Mehmet Y. Yılmaz
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’deki iftar yemeğinde Cumhurbaşkanı olduğunu da hatırladı.
“Birliğe, beraberliğe, kardeşliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız bulunuyor” dedi.
Ülkede yaşayan herkesi “Türkiye ortak paydasında” bir araya gelmeye davet etti ve “gelin ülkemiz üzerinde oynanan bu büyük oyunu birlikte bozalım” diye de ekledi.
“Birliğe ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” cümlesi, bir sağanak yağmur olup, radyo haberlerinden üzerimize boca edildiğinde 12 Mart istibdadı altında yaşıyorduk.
Ne demek olduğunu, bu cümlenin gerçek amacının ne olduğunu gayet iyi biliyorum.
1974 seçimine kadar geçen sürenin başlarında yeni politize olan bir lise öğrencisiydim, sonlarında da kendime göre “politik görüşü netleşmiş” Mülkiye öğrencisiydim.
Daha önce de böyle cümleler kurulmuş muydu, doğrusunu isterseniz hatırlamıyorum, yaşım uygun değil.
Sonra bu sağanak yağış yavaşladı, durdu ta ki 12 Eylül darbesine kadar!
O zaman da “milli birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” idi.
12 Eylül’ün nasıl bir dönem olduğunu, işkence altında ölenleri, yaşı büyütülüp idam edilenleri, suçsuz yere hapishanelerde yıllarını kaybedenleri, yok edilmek istenen bir kuşağı unutmayacağız.
Onun için ne zaman iktidar gücünü elinde tutan bir politikacı bu sözü söylese, beynimde alarm zilleri çalıyor!
Çünkü bu cümle, iktidarların hukuk tanımazlığını örtmenin, insan haklarını askıya almanın, aykırı fikirlere sahip olanları hapishanelerde çürütmenin mazereti olarak kullanılıyor.
AKP Genel Başkanı, ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunu birlikte bozmaktan söz ediyor.
Ne güzel, elbette ülkemiz için hepimiz canımız da dahil vermeye hazırız.
Yeter ki “ülkemiz” dediğiniz şey Nazım’ın “vatan haini olmaya devam ettiği” şiirindeki gibi bir ülke olmasın!
Önce “ülkemiz üzerinde oynanan oyun” üzerinde fikir birliğine varalım:
Benim gibi düşünenler için ülkemiz üzerine oynanan oyun, demokrasinin fiilen askıya alınmasıyla oynanıyor.
En temel insan hakları yok sayılıyor. Bir bildiriye imza attılar diye üniversite hocaları hapishanede yatırılıyor.
Darbeci FETÖ’yü temizleme bahanesiyle çıkarılan KHK’lar, onlarla hiç alakası olmayan insanların yaşamlarını karartmak için kullanılıyor.
Halkın haber alma hakkı, müteahhit havuzları ve kamu bankaları marifetiyle satın alınan medya ile engelleniyor.
Önceki gece Ekrem İmamoğlu’nun yarım saat daha konuşmasına bile izin vermediler!
Ülkenin bir bölüm insanı yok sayılıyor. O insanların seçtiği temsilcilerin, 19 Mayıs törenine bile davet edilmeye layık görülmediğini hatırlayalım.
Evet, ülkemizin geleceği ile ilgili hepimizin ciddi kuşkuları var.
Bu ülke insanlarını bir arada tutan değerler aşındırıldı.
Ülkenin “kurucu babalarına” her türlü hakaret yapıldı. Ülkenin yarısı ötekileştirildi.
Ülkenin en önemli kurumları tahrip edildi. Ordunun ve polisin üzerinden adeta silindir geçti!
Liyakat unutuldu, ideolojik nepotizm kamu yönetiminin temel prensibi oldu.
Yargı bağımsız değil. Merkez Bankası başta ekonomiyi yöneten kurumlar bağımsızlığını kaybedeli çok oldu.
Demokrasimizin övünülecek belki de tek kurumu YSK, politik hırsa kurban edildi.
Tehlike, “üst akıl, dış güçler vs.” gibi hayali düşmanlar değil.
Tehlike, Türkiye’nin bir Orta Doğu diktatörlüğüne dönüşmeye doğru hem de yokuş aşağı gidiyor olması.
Milli birlik ve beraberliğimizi sağlayacağımız ortak payda budur: Demokrasi, insan haklarına saygı, kuvvetler ayrılığı.
Samimiyseniz, bunu yapacak güç sizin şahsen bir işaretinize bakıyor!
***
İşte hayali olmayan bir beka sorunu
“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza attı diye 1 yıl 3 ay hapse mahkûm edilen Prof. Dr. Füsun Üstel’in, açık cezaevine nakledilmesiyle ilgili karar, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bozuldu.
Gerekçe şu: Terör örgütü propagandası yapmak, terör suçu olarak kabul edilmelidir, açık cezaevinde infaz edilemez.
Bu karar dün verildi.
SBF’de aynı dönemde okuduğumuz Prof. Dr. Üstel, bu bildiriye imza attığı için mahkûm edilen tek isim değil.
Diğer isimleri vermekte tereddüt ettim, çünkü kim içeride, kim değil, takip edemediğimi utanarak itiraf etmeliyim.
Prof. Dr. Üstel’in mahkeme kararının ardından cezaevine gönderildiği günlerde Anayasa Mahkemesi de kamuoyunda “Ayşe Öğretmen” olarak bilinen Ayşe Çelik ile ilgili bir karar vermişti.
Çelik, Kanal D’deki bir sohbet programında söylediği sözler nedeniyle “terör örgütü propagandası yapmakla” suçlanmış ve hapis cezası almıştı.
Anayasa Mahkemesi kararında şöyle deniliyor:
“Çoğunluğa muhalif olanlar da dahil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindedir”.
“Şiddeti kışkırtma veya demokratik ilkelerin reddi durumları dışında ifade özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan müdahaleler demokrasiye zarar vermekte ve onu tehlikeyle atmaktadır.”
Yani aslına bakarsanız, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından sonra Prof. Dr. Füsun Üstel’in aslında evine gönderilmesi gerekirdi.
Sadece onun değil, bu bildiriye imza attıkları için mahkum edilen bütün akademisyenlerin de cezalarının kaldırılması gerekirdi.
Ama görüyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar kolay kolay bir sonuç doğurmuyor.
Adalet sistemimizin çivisi yerinden öyle bir oynadı ki bir daha nasıl yerine oturtulur, kestirebilmek zor.
Yukarıdaki yazımda, “kurumlar tahrip edildi” derken bu tür şeyleri kast ediyorum.
Ve hatırlatmak istiyorum ki devletler için asıl beka sorunu, kurumlarının tahrip edilip, devletin işlemez hale getirilmesidir.
***
Bu ülkenin çocukları böyle ölür
İstanbul Eyüp’te temel kazıkları çakmak için açılmış çukurlardan birine düşen 8 yaşındaki Baran Geldi hayatını kaybetti.
Olaydan sonra inşaatın müteahhiti gözaltına alındı, İstanbul Valiliği de yasal soruşturmanın başlatıldığını duyurdu.
Şimdi nelerin olabileceğini hepimiz kolayca tahmin edebiliriz.
Müteahhit gözaltı süresi bitince serbest bırakılır, hakkında uyduruk bir dava açılır ve sonucunda paçayı kurtarır.
İnşaat ile ilgili ruhsatlandırmayı yapan ve inşaat alanını denetlemesi gereken kamu görevlileri hakkında iki ihtimal var: Ya soruşturma izni bile verilmez ya da bu izin verilse bile her hangi bir sonuç çıkmaz.
Bildiri imzaladı diye insanları hapse tıkan adalet düzenimiz, böyle suçlara karşı kör, sağır ve dilsizdir.
Onlar bu suçları ciddiye almadığı için de kamu görevlileri işlerini yeterli ciddiyetle takip etmezler.
Başlarında denetleyici kamu otoritesi olmayanlar da üç kuruş fazla harcayıp, tedbir almayı gereksiz görürler.
Onun için de bu ülkenin küçücük çocukları inşaat çukurlarında ölmeye devam ederler.
Bütün bu sorumlular da evlerine gittiklerinde çocuklarını ne kadar çok sevdiklerini düşünürler.
Onlara çikolata, top alırlar, sevip, öperler, saçlarını okşarlar.
Sorumsuzluklarının başka çocukların bir daha asla top oynayamamasına neden olduğunu akıllarından bile geçirmezler!
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025