Murat BELGE
Koronavirüs ile başlayıp Koronavirüs ile bitirmekten bıktım. Oysa belli ki daha uzun bir zaman böyle yapmamız gerekecek. Geçen gün yazdığım gibi bu da bir çeşit (sözel) klostrofobya yaratıyor. Bütün duvarları "Koronavirüs" olan bir hücreye tıkılıyorsunuz. Bu sefer "hipokondri" devreye giriyor. "Öksürdüm, acaba..." "Terledim, acaba?..." koridoruna giriyorsunuz.
Yani, lafa gene "Koronavirüs" ile başlasam da yazıyı onun dışında bir konuya ayırmaya karar verdim. Hangi konu? Aklıma "diyanet" geldi. Aslında o da konuları belirleyen Koronavirüs'ün etki alanı içinde. Umreydi, cuma namazıydı, "mesafeli Cuma namazı"ydı derken, Diyanet İşleri hep baş rolde.
Ve "dua" olayı başladı. Günün son ezanından sonra "tekbir" okunuyor, dua ediliyor, bunar da hoparlörle çevreye duyuruluyor. Bir yandan da, medyada, "dua ve bilim" tartışması yürüyor. İmdi, benim bildiğim "dua" insanın niyazını Allah’a bildirmesi demektir; bunun için de "hoparlör" gibi bir aracın kullanılması gerekmez. Hoparlör kullanıyorsak, yaptığımız şeyi Allah’ın değil, başka insanların işitmesi için kullanıyoruz. Bu demektir ki Diyanet İşleri, topluma, "Ben de işin içindeyim. Görevimi yapıyorum. Bakın, sesli dua örgütlüyorum. Merak etmeyin" diyor.
Cuma namazı olayı da bu kategoriye giren bir şeydi. Salgın, her gün karşılaştığımız bir fenomen değil. Bu yeni, alışılmadık durum karşısında ne yapacağız? Burada Diyanet olaya müdahale ediyor, "dinen geçerli olan budur" diye yol gösteriyor. Tabii Diyanet’in gösterdiği yolu beğenmeyenler de oluyor, nitekim oldu. Ama bunlar az sayıda bireyler.
Bu noktada, AKP iktidar olmadan önce bu toplumda Diyanet İşleri’nin yeri geldi aklıma. Özellikle, İslamcı kesimin bu kuruma nasıl baktığını hatırladım. Hiçbir saygıları yoktu. Hatta, "Cinayet İşleri" derlerdi. Sonra, günün birinde AKP iktidar oldu. Neredeyse yirmi yıl geçti, AKP iktidarda, Diyanet İşleri de faaliyette. Belli ki aralarında bir anlaşmazlık, bir uyumsuzluk yok.
Bu da bana "laiklik" ilkesini düşündürdü. Malum, Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülkedir. Hepimize böyle öğretilir. Belirli bir kesime göre de bu "laiklik" ilkesi Atatürk’ün getirdiği en önemli ilkedir, Atatürk devrimlerinin temel direğidir.
"Laiklik", din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve birbirlerinin alanına karışmaması demektir. Oysa Diyanet İşleri bir devlet kurumu. Ülkedeki bütün din aygıtı son kertede devlet içinde örgütlenmiş durumda. Burada çalışan herkesin maaşını devlet ödüyor, bütün camiler devletin bakımında. Bu laik bir uygulama mı?
İskandinav ülkelerine bakıyorum. Kağıt üstünde, laik değiller. Hepsinde (yani İsveç, Norveç, Danimarka) din devlete bağlı. Yani "laik" olmadıkları gibi "teokratik" oldukları bile söylenebilir. Modern devlet olma süreçlerinde yaşadıkları anayasalarına da yansımış. Otuz Yıl Savaşları’nın anıları var zihinlerde. Ama fiilen tamamen laik toplumlar olduklarını hepimiz biliyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devletiyle kıyaslandığında, dini bakımdan çok daha homojen bir toplum: Osmanlı düzeninde Müslümanlar’dan daha da kalabalık olan Hıristiyanlar’dan kimse kalmamış gibi. Yahudiler iyice azalmış. Ama Müslümanlık içinde ciddi ayrımlar var. Tabii başta Alevilik var. Gel gelelim, Diyanet İşleri, Sünni Müslüman. Sadece Sünni Müslüman. Haberdar olduğumuz "cemevleri" gibi bir konu var, örneğin. Aleviler, "Bunlar ibadethanedir" diyor. İktidar ve Diyanet İşleri, "Müslümanlık’ta yalnız cami ibadethanedir" diyor ve noktayı koyuyor. Kurumun adı "Diyanet" ama davranış bu.
Diyanet İşleri, laikliğin bütün el kitaplarında yazılı olan birinci ilkesine, yani din ile devletin ayrılması ilkesine uymayan yapısıyla devletin din işlerine müdahale etme kapısı gibi işlev görebiliyor. Yani aslında son analizde devlet, Alevi yurttaşına, "Cemevi dediğin yer bir ibadethane değildir" diyor. Bunu demekle, "Nerenin ibadethane olduğuna ben karar veririm" demiş oluyor.
Bizim de buna "laiklik" dememiz bekleniyor.
Bunları düşününce, bazı şeyler yerine oturmaya başlıyor: örneğin, AKP iktidarı ile Diyanet İşleri nasıl bu kadar uyumlu olabiliyor sorusu cevabını buluyor.
Osmanlı "Beyliği"nin Osmanlı "İmparatorluğu"na dönüşü sürecinde (yani Fatih’in saltanatında) Bizans’ın (ya da Doğu Roma diyelim) birçok kurumu alındı. Bizans "teokratik" bir imparatorluktu, çünkü imparator dünyevi iktidarın başı olduğu gibi kilisenin de başıydı. Patrik, son kertede, imparatorun bir memuruydu. Şeyhülislam da böyleydi. Doğu, öteden beri, "Kuvvetler Ayrılığı" dediğimiz düzenlemeden hoşlanmaz (bu tarihte, Tayyip Erdoğan’ın da hoşlanmadığı gibi).
Atatürk Devrimleri'nin bize "laiklik" olarak tanıttığı görünüşte yeni kurumlaşma da aslında bu eski devlet felsefesinin Cumhuriyet ambalajı içinde yeniden sunulmasından başka bir şey değildi. Atatürk, toplumunu yeniden yoğurur ve yaratırken, kendisine muhalefet eden değil, destek olan bir "din" istiyordu (din de yeniden yaratılacaklar arasındaydı zaten). Bunun bir çeşit "devlet dini" olduğunu söyleyebiliriz. Müslümanlık’tan büsbütün koptuğu herhalde söylenemez ama geleneksel İslam’la uyuşmayan yanları olduğu da şüphe götürmez. Sonuçta, "teolojik" bir konudur. Bu da benim aklımın ermediği bir alan.
Yani, Diyanet İşleri gibi bir kurum laik bir yapılanmanın gerektirdiği bir kurum değil, buna "karşıt" diyebileceğimiz, devletin dini denetim altında tutması için düşünülmüş bir kurumdur. Devletle dinin iç içe geçmesine önayak olan bir kurumdur.
AKP ile Diyanet İşleri’nin "geçinememek" bir yana, elle eldiven gibi birbirlerine uymalarının sırrı da burada yatıyor. AKP’ye göre, iktidar doğru kişinin elindeyse (şimdi olduğu gibi) iktidarın istediği dilde konuşan bir Diyanet İşleri’nin de kimseye zararı olmaz. "Ulema"ya soralım diyen bir Tayyip Erdoğan var. İşte "ulema".
Tayyip Erdoğan saltanatı bir gün sona erdiğinde, kurduğu "tek adam rejimi"nin bu topluma empoze ettiği sakıncalı kurumlar da tartışılacaktır herhalde. En çok tartışılacak ilkelerden biri mutlaka "laiklik" olacaktır. Bu saat gelindiğinde neyin ne olduğunu şimdiye kadar yaptığımızdan daha iyi bilelim diye açıyorum bu konuları. Gerçekten laiklik mi istediğimiz, yoksa devlet denetiminde din mi? İkincinin sonuçları ortada. Birincisini ise hiç yaşamadık.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025