Mehmet Y. Yılmaz
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Leyla Şahinşöyle buyurdu:
“Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu dile getirmek abesle iştigaldir. İnsan hakları ihlali deyince akla somut söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar.”
Leyla Hanım’ı hatırlarsınız, bir zamanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kapısından ayrılmıyordu.
Şimdi milletvekili oldu, partide bir koltuk da kaptı, yukarılara çıktı, belli ki aşağıyı iyi göremiyor.
Ya da herkesin bildiği fıkrada olduğu gibi “oradan öyle görünüyor demek ki” mi demeliyim, bilemedim.
Leyla Şahin, “somut söylenebilecek bir iki olay” arıyor.
Doğrusunu isterse, son bir yıl içinde yaşanan insan hakları ihlallerini yazmak bile bilgisayar tuşlarına basan parmaklarımda iltihaplanmalara neden olabilir.
Bir gün vakti varsa, bir kahve ikram etmese de olur tabii, Ankara’ya gelir, kendisine bu listemi sunarım.
Çok uzaklaşmaya gerek yok, daha geçtiğimiz çarşamba günü, parti binasının önünde basın açıklaması yapmak isteyen HDP’li Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Ağrı Milletvekili Abdullah Koç, polis tarafından darp edildiler, yüzlerine biber gazı sıkıldı, basın açıklaması yapmaları engellendi.
Sizi AİHM’de temsil eden avukatlarınıza bir sorun bakalım, bu olayla ilgili olarak AİHM’ye gidilse “ihlal kararı” verilir mi, verilmez mi?
“Bir – iki örnek” diyorsunuz, bu vereceğim örnek kaç ihlale karşılık geliyor, tam olarak bilemeyeceğim.
AİHM, “zorunlu din dersi” okutulmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna karar verdi. Taaa 2014 yılında hem de!
İhlal hâlâ devam ediyor, farkında mısınız Leyla Hanım?
Dediğim gibi Türkiye’nin insan hakları sicili berbat durumda.
Avrupa Konseyi’nin hazırladığı rapora göre 2017 yılında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını en fazla uygulamayan ülkeler listesinde Rusya ile başı çekti. Türkiye geçen yıl 11 milyon 600 bin Euro tazminat ödemesi yaptı.
Aynı yıl Türkiye’de tespit edilen insan hakları ihlallerinin sayısı 99.
2018 raporları da mart ayı bitmeden çıkar, o vakit tekrar hatırlatırım size.
***
“Alacakaranlık” kuşağında Türkiye
Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi, geçtiğimiz yılın son günlerinde makamında bir polis tarafından öldürüldü. Bir polis memuru da bu saldırı sırasında yaralandı.
Rize Sulh Hukuk Mahkemesi bu olayla ilgili olarak yayın yasağı koydu.
Gebze’de viyadük çöktü, altında işçiler kaldı, 3 işçi hayatını kaybetti. Daha olayın ne olduğu tam anlaşılamadan Gebze’deki mahkeme yayın yasağı koydu. Toplumun psikolojisini ve ahlakını korumak, kurtarma çalışmalarını aksatmamak amacıyla!
Çorlu’da meydana gelen ve 24 vatandaşımızın hayatını kaybettiği kaza sonrasında da Başbakanlık tarafından geçici yayın yasağı konuldu. Yasak ertesi gün kaldırıldı.
Daha sonra Ankara’da bir mahkeme bu kaza ile ilgili olarak internet sitelerinde çıkan bazı haberlere erişim yasağı koydu.
Müge Anlı’nın televizyon programında ortaya çıkan Palu Ailesi rezilliğinin yayınlanmasına da yasak getirildi. Böylece Türkiye, yayıncılık faaliyetinin ortaya çıkardığı bir olaya yayın yasağı getiren ilk ülke olmuş oldu.
Bazı bölgelerdeki gıdaların halk sağlığına zararlı olduğu ile ilgili araştırmayı yayınlayan Dr. Bülent Şık’ın da 5 yıldan 12 yıla kadar hapsi isteniyor.
Bütün bunlar bir tek şeye işaret ediyor: Türkiye artık “alacakaranlık kuşağında” yaşayacak.
Halkın bilgi edinmesinden korkan rejimler, kapalı rejimlerdir. Dikta rejimleri, otokrasiler halkın her türlü bilgiye erişimini istemezler.
Şu anda Türkiye’deki rejim için “tam kapalı” dememiz aşırı kaçar ama bu hızla oraya doğru yaklaştığımız gerçeğini de söylemek zorundayım.
***
Aziz Nesin hikâyesi gibi
Geçen gün Resmi Gazete’de bir “haber” yayımlandı. Haber dediysem, lafın gelişi tabii, Resmi Gazete’de haber yayınlanmıyor doğal olarak. Ama bu gerçekten bir haber değeri taşıyor, onun için “haber” sayılabilir.
Bu “haberin” başlığı şöyleydi:
“Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi.”
Böyle acayiplikleri severim, hemen oturdum Resmi Gazete’deki bu kararnameyi okudum.
Bu yeni kararname ile eski kararnamelerden bazılarına ek yapılmış, bazılarındaki kurumların adları değiştirilmiş vs.
Şimdi şöyle bir kararname bekliyorum: Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde Değişiklik Yapılması İle İlgili Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi!
Aziz Nesin’in ruhu şad olsun.
Okumayı bilene tek şey anlatıyor aslında: Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, üzerinde yeterince çalışılmadan çalakalem yazılıyor, eksiklikler, hatalar arkasından gelen düzeltme kararnameleriyle düzeltiliyor!
Nitekim dün de CHP Genel Başkanı Özgür Özel açıkladı ki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile altı ay önce kapatılan bir Genel Müdürlük, sanki hâlâ yaşıyormuş gibi yazışmalar yapmaya devam ediyor!
Hani bu Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçince her şey hazırdı, bürokrasi bir günde yok olup, Türkiye sırtına jet motoru takılmış gibi uçmaya başlayacaktı?
Görünen o ki uçmayı bir kenara bıraktım, Saray bürokrasisi daha ne yapacağını bile tam olarak bilemiyor, el yordamıyla ilerliyor.
Bu bir devlet değil de özel sektör şirketi olsaydı, hissedarlar toplanıp, CEO’nun işine son verirlerdi.
Tabii, TC bir devlet, CEO da görevinin başında. Çünkü biz hissedarların çoğunluğunu ikna etmekte hiç zorlanmıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
5.02.2025
20.11.2024