Murat BELGE
Deprem üstüne laf açıp bildik "deprem-sonrası" klişeleri sıralamak istemiyorum. Ama üstüne konuşmak istediğim konu depremle ilgili. Konu dediğim, Tayyip Erdoğan’ın konuşma ve tartışma üslubu. Son deprem olayında bu üslubun net bir örneğini verdi.
Soruyorlar: "Tedbir alınamaz mıydı?" Elcevap: "Depremi durdurabilir misiniz?"
Peki, adam ne sordu? "Depremi niçin durdurmadın" diye mi sordu? "Tedbir" dediği herhalde gelen depremi durdurmak üzere alınacak tedbir değil, geldikten sonra yapacağı hasarı asgariye indirmek üzere, ortada bir deprem alameti yokken yapılacak şeyler.
Önümüzdeki somut durumda sorulan sorunun ne kadar yerini bulmuş bir soru olduğunu bilmiyorum ve tartışmak istediğim konu da bu değil. Bizler Türkiye’de afetlerin, kazaların çok can yakmasına alışmışızdır. İnsan kimsenin zarar görmesini istemez elbette ama Elazığ bilançosu bana alışık olduğumuz ölçüde ağır görünmedi. Memlekette herhangi bir yerde deprem olduğunda, bir iktidar vardır mutlaka ve soru sorulacaksa ona sorulur. Elazığ’daki bu deprem sözgelişi bir Halk Partisi iktidarında da olabilir ve aynı soru o durumda da sorulabilirdi. Bunun da normal karşılanması gerekir. Tabii soru soran "iktidar"a göre "kötü niyetli" olabilir, bir doğal olayı iktidara karşı puan kazanmak için kullanmak peşinde olabilir v.b. Ancak bunların cevabı "Depremi durdurabilir misiniz?" diye sormak değildir.
"Hayır, durduramayız." "İyi. O halde tartışma bitti." Böyle mi?
Cumhurbaşkanı’na göre bir şeyin "böyle", yani "doğru" olduğunun bir tek ölçütü var: bunu kendisinin söylemiş olması. "Tesettürlü hanımın üstüne işediler" ya da "camiye girip bira içtiler" diyor. Dediyse bunlar oldu. Olmadığının kanıtları ortaya çıkıyor, çıkabiliyor, ama Cumhurbaşkanı’nın tavrı değişmiyor. "Amerika’yı Müslümanlar keşfetti" diyor, tamam, konu kapanıyor. Cumhurbaşkanı öyle oldu dediyse öyle oldu.
Bu fütursuzlukla "Amerika’yı Müslümanlar keşfetti" diyebilen biri arkasından sözgelişi "Onlar PKK iltisaklıdır" deyince öyle olduğuna inanmam mı gerekiyor? Devam eden, neden açıldığı belirsiz davalarda sanık konumuna getirilmiş insanlar hakkında ileri geri suçlamalarda bulununca, "Cumhurbaşkanı öyle dediyse öyledir" diye düşünmemiz mi gerekiyor? Evet, öyle gerekiyor.
Bazan bu anlattığım şeyi rol paylaşarak yapıyorlar. Cumhurbaşkanı’nın damadı ve bakanı olan kişiye "Merkez Bankası bağımsız mı?" diye soruyorlar; "FED kadar bağımsız" diyor. Ardından Tayyip Erdoğan’ın görüntülerini getiriyorlar: "Görevden aldık tabii," diyor, "Adam laf dinlemiyor ki!" "Adam", "FED" kadar bağımsız olan Merkez Bankası’nın Genel Müdürü.
"Bu görüntü ve bu beyan çelişmiyor mu?" diye Erdoğan’ın kendisine sorsak, davuldan ve tokmaktan dem vuracak. Genel Müdür’ün yanlış davrandığını, bunu düzeltmezse kendisinin sorumlu tutulacağını vb. anlatacak. Bu, aslında ayrı konu. Sana "bağımsız mı" diye sordular. "Bağımsız"dan bunu mu anlıyorsun?
Bu yakınlarda yeni bir tartışma konusu açıldı (aslında konu hayli "eski" de, yeniden açıldı): "FETÖ’nün siyasi ayağı" diye bilinen terane. Tayyip Erdoğan gene hiddetlendi. Tabii öncelikle Halk Partisi’ne parladı.
"Madem böyle bir şey olduğunu iddia ediyorsun, ispat et!" dedi.
Böyle şeyleri muhalefetin "ispatlaması" adetten değildir. Muhalefetin elinde böyle bir ilişki biçimini ortaya çıkaracak "araçlar" yoktur. Gidip şüphelendiği birini sorguya çekemez. Bunu yapmaya "yetkisi" yoktur. "Ben sana cevap vermiyorum! Sen kim oluyorsun?" diye sorsa adam, ne diyecek. İşi kovalamasına imkan verecek bilgi-belge toplaması da zordur. Bazı ilkelerde genellikle basın açısından şanslı bir durum oluşabilmiş, "Watergate", "Irangate" ya da "Profumo Skandalı" gibi perde arkası olaylarla ilgili belgeler ele geçmiş ve bir sır çözülmüştür ama böyle olaylar kural değil, istisnadır.
Bu "siyasi ayak" konusunda CHP bir muhalefet partisi olarak yapabileceğini yapmış ve Meclis’e Meclis Soruşturması başlatmak için önerge vermiştir. Bu önerge şu anda iktidarda olan partileri temsilcilerinin oylarıyla reddedilmiştir. Ve şimdi Cumhurbaşkanı "İspat et!" diye haykırmaktadır. Normal herhangi bir insana "Pes" dedirtecek bir durum!
Ama "pes" demeyin. Ya da şimdilik, yani bu aşamada demeyin, çünkü arkası var. "İspat et!" diye haykıran Cumhurbaşkanı bunun ardından "İspatlayamazsan demek ki CHP’de, İP’de, HDP’de var!" diye sürdürüyor kavgasını.
Hangi mantıkla buraya varılır?
Türkiye’de siyaset sahnesinde gerilim yüksek. Gerilimin baş ateşçisi ve ocakçısı da zaten Cumhurbaşkanı’nın kendisi. Siyaset dünyasında normal olarak insanlar kendi konuşmalarında, tartışmalarında söyleyecekleri sözler, kullanacakları argümanlarda parti ileri gelenlerinden ve tabii parti önderinden esinlenmek isterler. Söz, mantık oradan, tepeden başlar, mahalle kahvesine iner. İnene kadar "vülgarize" olması da beklenmedik bir şey değildir. Ama en tepedeyken "Depremi durdurabilir misin?" diye başlayan bir tartışma daha ne kadar "vülgarize" olabilir?
Tayyip Erdoğan Türkiye’de siyaset tartışmasının düzeyini "Benim babam senin babanı döver!" "Nah döver! Gelsin de dövsün bakalım!" düzeyine getirdi. Amerika’yı Müslümanlar’ın keşfettiği bir dünyada siyaset tartışmasından da başka bir şey beklenmez.

Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları




























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025