Mehmet Y. Yılmaz
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasının Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmemesine hiç şaşırmamalısınız.
Otoriter / totaliter rejimlerde, iktidardaki elitin üyeleri, resmi ideolojiden sapma olanağına sahip değillerdir.
Daha basitleştireyim: İktidardaki ideolojinin yönetici elitinin bir parçası olmaya kendiniz gönüllü olabilirsiniz ama bir kere o çevreye girdiyseniz ondan vazgeçme hakkı artık size ait değildir.
Bu tür rejimler muhalif sesleri sırayla susturarak, gerekli gördüğünde de ezerek ilerlerken, kendi içlerinde muhalif ses çıkmasına da izin vermezler.
Kayıtsız – şartsız sadakat aranır ve ancak otokratın şahsi iradesiyle size verileni bırakabilirsiniz ki ona da "istifa" değil, "görevden alma" deniliyor.
Görevden alma, otoriter rejimlerde iktidar eliti üzerinde davranış kontrolünü sağlayan en önemli araçlardan biridir.
İktidarın kendi içinde birlik ve bütünlük göstermesi rejimin geleceği açısından hayati önem taşır.
Recep Tayyip Erdoğan da tam olarak böyle otoriter bir lider.
Onun verdiğini siz elinizin tersiyle geri itemezsiniz, canı isterse o verdiğini geri alır.
* * *
Erdoğan, Soylu’nun istifasını sessizce kabul etseydi, cuma gecesi yaşanan başarısızlığı da hükümeti adına kabul etmiş olacaktı.
Erdoğan, başarısızlığını, hatasını açıkça kabul edecek bir lider değil.
18 yıllık iktidarı boyunca bunu bir kez yaptı: Fethullahçılara ne istedilerse verdiği için özür diledi ve unutmayalım ki onu da 15 Temmuz’da yaşadığı travmanın ardından yaptı.
Bu durum, aynı zamanda otokrasinin önemli sorunlarından birini de oluşturuyor: Yapılan bir hatayı, istifa kurumu aracılığıyla bir kişinin üzerine yıkıp, bütün rejimi temize çekmek olanağını kullanamıyor.
Erdoğan, cuma gecesi yaşanan büyük yönetim zaafını kendisi ve rejim için "büyük problem" olarak görseydi, sorumluluğu başkasına yansıtma işini istifayı kabul ederek değil, doğrudan görevden alma yoluyla gerçekleştirmek isterdi.
Bu fırsatı en azından bir süreliğine ortadan kaldırdığı için Soylu’ya için için öfkeleniyor olduğunu tahmin etmek zor değil.
* * *
Öte yandan Erdoğan, siyasi içgüdüleri son derece güçlü bir politikacı.
Soylu’nun istifasından sonra sokaklara dökülenler, sosyal medyada istifaya karşı çıkıp destek mesajı yazanlar, bugün için sayısal büyüklüklerinden bağımsız olarak bir anlam taşıyor.
Erdoğan, sağda bir cephe yaratmak için kendisine olmadık hakaretler savuran Soylu’nun söylediklerini sineye çekip, bakan bile yaptı.
Ve pazar gecesi bizlerle beraber Erdoğan da gördü ki Soylu, partisine koltuk vaadiyle davet ettiği politikacıya göre hayli yol almış durumda.
Kuşkusuz AKP içinde başını Damat Bakan’ın çektiği ekibin, Soylu ile örtülü bir güç kavgası içinde olmasının nedeni de bu.
Soylu, iktidarda geçirdiği süreyi kendisi için son derece iyi değerlendirmiş bulunuyor.
Erdoğan’dan sonra AKP için de, Bahçeli’den sonra MHP için de potansiyeli olan lider adayıdır artık.
Başkanlık sistemi nedeniyle bu iki partinin çok da uzak olmayan bir gelecekte iç içe geçeceğini tahmin etmek falcılık sayılmaz ve böyle bir oluşumda Soylu, zamanında DP ile hayal dahi edemediği bir pozisyonu ele geçirebilmeye çok yakın.
Erdoğan, böyle muhalif bir çekim alanı yaratabilecek bir politikacıyı başıboş bırakamazdı.
Onun için kendisine rağmen istifa etmesine çok kızdıysa bile bunu bir süre için ortaya dökmeyecektir.
* * *
Ancak unutmamak gerekir ki Soylu, bu pozisyonuyla Erdoğan hanedanının bugün için en tehditkar rakibi konumuna da gelmiş bulunuyor.
Hem Erdoğan’ın "şahsı" için hem de veliaht Damat Bakan için.
Bu da siyasette Soylu için yeni bir dönemin, "ip cambazlığı döneminin" başlangıcına işaret eder.
Bütün bu hesaplaşmaların, bugünden yarına sonuçlanmasını da elbette beklemeyiniz.
Bu tür otoriter rejimlerde, iktidar eliti içindeki bölünmenin bir güç – iktidar savaşına dönüşebilmesi, denklemde büyük bozulma gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.
Erdoğan’ın şu andaki kitle hakimiyeti ve parti içindeki mutlak gücü, kartların yeniden dağıtılacağı bir iktidar oyununa izin vermeyecek kadar büyük!
* * *
Bu tür siyasi satranç oyunlarından sonra "kim kazandı – kim kaybetti" sorusunun yanıtını aramak da adettendir.
Recep Tayyip Erdoğan: Herkese "patronun kim olduğunu" bir kez daha gösterdi.
Süleyman Soylu: Artık AKP – MHP koalisyonunda ciddiye alınması gereken bir figür olduğunu gösterdi. Bu başarıyı yönetebilirse bu işten kazançlı çıkar, ayağını sürçerse bir de bakar ki görevden alınmış, haberi de twitter'dan öğreniyor!
Damat Bakan: Erken sevinenlerdendi ama artık çok ciddi bir rakibi var. Kayınpederin ömrüne duayı eksik etmesin derim!
* * *
Çünkü otorite bölünürse itaat zayıflar...
İktidarda bulunan kadronun, kendi içinde tutarlı bir birlik halinde olabilmesi otoriter rejimlerin hayatta kalabilmesi için olmaz ise olmaz.
Yale Üniversitesi’nde sosyal psikolog Stanley Milgram’ın bunu kanıtlamak için yaptığı bir deneyden söz edeceğim.
Milgram’ın adını, Türkiye’de Deney ismiyle gösterilen Experimenter isimli filmi izleyenler de hatırlarlar.
Bu belgesel drama, Milgram’ın otoriteye itaat konulu tezlerini oluştururken yaptığı deneyleri anlatıyor.
Milgram’ın konumuzla ilgili deneye katılanlar öğrenci ve öğretmen olarak ikiye ayrılmıştır.
Öğretmenin rolü öğrenciye kelime çağrışımları öğretmektir. Öğrenci her hata yaptığında, öğretmen beyaz önlükler giymiş bir bilim insanının talimatı doğrultusunda deneğe elektrik şoku verir.
İkinci bir grup da aynı şekilde deneyi tekrarlar ancak bu kez bir değil, iki beyaz önlüklü bilim insanı vardır ve bunlar öğrenciye verilecek ceza konusunda bazen fikir birliği içinde olmazlar, aralarında tartışırlar.
Birinci gruptaki öğrenciler, kendilerine verilen cezaya itiraz etmeksizin katlanır.
Ancak otoritenin kendi içinde bölündüğü ikinci gruptaki deneklerin itaat düzeylerinde ciddi düşüş meydana gelir.
Milgram’ın gösterdiği bu davranış biçimi, sosyal hayatta şöyle tekrarlanır:
"Yanlış yapan" sivil halka karşı şiddete başvurmaları emredilen güvenlik güçleri, emri tartışmasız yerine getirir.
Ne zaman ki emri veren otoritenin bölündüğü, kendi arasında fikir ayrılığı olduğu ortaya çıkar, güvenlik güçlerinin şiddet uygulama ile ilgili emirlere itaat etmemeye başladıkları görülür.
Otoriter liderin, partisini elinde tutmaya devam edebilmesi de benzer bir süreçtir.
Yönetici, kadrosunu sıkı sıkıya bir arada tutabilmelidir ki partisi üzerindeki tartışmasız, mutlak hakimiyetini koruyabilsin.
Süleyman Soylu’nun istifasına izin verilmemesini bu çerçevede görüyorum.
Sadece Soylu’nun istifasının kabul edilmemesi değil.
Sosyal medyaya getirilmek istenen kısıtlamalardan tutun da YÖK’ün yeni düzenlemelerle üniversitelerde estireceği yeni faşizan rüzgarlara kadar atılan her adım bu otoriter rejimin korunması amacına yönelik olarak atılıyor.
Hırsızlar, katiller, dolandırıcılar, mafya bozuntuları serbest bırakılırken, gazetecilerin, insan hakları savunucularının, muhalif politikacıların hapiste kalmaya devam edecek olmalarının nedeni de budur.
Muhalif olmanın ne tür bir bedelinin olduğunu herkese göstermek istiyorlar çünkü.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025