Murat BELGE
İktidar “tek doğru” ile özdeş, onun cisimleşmiş hali olduğuna göre, iktidara karşı gelmek, doğruya karşı gelmektir
Şerif Mardin’in “Türk Modernleşmesi” üstüne yazdıklarını okuyordum. Yazılarının bir kısmı ta ellilerden. Ne kadar doğru görmüş ve anlamış bir düşünür olduğuna bakıp şaşıyorsunuz. Tespitlerinin hepsi çok önemli ve özgün, ama benim aklımda—şu aşamada—“muhalefet” kavramı üstüne söyledikleri kaldı. “Politikanın İnanç Muhtevası” başlığını taşıyan makalesi 1954’te yayımlanmış. Demokrat Parti’nin büyük bir zafer kazandığı ve muhalefetin meclise zor bela otuz kırk milletvekili sokabildiği seçimden sonra yazılmış olmalı. Mardin buna ve muhalif basında çıkan “alarm” yazılarına değiniyor. Şerif Mardin bir “Halk Partili” olmadı hiç. Tek-parti yönetimini de her zaman eleştirdi. Türkiye’de özellikle kırsal nüfusun Demokrat Parti’ye sıkı sıkı sarılmasını şöyle yorumluyor:
“Bizde tezahür eden particiliği kısmen de Türk halkının partiyi, asırlarca baskısı altında yaşadığı tahakküme karşı bir kalkan olarak kullanması şeklinde izah etmemiz lazımdır.”
Evet, “siyasi parti”, Osmanlı toplumunda hiç olmayan, “devletle halk arasında kurum”du, dolayısıyla bu toplumun hayatında ciddi bir yenilikti. Genel olarak yenilikten pek hazzetmezmiş gibi görünen Türkiye toplumu bu yeniliğe sıkı sıkı sarılmıştı. Hele bu “parti” siyaset sahnesine “Yeter! Söz Milletin!” gibi sloganlarla geliyorsa…
Ancak Şerif Mardin’in yukarıda alıntıladığım cümleden sonra yazdığı ilk cümle de şu:
“Fakat bize has olan unsur şudur ki, bütün bu tezahürlere rağmen hükümetin ‘istibdat’ politikasını tenkit eden diğer partilerin iktidara geçtikleri anda aynı hareketlerde bulunmayacakları hiçbir surette temin edilemez.”
Evet, tarih henüz 1954. Seçimle iktidar değişmesinin fazla örneği yok. Bu iş 1950’de ilk kez olmuş. Aradan geçen dört yıl içinde Demokrat Parti’nin adına ne kadar sadık kaldığı şüphe götürür bir konu olmakla birlikte henüz işler “Tahkikat Komisyonu” derekesine varmamış. Ama belli ki Şerif Mardin hoşlanmadığı kokular alıyor ve Demokrat Parti demokrasisinin nerelere yönelebileceğini sezinliyor.
Şerif Mardin ta o zamanlarda farkına vardığı şeyin günümüzdeki son tekrarını da görebildi. Bu “mükerrer” olayın bugünkü “tezahür”ü karşısında geçmişteki bütün örnekler, Menderes ve “Tahkikat Komisyonu” ve “Hakim Teminatı” v.b. solda sıfır kalır.
Bu toplumda böyle bir durumla karşılaşınca yapılması normal olan yorum “Yalan söylediler” türünden bir yargıdır. “Şöyle şöyle dediler, ama iktidara gelince tersini yaptılar.” Mardin’in 1954 makalesinin ardından geçen yıllar boyunca bu edebiyata uygun çok sayıda örnekle karşılaştık.
Ama Şerif Mardin o tarihte de “Bunlar böyledir” türünden kestirme ve yüzeysel yargılarla yetinilemeyeceğinin farkında. “Böyledir” de, niçin “böyledir”? Herhalde bu toplumun “natura”sında siyasi partilerin böyle davranmasına yol açan bir şey (bir şeyler) var. Bu soruyu da “Türkler böyledir” türünden, bir “öz”e havale ederek cevaplandırmak kabul edilir bir şey değildir. “Öyledir” diye kabul edildiğinde bile “Niçin öyledir?” sorusu karşımıza dikiliyor.
Toplum hayatında bu çeşitten soruların cevabını arayacağımız yer, doğal olarak, tarihtir.
Şerif Mardin de tarihe dönüyor, Osmanlı’nın siyaset anlayışına. Ama tabii Osmanlı’nın siyaset anlayışında İslam ideolojisinin çok önemli yeri var; dolayısıyla “tarihe dönüş” Osmanlı’dan çok daha eski kurumlar ve anlayışlara dönmek durumunda.
Bu çerçevede “doğru” tektir. Doğru “tek”se, ona karşı alınacak insani tavır da “tek” olmalıdır. Bu “tek doğru”nun ne olduğuna karar verecek olan da “siyasi iktidar” olmalıdır. Öyleyse gene o siyasi iktidar her şeyin bu “tek doğru”nun gerektirdiği biçimde olup bitmesinden sorumlu olan mercidir.
Bu düşünce tarzı aşağı yukarı bütün dünyada böyle devam edip geldi. Bir toplumsal kurum olarak “devlet”in biçimlendiği yerlerde bu düşünce tarzının köklenmesi daha kolay oluyordu. Hele bu “devlet” biçimi bir “imparatorluk” çapına erişmişse “emperyal doğru”nun yerleşmesi iyiden iyiye bir kural, “başlıca kural” haline geliyordu.
Bizim yaşadığımız “geniş” coğrafyada, Avrupa’da, Roma’da kurulmuş dini otorite ile birçok yerde kurulan görece “seküler” krallıkların birbirleri üzerinde hegemonya kuramaması, “laiklik” dediğimiz anlayışın doğmasına yol açtı. Söz konusu tarihlerde “laiklik” bir ilke filan değil, somut gerçekliğin ürettiği bir “kaza” idi. Ama zamanla bir ilke olmak üzere evrildi.
Ancak Fransız Devrimi ile din kurumu “tek doğru”yu bilen kurum olmaktan çıktı. “Tek doğru” kendisi hâlâ vardı—onun ne olduğunu örneğin Robespierre biliyordu. “Tek-doğru” vardı ama kaynağı değişmişti. O şimdi “millet”in iradesiydi. Devrim’i gerçekleştirenler, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan Kral’a karşı Millet’in iradesini temsil ediyorlardı.
Bu anlattığım olayları birbirine bağlayan zorunlu mantıki ilişkiler, bu türden bir “nedensellik” yoktur; böyle olmasını gerektiren bir “teleoloji” de yoktur; ama somut tarihin somut konjonktürleri birbirini bu şekilde izlemiş, ortaya bu manzarayı çıkarmıştır. Aynı zamanda, Batı’yı da dünyanın egemen gücü haline getirmiş ya da bu sonucu kaçınılmaz kılan karmaşık sürecin önemli uğrakları olmuştur.
Türkiye (yani Osmanlı) bütün bu süreçlerin dışındadır. Ancak, süreçlerin dışında olmasına rağmen, süreçlerin somut sonuçlarının etki alanının dışında değildir. Dolayısıyla da, tabii başta “devlet” olmak üzere, akışın gözlemcisidir ve gözlemlerinden kendisi için gerekli vargılara varmaktadır.
“Kendisi için gerekli” şeylerin başında, bugünlerde sık sık söylenen bir şeyi akla getirecek biçimde, “beka” gelmektedir. Bu, onun bunun değil, “iktidarın bekası”dır. Zaten iktidar, tanımı gereği, var olması gereken her şeyle özdeştir.
Bu anlayışta iktidardan farklı düşünmenin ve davranmanın yeri yoktur. İktidar aynı zamanda “tek doğru” ile özdeş, onun cisimleşmiş hali olduğuna göre, iktidara karşı gelmek, doğruya karşı gelmektir. Bununda nasıl bir karşılık gerektirdiğini hepimiz biliyoruz.
Yukarıda, Müslüman imparatorluklarda “doğru”nun tekliğinden söz ettim. Gelgelelim, bu tutumun ille dini bir karakteri olması gerekmiyor. Sovyetler Birliği’nde seküler parti “doğru”nun tekeline sahipti. “Bilim” sayesinde bu ayrıcalığı ele geçirmişlerdi. Gene “bilim” sayesinde olabilecek en iyi toplumu yaratmışlardı. Bu durumda biri çıkmış durumu eleştiriyorsa iki şeyden biri olabilirdi: Ya “emperyalizmin ajanı”ydı ya da “deli”.
Rejim, önce birinci şıkkı uygun bulmuşlardı: İdam ediyor ya da Gulag’a gönderiyorlardı. Sonra rejim demokratikleşti. “Deli” deyip tımarhaneye kapatmaya başladılar.
Tabii bütün bunların temelinde, insanın kendisi kadar eski, “tek doğru” inancı ve ihtiyacı yatıyor.
Bu koşullanmaları aşmak, kabul, kolay değil. İdeoloji inatçı—çok da dayanıklı. Ama bu kadar da zor olmamalıydı.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025