Murat BELGE
Dozu ve hacmi gittikçe yükselen bir kavga atmosferinde yaşıyoruz. Bu hep böyle miydi? “Tartışma” olması gereken şeyin çarçabuk kırıcı ve kıyıcı bir sövüşme haline geldiği, toptancı suçlamalarla konuşmanın gelenek olduğu bir toplum bu. Onun için “hep böyleydi” denebilir. Gene de, AKP iktidarı dönemi ve özellikle de Gezi’yi izleyen şu son evrede içine girdiğimiz atmosferin benzerini yaşamamıştık.
Buna en çok benzeyen ya da bunun en çok benzediği “tarihî dönem” 27 Mayıs öncesinde, DP-CHP çekişmesinin ortalığı kapladığı dönemdir gibi geliyor bana. Çünkü o zaman iki temel parti vardı ve (Millet Partisi gibi çoğunluğu temsil etme imkânı olmayan yapılara rağmen) toplumun tamamı bu iki partiden birinin safındaydı. Kavgada söylenenler akıldışıydı: “Demokrat Partili soğuk hava dalgası ekinleri kırdı!”, “Halk Partili deprem kırk can aldı!” misali bir kavga. Et-Balık Kurumu’nda kıyma yapılmış cesetler söz konusu olduğuna göre, endazenin kaçırıldığı anlaşılıyor. Köylerde Halk Partili kahvelerle, Demokrat Partili Kahveler ayrışmıştı.
Uzatmayayım. Gene böyle bir ortamdayız. Her olay yeni bir görüş farklılaşmasına yol açıyor. Örneğin, CHP muhalefeti, Afrin operasyonunu onaylıyor; ama ertesi ve bu olayda onaylanmayacak şeyler (örneğin ÖSO’nun mahiyeti ve yeri) ortaya çıkıyor ve aynı abartılı, çatışmalı dille taraflar birbirlerine saldırıyor: “Onlar Kuva-yi Milliye’dir” ya da “Bunu nasıl söylersin? Özür dile!” v.b.
Çünkü sorun, görünürdeki sorun Afrin olabilir; ama o, zaten var olan bir büyük bölünme durumu içinde, bugün ortaya çıkmış, sınırlı bir olay. Bu “sınırlı olay”a bakış, ister istemez o “büyük bölünme”nin mantığından beslenecek. Böyle olunca da hızla yeni bir kavgaya dönüşecek.
“BÜYÜK BÖLÜNME”yi büyük harfle yazayım, çünkü gerçekten büyük, 1950-60 arasının çatışmasından da farklı çünkü o zaman şimdi de devam eden sorunlar söz konusuydu. Ama “hayat tarzı” diye bir sorun yoktu. Daha doğrusu, sorunun kendisi vardı ama, iki temel partinin verdiği kavganın belirleyici bir parçası değildi. Şimdi öyle.
“Hayır, öyle değil. Oralardan kendine ideolojik destek bulmaya çalışan taraf var ama asıl sorun bildiğimiz ‘iktidar’ sorunu. Engelsiz, muhalefetsiz iktidar sorunu! Bu kadar basit!”
Bunu diyenler çıkabilir. “Çıkabilir” değil, mutlaka çıkar. Buna ben de “hayır” diyemem doğrusu. Ama o “ideolojik kaynaklar”ı da hafife almamak gerektiğini düşünenlerdenim.
Bunu geçelim şimdilik. Kavganın bazı özellikleri üstüne birkaç şey söylemek istiyorum.
“Tartışma” nedir? Bir olgu, bir sorun vardır. Biri der ki, “X” yöntemini kullanmalıyız. Öbürü der ki, “Hayır” o buna uymaz; Y yöntemini kullanmalıyız.” Peki niçin? Çünkü “olgunun mahiyeti şu”. Öbürü der ki, “Hayır, olgunun mahiyeti şöyle şöyle.” Uzar gider. Aslında demokratik-parlamenter sistemlerde siyaset böyle bir şeydir.
Bu taraflar birbirlerini ikna etmeye mi çalışıyorlar. Görünüşte öyle, ama hayır. Bu “tartışma” aslında bir “münazara”dır; yani kimin haklı olduğuna bir “üçüncü taraf”, o nereden çıktı? Çıkmadı, hep oradaydı. Üçüncü taraf “halk”tır. İkna olması beklenen odur. 1950-60 arasında DP-CHP çatışmasında kurallar böyle çizilmişti. Barışçı demokratik kuralları çiğneyenler oluyordu ama zemin bu zemindi.
Şimdi böyle mi? Değilse fark nerede?
Bu aslında her yerde böyledir. Demokratik-parlamenter sistemin temeli budur.
Gelgelelim, “demokratik-parlamenter” dediğimiz düzen neredeyse bütün dünyada bir kriz yaşıyor. Krizi yaratan bir numaralı oyuncu da “popülizm” dediğimiz siyasi tarz, üslup. Bunun bir “Türkiye versiyonu” da var ve iktidarda. 2002’den beri girdiği, geçirdiği oylama sistemlerinde her seferinde kendi istediği sonuçları alamamış olsa da, başka herkesten başarılı olduğu besbelli. İktidar, iktidar partilerini yıpratır. AKP, on beş yılı geçen iktidarında öyle görünür bir yıpranma içinde değil – toplumdan aldığı destek bağlamında söylüyorum, yoksa genel olarak yıpranma bakımından söylenecek çok şey var.-
“Popülizm”in her yerde gördüğümüz yöntemlerini uygulayan AKP kendi fikrinde olmayanları “millet”in bir parçası olarak görmemeyi belli başlı politikası olarak benimsedi. Son referandumun gösterdiği gibi, bu kesim toplumun (en az) yarısı da olsa, bu politika değişmiyor. “Onlar yerli ve milli değil.”
Böyle olunca, “ikna etmek” nafile bir eylem oluyor. Uğraşmaya değer bir iş değil. Bunlar iflah olmaz, zaten çoğu “hain”dir. (münafıktır, müşriktir v.b.)
Muhalefeti temsil edenler de zaten AKP gibi bir partiye destek verenleri ikna etmeyi hiçbir zaman kendilerine iş edinmemişlerdi. CHP onları ikna etmez, Ordu’ya şikâyet ederdi.
Dolasıyla, “tartışma” yok, çünkü rakibini ikna etmeye çalışmıyorsun; “münazara” da yok çünkü seçmenin düşüncesini değiştirmeye çalışmıyorsun. Bu görüşe göre, toplum kararını vermiş iki kampa bölünmüş durumda. Bunların hangisi kazansa öbürünü “yok etmek” niyetinde. Yani sadece “kavga” var. O zaman bol bol nefret, bol bol hakaret.
Böyle bir dönemden geçiyoruz.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025