da birkaç yıl yaşadı. Son yıllarını ise Park Otel’de geçirdi, orada öldü.
Çocukluğunda Üskûp’te işittiği ozanları unutamadığı anlaşılıyor ama İstanbul’da yaşarken ezan sesiyle uyanacağı bir semtte oturmadı Yahya Kemal. Bunu bir “çelişki”ye işaret etmek için söylemiyorum. Kendisi İslâm’a kültürel olarak bağlı olduğunu söylemiştir. Hayatını da bir Batılı olarak yaşamış ve tamamlamıştır. Tanpınar gibi Yahya Kemal’in de “Batılılaşma” ile bir sorunları yoktu. Batılılaşma’nın biçimi, tarzı, yöntemi ile uyuşamıyorlardı.
“Park Otel” dedik. Temamızla ilgili bir hikâyesi anlatılır bu bağlamda: Otelin arkasındaki cami Atatürk’ün emriyle yıkılmış! Bir akşam o ve yanındakiler balkonda otururken ezan başlamış. Hemen yanlarından. Onun üstüne, “Burada bu cami olmaz” demiş ve yıkmışlar. Hikâyenin doğruluk derecesini bilmiyorum, ben araştırmadım. Doğru olabilir; ama buna benzer, aslı faslı olmayan bir yığın hikâye de dolaşımda ve bunlar AKP gibi partilerin ideolojilerinin dayanakları arasında yer alıyor.
Cami sonradan, yeniden yapılmış – bu “söylentiye” göre. İmdi, bu bir çözüm mü? Pratikte, evet. Bir sorun yok. Ama bizim yasalara göre ibadet yerleri v.b. ile arasındaki mesafe 200 metreden az olan yerlerde içki içilemez. Burada mesafe on beş, yirmi metre. Böyle bir yasa yokmuş gibi davranıldığı için sorun çıkmıyor. Yoksa sorun var.
“İslâmcı Müslümanlar” arasında bu durumu izleyenler bundan tedirgin olabilirler. “Madem yasa var, uygulayın,” diyebilirler. Sözgelişi, tut ki AKP hükümeti de uyguladı, yasakladı. Bu sefer laik kesim, “Park Otel gibi yerde içki yasaklanır mı? İrtica bu!” diye ayaklanır...
Tabii ayaklanacak hal kaldıysa. Şimdiki otele giden “Türk” varsa v.b., v.b. Hemen “turizm” konusu açılır (ki din dışı bir söylemle içki içmeyi savunmak mümkün olsun).
Ancak, öyle ya da böyle, sorun çözülmez. Koşulların bugünkü yapılanmasıyla, çözülemez. Otelde içki içilmemesi sağlansa, o mümin “İslâmcı Müslüman” gene “Bu ne biçim Müslüman ülke. İçki içmek büyük ölçüde serbest” diyecektir.
Toptan yasak olduğu İran’da ne oluyor? Bunu düşünmek, tartışmak istemeyecektir.
Öbürü? O, bugünkü durumdan da rahatsız. İki yüz metre filan da istemiyor.
Bu düğümlenme niçin var? Niçin gittikçe gevşeyeceğine gittikçe sıkılaşıyor? Taraflar çok mu inatçı? Sık sık söylendiği gibi “uzlaşma kültürü” mü yok?
Gene Yahya Kemal’in cümlesine gelelim: “Yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyanetini mezcedip...”
“Bu yapılamadı” diye yakınıyor Yahya Kemal. Tamamen farklı pozisyonlarda da olsak, bu değerlendirmesine katılacağımızı sanıyorum. İçimizden bu “mezcetme”yi başaran “mürşitler, şairler, edipler, hatipler yetişmedi.” Neden? Yeteneksizliğimizden mi? İnatçılığımızdan mı oldu bu? Bu sözleri Yahya Kemal söyledikten sonra bu yana kaç yıl geçti, biz hâlâ aynı noktadayız.
Yoksa bunlar “mezcedilebilir” şeyler değil mi?
Sanırım sorun bu. Yukarıdaki “Park Otel ve Ayaspaşa Camii” fabllerini de bunu göstermek için anlattım. Bunlar, özellikle de bu ideolojik formasyonlar devam ettikçe, “mezcedilebilir” şeyler değil.
Bunu söylemekle çok “eski” bir şeyi tekrar ettiğimin elbette farkındayım. Zaten bu kavganın tarafları bunun bilincindeler ve bu nedenle kavga gittikçe “öbür tarafı yok etmek” amacı üzerinden yürüyor.
Burası Andorra gibi, Malta gibi minik bir yer değil: bu nüfusla, bu niceliklerle bir tarafın öbür tarafı yok etmesi mümkün değil. Ancak baskı altına alabilir, ağır baskı altında susturabilir. “Laikçiler” bunu yaptılar; yaptılar da, seksen yıl, doksan yıl, yüz yıl sonra işte burada, bu noktadayız.
Tayyip Erdoğan önderliğinde on küsur yıllık AKP yönetimi bu toplumu bu noktaya getirdi: “Memleketi ayıralım” sesi de bu yakınlarda kamusal alanda duyuldu. Bizim siyasi kültürümüzde böyle seslerin yükselmesi, yayılması beklenmez, “duyulması” bile şaşırtıcı. Öte yandan “duyulmaması” da “yok” demek değil.
Ancak, sonuçta, “ayırmak” da “yok etmek”ten daha gerçekçi ya da daha “kabul edilir” bir çözüm değil.
O halde çözüm yok. Öyle mi?
Kuvvetli ihtimalle öyle.
Bu aslında Yahya Kemal’in yıllar öncesinde söylediği sözde var: “... bizi bu çoraklıktan, bu ufunetten kurtaracak [kimse]… yetişmedi” diyor.
Yani bu beklenen mucizenin gerçekleşmemesinin sonucu olarak bir “çoraklık” ve bir “ufunet” içinde yaşıyoruz. “Ufunet” güçlü bir kelime: “çürüme”den ileri gelen “kokuşma”. Bilinçli ya da bilinçsiz, Yahya Kemal üzerine yargı verdiği bu kültür ikileşmesinde “Batı”yı savunanlara “çoraklık”, “Eski”yi ve “Doğu”yu savunanlara da “ufunet”i uygun bulmuş. Çünkü eskiden beri olan bir şey çürür ve kokar. Ama onun yerini almaya gelen şey de “çorak”sa... ne olacak?
Atatürk “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir, fendir” derken belleğinin bir bucağında Yahya Kemal’in “mürşit yetişmemesi” sözünü tutmuş muydu? Yoksa, benzer durumda var olan insanların diline aynı kavramlar, kendiliğinden mi geliyor? Sanıyorum ikincisi.
Bu sözü kâğıt üstünde gördüğümde itiraz etmiyorum. Çünkü, ilkin, “tek” demiyor; “en hakikî” diyor. Bu zaten “mutlak monist” Türk düşünce üslûbundan biraz ayrılıyor (“fen” kısmını yok sayıyorum ama zaten onu söyleyen kalmadı). Ancak, bu sözün “pozitivizm”in baş ilkesi olduğunu biliyorum ve “pozitivizm”le hiçbir yakınlığım yok. İkincisi (bu daha da önemli) Atatürk’ün bu sözünü temel alan Kemalizm’in bu topluma bir “bilimsellik” getirmediğini biliyorum. Getirilen, “pozitivizm”di. Vülgarize ederek söylersek, “Benim söylediğim ilimdir. ‘İlim’se doğrudur” diye özetlenebilecek bir tavır. “Tarih teorisi”ne bakın, “dil teorisi”ne bakın, hayatınıza bu “mürşit ilim”le devam etmek istiyorsanız, buyurun edin.
Yahya Kemal “çorak” sıfatını sandığım gibi denklemin bu yanı için kullandıysa, evet, bence sıfat yerinde. Ama “ufunet” de var.
Kuran-ı Kerim’de olan ama bugün bütün dünyanın yaşadığı hayatta yeri olmayan kıyamet kadar durum, ilişki v.b. var. Kölelik kurumunu alın, kadın-erkek ilişkisini alın. Bunlara uzun uzun dalmak istemiyorum. Yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada, bunlar “mezcedilebilir” şeyler değil. Olmadığını en net şekilde gösterenler de, genellikle “selefi” dediğimiz ideolojilerle hareket eden birey ya da örgütler. Onların bu dünyada gördükleri kötülükle mücadele etmek için böyle düşünmeyi seçtiklerini anlıyorum. Tam da konuştuğumuz konu: Müslümanlar’ın “günün koşulları”na uymak için İslâm’ın emrettiği nizamı terkettiklerine inanıyor ve her şeyi “asr-ı saadet” normları içinde yapmaya girişiyorlar. Sonuç, kafa kesmek, adam yakmak, harabe yıkmak v.b. Afganistan’dan Suriye’ye, bize önerdikleri hayatı, değerleri v.b. görüyoruz. Dünyada var olan Müslümanlar’ın büyük çoğunluğu onların bu önerilerinin “gerçek” İslâm’la ilişkisi olmadığını savunuyor. Ama onlar var. Eskiden olmadıkları kadar varlar ve faaller. Eylemleriyle, İslâm’ın bu dünyada var olmasını alabildiğine sorunsallaştırıyorlar. AKP yönetiminde Türkiye’de de böyle düşünen ve düşünceleri doğrultusunda eylem yapma kararlılığını gösterenlerin sayısı iyice arttı. Bunu AKP bilinçle, “böyle olsun” diye yapmadı ama varoluş tarzıyla buna zemin hazırladı. Var olan ideolojik biçimlenmeler böylece devam ettiğinde AKP zihniyetinde bir İslâmcılık da sürekli olarak çeşitli “Selefî” örgütlerin hedefinde olacaktır. Paradoksal bir ilişki bu: zemini yaratan o, ama saldırıların hedefi de o. Çünkü, aynı alanda, “hangimiz daha doğru Müslüman’ız?” rekabeti var. Kendi kendine çözülecek, bitecek bir çekişme değil bu. Bu tip çekişmelerde, aynı kümelenme içinde olduğunu düşündüğümüz fraksiyonlar arasındaki düşmanlık, her türlü düşmanlıktan daha keskindir, çünkü işin içine “hain” kavramı karışır.
Türkiye’de İslâmî düşüncenin ve pratiğin, Osmanlı geçmişinde şimdikinden çok daha hoşgörülü olduğu –bir genelleme olarak– sanırım söylenebilir. Gene içki örneğinden gidelim (içki kendi başına çok önemli olduğu için değil, ama “hayat tarzı”nı, “üslûbu”nu konuşurken oldukça merkezî bir simge olduğu için onu örnek veriyorum).
Osmanlı tarihinde Müslümanlar’ın içki içmesinin yasaklandığı dönemler olmuştur. Bunlar gayri-Müslimler için geçerli sayılmamıştır ve her zaman, yasak dönemlerde de, Müslümanlar’ın arasından içki içen çok çıkmıştır. Fark şurada: Bu tarih boyunca Müslümanlar egemendi ve Müslüman olmayanlara hayatlarına karışmamakla bir lütufta bulunuyorlardı. Bu “yüce gönüllülük” de bugünün değerleri arasında kendine yer bulamaz. “Lütuf” değil, hak ve özgürlük dünyasında yaşıyoruz.
İslâm dünyasında dinin gerekleriyle yaşanan hayatın gereklerini uzlaştırmak yolunda en ciddi adımı Mısırlı Nasr Hamid Ebu Zeyd atmıştı. Kuran-ı Kerim’in “Allah’ın kelâmı” olup olmadığını tartışmıyor, öyle olduğuna inanıyordu. Ama, diyordu, belirli bir zamanda, belirli bir halka iletilmiş Kelâm’dır. Bugün o dünyada yaşamıyoruz, “halk” dediğimiz de o günkü halk değil. Kuran-ı Kerim’in temelleri belli. Ama o verili çerçeveler içinde pek çok şeyi yeniden tartışabilir, yeni koşullara göre yeniden yorumlayabiliriz.
Bu tez Mısır’da kıyametin kopmasına yol açtı ve Nasr Hamid Ebu Zeyd hayatını kurtarmak üzere Hollanda’ya yerleşti, orada da eceliyle öldü. Benim bildiğim en radikal uzlaştırma girişimi buydu. Bugün için herhangi bir değişikliğe yol gösterdiğini söyleyemeyiz, ama Müslüman dünyasında onun bu görüşünü benimseyen aydınlar var. Var da, onlar da seslerini çıkaramıyor.
İslâm dünyasında çok eskiden İbn Rüşd ile Gazali’nin tartışması olmuştu. O çağda Sultanlar Gazali’nin tezini resmî görüş haline getirdiler. Bu da İslâm düşüncesinde pekâlâ dinamizm gösteren düşünceyi dondurdu. Sözünü ettiğim görüş yeni bir İbn Rüşd “imkânı” olarak ortaya çıktı ama onun da âkıbeti İbn Rüşd düşüncesininkinden farklı olmayacak gibi görünüyor.
Böyle bir “imkân” herhalde yalnız Mısırlı Nasr Hamid Ebu Zeyd’in söylediklerine bağlı kalmakla olumlu bir dönüşüme uğratılamaz. Herhalde bunun başka formülleri de bulunabilir. Sorun bu ya da başka “imkân”dan önce, böyle bir imkânın istenip istenmediğine bağlı. İstedikten sonra “imkân” bulunur. İzleyebildiğim kadarıyla AKP’nin de kuruluşunda bu tür düşünceler vardı. “Milli görüş gömleğimi çıkardım” sözü böyle bir yönü işaret ediyordu. Bu “takiye” miydi, neydi tartışmalarına girmeye de gerek yok, ama bugün olanlardan belli ki böyle bir istek, niyet, yöneliş, arayış sözkonusu değil.
Çünkü bir Nasreddin Hoca fıkrasını akla getiren bir durum var. Nasreddin Hoca eline bir saz geçirmiş, bir noktasında tele basmış, oradan hiç kıpırdamadan biteviye tıngırdatıyormuş. “Hoca” demişler, “Bu mereti çalanların elleri böyle seninki gibi sabit durmuyor. Gidiyorlar, geliyorlar...” “Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar,” demiş.
Doğru yeri bulduğuna inanan biri varsa, böyle olduğuna başkalarını da inandırıyorsa (inandırmasa da seslerini kısabiliyorsa), o da herhangi bir şeyi aramaz. Arayanlardan da hiç hoşlanmaz.
***
Bu durumda, Türkiye için “klasikleşmiş” (bu “kronikleşmiş” anlamına geliyor aslında) bir biçimlenme içinde kalıyoruz: “Ben iktidardayım, istediğimi yaparım.” Yani, “kuvvetli olanın dediği olur.” İyi de, şimdiye kadar “kuvvetli” olanın dediği olmadı. Olmadığının göz çıkaran kanıtı da “iktidar”! Ama bu iktidar şimdi aynı oyunu oynamakta. Erken Cumhuriyet’in yetiştirmeyi (“hakikî mürşit”e sadık) gürbüz ve “aydınlık kafalı” kuşaklar yerine “dindar nesiller”. Erdoğan kendisi ağzıyla “dindar ve kindar” demedi ama icraat üslûbu kastedilenin bu olduğunu gösterdiği için şimdi zihinlere bu yerleşti.
Bu arada, “muhafazakârlık/modernizm” kavgasında “muhafazakârlar” ne kadar muhafazakâr? Ve madalyonun öbür yüzü: Modernler ne kadar modern?
Muhafazakârlar modern dünyanın “maddî” olarak niteledikleri âlet-edevatını ve onlarla gelen “zihinsel üstyapı”yı alıp tepe tepe kullanmakta herkesten hızlı koşuyorlar. Onlara göre sözgelişi “demokrasi” Batı tarihinden filizlenme bir şey ve bizi uzun boylu ilgilendirmiyor. Erdoğan “tramvay” demişti galiba. Uygun, tramvay gibi “fennî” bir şeyse arada sırada binilir. “İnsan Hakları” zaten Kuran-ı Kerim’de en iyi şekilde koruma altına alınmış, bunun “frenk icadı” olanına ihtiyacımız yok.
Ama tanka, makineli tüfeğe, buna benzer şeylere ihtiyacımız var. Bunları edineceğiz ve kullanacağız.
Neyi muhafaza edeceğimizi çok iyi biliyoruz. İşçi-işveren arasındaki ilişkinin “paternalist” karakterini, “Başkan”a kayıtsız şartsız itaat keyfiyetini, kocaların karılarını, anne ve babaların çocuklarını dövme haklarını muhafaza edeceğiz.
“Modernler” konusuna fazla girmeyeyim. Onların durumu epeyce saydam. Onların ağırlıklı kesimi, bu AKP iktidarından önce, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine en şiddetle muhalefet eden kesimdi. Çünkü Ordumuz bu tasarımdan hoşlanmıyordu. AKP’nin iktidarda makul davrandığı yıllarda hiç makul olmayan bir muhalefet biçimi tutturan ve böylece şimdiki berbat iletişimsizlik ve kamplaşma ortamının oluşmasına katkıda bulunanlar da onlardı.
Ucu bucağı yok konunun. Burada kesip başa, Yahya Kemal’in tesbitine dönüyor ve orada bitiriyorum: “... bu çoraklıktan, bu ufunetten...” kurtulmuş değiliz ve bu gidişle onlardan kurtulmayacağız, onları yoğunlaştıracağız.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025