Mehmet Y. Yılmaz
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT'in İstanbul'daki devasa binasının açılış töreninde konuşurken, şöyle bir söz söyledi:
"Merhum Abdülhamit Han'ın güçlü istihbarat ağı sayesinde ülkeyi pek çok badireden tek bir kurşun atmadan kurtardığı tarih kitaplarında uzun uzun anlatılır."
Bizim memleketin Siyasal İslamcılarının bu hallerine bayılıyorum.
Tarihi gerçeklermiş, olaylar öyle olmamış filan, umurlarında değil.
Ezberledikleri neyse, hangi makama gelirlerse gelsinler, aynı şeyi tekrarlayıp duruyorlar.
İleride siyasi tarih kitaplarında uzun uzun anlatılacak bir şey varsa o da bu Siyasal İslamcı palavraların, nasıl olup da yetkili şahısların konuşma metinlerine sızdığı olacaktır.
Belli ki Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını her kim yazdıysa, çocukluğunda anlatılan efsanelerin etkisini bir türlü üzerinden atamamış.
Sultan Abdülhamit'in 33 yıllık saltanatında Osmanlı İmparatorluğu'nun kaybettiği topraklar şunlar:
Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bulgaristan, Teselya. Bosna Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık, Girit ve Ermenistan'da ayrılmalarıyla sonuçlanacak ıslahat sözü. Rusya'ya 300 milyon Rublesi nakit, geri kalanı Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubayazıt, Eleşkirt ile ödenmek üzere 2 milyar 410 milyon Ruble savaş tazminatı.
Yakup Dedemin memleketi Manastır, Üsküp filan da o arada kaynayıp, giden topraklardan.
Bu da yetmedi, "Yeşilköy'e kadar gelen Rus ordularının anısına", bir de Ayastefanos Anıtı dikildi. Yıktırmak da 1914'te "İttihatçı" Enver Paşa'ya nasip oldu.
Merak ettim, Erdoğan, liseyi bitirene kadar Ayastefanos Anlaşması diye bir şeyin varlığından haberdar olmuş muydu? Olmadıysa, sınıfını nasıl geçmişti? Geçtiyse, bildiği bir gerçeğin tam tersini niye bizlere anlatıyor? Yoksa, İmam Hatiplerde başka bir tarih mi okutuluyor?
Abdülhamit'in döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun kaybettiği toprakların yüzölçümü 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare tutuyor.
Bugünkü Türkiye'nin aşağı yukarı iki misli büyüklüğünde bir toprağa tekabül ediyor.
Ve bunlar tarih kitaplarında yazılı. Abdülhamit'in ardından uydurulmuş değil.
Bu toprakların kaybı ile ilgili anlaşmaların birer kopyası da hâlâ arşivlerde duruyor olmalı.
Abdülhamit'in, Cumhurbaşkanı'nın iddia ettiği gibi "ülkeyi bir kurşun atmadan çeşitli badirelerden kurtarmasından" vazgeçtim, bir kör kurşun atmadan teslim ettiği topraklar bugünkü Türkiye kadar, onu da söylemiş olayım.
Hayır, bu nedenle Abdülhamit'i eleştiriyor değilim.
Abdülhamit'i, kendi yaşadığı dönemin koşullarından bağımsız olarak değerlendirmek elbette mümkün değildir.
Osmanlı İmparatorluğu o kadar acze düşmüş ve üflesen yıkılacak haldeydi ki Abdülhamit değil, Fatih Sultan Mehmet olsaydı da o tarihte sonuç farklı olmazdı.
Bugünkü siyasal görüşlerimizle Abdülhamit'i eleştirmek ne kadar yanlış ise, böylesine övüp göklere çıkarmak da o kadar yanlıştır.
Tarihi, siyasi pozisyonumuz için bir kavga aracı olarak kullanmaktan vazgeçersek, öğretici dersler çıkarabiliriz.
O zaman, tarih de kendisini tekrar edecek ahmaklar bulamayacağı için, tekerrürden ibaret olmaz!
Bu tarihsel çarpıtma bir kenara, MİT binasını açarken Cumhurbaşkanı'nın aklına Abdülhamit'in jurnalcilerinin gelmesine kaç puan veriyorsunuz?
Özendiği şeye bakın: Hukuk yok, vatandaşların kaderi jurnalcilerin küçük not kağıtlarına yazdığı istihbarata bağlı ve Erdoğan belli ki bunun hayalini kuruyor, özlemini içinde yaşatıyor.
Abdülhamit, içinde hayatını geçirdiği Saray'ın özel şartları nedeniyle paranoyaktı ve jurnalcilerden kurduğu istihbarat ağının amacı, Abdülhamit'i bir saray darbesinden korumaktı.
Her fırsatta gözyaşlarıyla şiirler okuyan Cumhurbaşkanı, Mehmet Akif Ersoy'un "İstibdat" şiirini hiç okumamış olabilir mi? Bir jurnal olayının Mehmet Akif'te yarattığı travma ile ilgili fikri var mı?
Konuşma metnini yazan Saray ehline ev ödevi veriyorum: Bu şiiri ezberlesin ve Cumhurbaşkanı'na da özetlesin. Zeki olduğu için basit bir özet ona yetecektir, onca işinin arasında uzun metinleri kafası kaldırmıyor doğal olarak.
* * *
MİT'in iki büyük "ıska"sı
Madem ki bugün konumuz MİT Binası'ndan açıldı, oradan devam edelim.
Bu bina yapıldığı için, çevredeki gökdelenlerde yabancılara daire satılamadığını duymuş muydunuz, bilmiyorum. Herhalde yukarıdan MİT binasını dikizlemesinler diyedir.
Ancak kiralamak serbest.
Nasrettin Hoca'nın türbesi misali yani.
MİT binasının güvenliği böyle sağlanmıyordur diye ümit etmek isterim.
Bu bir tarafa, bizimki gibi ülkelerde istihbarat örgütlerinin binaları büyüyor, görünürlükleri artıyorsa, durum demokrasi açısından pek parlak sayılmaz.
Ankara'da koca bir yerleşkesi varken bir benzerinin İstanbul'da olması tuhaf.
Alman istihbarat örgütü acaba kıskançlıktan orta yerinden çatlamış mıdır?
Tabii marifet bina yapmakla sınırlı kalmamalı.
Ne yazık ki MİT'in başındaki şahıs (adını herkes biliyor ama ben yazmam, ne olur, ne olmaz) çok önemli iki olayda bir çuval inciri berbat etti.
Birincisi Suriye.
Bugün memlekette 4 milyon Suriyeli göçmen varsa ve Türkiye boğazına kadar çamurun içine batmışsa, bunda Müsteşar Beyin de rolü olmalı.
Esad'ın öyle kolayına devrilip gitmeyeceğini, bunun üzerine inşa edilecek politikaların Türkiye açısından ciddi sorunlara yol açabileceğini istihbar edecek, zamanın Başbakanı'na politika oluştururken yararlanması için analizini sunacak kurum MİT'ten başkası değildi.
Üstelik Müsteşar, bütün bu süreçte Suriye'ye kim bilir kaç kere bizzat gitti!
Sınır komşumuzla ilgili açık istihbaratı değerlendirecek analizcilerinin olduğunu, rejimin kalbinden gizli bilgilere ulaşabilecek bir ağ kurmuş olduğunu da var saymalıyız.
Bunu bile varsayamıyorsak, bu binalar ne işe yarayacak?
İkincisi FETÖ darbe girişimi.
Müsteşar, kendisinin üç helikopterle bir grup asker tarafından kaçırılacağı istihbaratını alınca, Genel Kurmay Başkanı ile kafa kafaya verdi ve bunun bir "darbe girişimi" istihbaratı olduğu gerçeğini atladı!
Kim bilir, belki de kendisini kaçıracak askerlerin fidye isteyeceklerini, fidyeyi almayı başarırlarsa da bunu Hawai'de kızlarla yiyeceklerini aklından geçirmişti.
Böyle bir istihbaratı atlayan benim yönettiğim bir gazetedeki haber müdürü olsaydı, ona şöyle derdim: Tanıdığın bir gazeteci olsaydı da ona söyleseydin keşke!
Cumhurbaşkanı, bunu söylemedi, kendi bileceği iş.
Bununla da kalmadı. Cumhurbaşkanı'nı aradı, "uyuyor" dediler. "Kaçta uyanır, çok önemli, uyanınca haber verin mutlaka" demedi.
Herhalde "istihareye yatmış olmalı" diye düşünüp, uyandırılmasını da istemedi.
Onun yerine koruma müdürüne "bir şey olursa direnme imkanınız var mı" diye sordu, "var" yanıtını alınca, huzur içinde işine döndü.
Ne zannediyordu, merak ediyorum: Kendisini helikopterle kaçırmayı planlayanlar, jetler, helikopterler, tanklar, ağır silahlar ile Cumhurbaşkanı'nı hedef alırsa, koruma görevlileri ellerindeki hafif silahlarla buna karşı koyarlar diye mi düşünüyordu?
Tuhaf olduğunu kabul edin!
Cumhurbaşkanı'nı uyandırmaya kıyamayınca, dönüp Başbakan'ı da aramadı.
"Binali Bey de kim oluyor" diye elbette aklından geçirmemiştir ama bu zahmete girmedi.
Akşam üzeri bütün bu gerilim yaşanmamış gibi MİT binasına gitti, Diyanet İşleri Başkanı ve Suriyeli bir dini tarikatın başıyla yemeğe oturdu.
Bana inansın, bu kadar iştah, kendi sağlığına zarardır, onu da söylemiş olayım.
Eminim ki MİT Müsteşarı, o makama getirildiyse bazı vasıfları haizdir, sırf "bizim adamımızdır" diye öyle makamlarda durmak kolay değildir.
Ama bu iki büyük "ıska", üzülerek söylemeliyim ki emekli olsa da peşinden hep gelecek.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025