Murat BELGE
AKP yıllardır iktidarda. On beş yılı buldu. Bu, Türkiye ölçülerinde bir rekor. Tayyip Erdoğan, AKP iktidarının Başbakanı olarak girdi bu on beş yıllık sürece; şimdi Cumhurbaşkanı olarak devam ediyor. Böyle uzun bir iktidar süresinin bir rahatlık vereceğini, kendinden emin bir hoşgörü kazandıracağını beklersiniz. Ama öyle bir durum yok. Günden güne artan bir öfke, bir sinirlilik, bir hırçınlık görüyoruz. Yalnız Cumhurbaşkanı değil öfkesini sürekli dile getiren. O belki bunu herkesin önünde sürdürüyor; ama bütün ekip aynı havada. Hükümet üyeleri (başta Başbakan) böyle; geniş propaganda ağını oluşturanlar böyle. Örneğin basit bir deyim kullanılacak, “Açtı ağzını, yumdu gözünü” denecek… Denemiyor. “Açtı kirli ağzını, yumdu kör olası gözünü” deniyor. Aşağılayıcı, hakaretamiz sıfatlar gırla gidiyor.
Son günlerin olayına bakınca, evet AKP cephesinin sinirini bozacak olaylar eksik değil. Ama bunun benzerleri başından beri vardı. AKP iktidarı ne yapsa, ne söylese karşısında bunların “kötü” olduğunu söyleyen birileri bulunuyordu ve muhtıralar ya da “Bayrak” mitingleri gibi hareketler de eksik olmuyordu. Ben kendi hesabıma, bu kesintisiz protestolar v.b. çok da haklı görmüyordum. Partiyi kapatmak üzere dava açılması gibi olayları ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanan çoğunluk hesaplarını onaylamıyordum. Ancak AKP’nin yöneticileri, önderleri, o olaylar karşısında serinkanlı duruşlarını bozmuyorlar, şimdi yaptıkları gibi bağırıp çağırmıyor, ağır hakaret sözleri söylemiyor, meydan okumuyorlardı. Bunun açıklaması, herhalde, şimdi olduğu gibi kendilerini iktidarda hissetmemeleri olsa gerekir. Zaten şu yeni dönemde en yoğun kavga diliyle konuşup yazanlar o sırada ortada görünmüyordu da.
AKP 2002’de ilk seçimini kazanıp iktidara uzandığından beri bir “değirmen” gibi çalıştı zaten. “Değirmen” derken tabii “öğütme” faaliyetini kastediyorum. Kuruculardan, bir kişi dışında, kimse kalmadı. Milletvekili kadrosu hep değişti. Derken sıra belediye başkanlarına geldi. “Danışmanlar”la ilgili durum da pek farklı değil galiba. Bu “öğütme” işinin bir yönü, bir mantığı var mı diye düşününce, tekrarlanan örüntü liyakatten sadakate doğru bir çizginin işlediğini gösteriyor. En gürültülü dili kullananlar da periferiden merkeze doğru gecikerek kayanlar.
Bu gürültülü dil durmadan gerilim üretiyor ve yeniden üretiyor. Bugüne kadar bu ülkenin siyasetinde sakin, olgun bir dille konuşulduğu pek görülmedi. Gerilim AKP’nin “iktidar sürdürme” stratejisinin en kullanışlı aracı oldu.
İktidar, girdiği tartışmalarda (son günlerde Zarrab olayı ya da “dekontlar” gibi durumlar) mantıktan ve olgulardan uzaklaştıkça, inandırıcılık kaybını git gide yükselen bir sesle bastırmaya karar vermiş gibi görünüyor. Ama bunun yanı sıra ikili bir işlev gözettiğini sanıyorum.
2002’de başlayan bu iktidar boyunca, AKP’nin mutlu ettiği bir kesim var. Bunların arasında oldukça yoksul kesimler var ki ilk olarak bu iktidar sırasında ve bu iktidara sarılmalarının karşılığı olarak bazı nimetler buldular. Bu saldırgan dil, onlara iktidarın çevresinde daha yoğun bir “asabiye” ile kenetlenmeleri çağrısında bulunuyor. Bu, “militan” bir güç yaratma isteğini de yansıtıyor.
Ama bir de böyle bir militanlık abasına girmeyip ne olduğunu izlemeye ve anlamaya çalışan, muhtemelen çok daha kalabalık bir kesim var. Bu gürültü, öteden beri bilinen, kulakları doldurmuş kalıpları, hamaset sözlerini art arda dizerek, “muhakeme” denen yetiyi dumura uğratmayı amaçlıyor. Ayrıca kullanılan dil yalnızca hakaretamiz değil, aynı zamanda “tehditkâr” olduğu için bir korku atmosferi yaratmaya yönelik.
Bunun orta vadede sökmeyeceği kanısındayım. Belki şu anda da etkiden çok tepki yaratıyor olabilir. Bu toplumun bu gerilim dozuyla yaşamaktan mutlu olduğunu sanmıyorum.
Gerilim kışkırtmacılığı dünyada daha çok muhalefette olan siyasi güçlerin uyguladığı bir taktik olarak bilinir. Ama şu dönemde Türkiye’de durum böyle değil. Olmamasının başlıca nedeni de, iktidarın, bu gerginliği tırmandırarak, baskı ortamını koyultmayı planlaması gibi görünüyor. Şüphesiz, çok fazla yerden sıkışmanın getirdiği sinirliliği de unutmamalı. Yalnız taktik” değil, elinden başka türlüsü gelmemesini de hesaba katmak gerek.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025