Mehmet Y. Yılmaz
Recep Tayyip Erdoğan’ın İdlib seferi, beklendiği gibi ateş – kes ile sonuçlandı.
İktidarın besleme medyasına bakılırsa, Türkiye bu ateş – kes ile büyük bir zafer elde etmiş bulunuyor.
Cumhurbaşkanı’nın vücut dili ve yüz ifadesi pek buna işaret etmiyor olsa da onlar böyle yazacaklar.
Kamu kaynaklarından milyarlarca lira, medyanın AKP’lileştirilmesi operasyonuna boş yere yatırılmadı.
Onun için bırakalım onlar zafer zannettikleri şeyin tadını çıkarırken biz de ateşkes nedeniyle artık gencecik askerlerimizin ölmeyecek olmalarına sevinelim.
Sonra da hafızalarımızı tazeleyelim, Erdoğan neyin peşindeydi, ne elde etti diye!
Görelim bakalım, elde ettiklerimiz İdlib’de şehitler tepesini dolduran askerlerimizin hayatlarına değmiş mi?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 12 Şubat günü Twitter’dan şu açıklamayı yapmıştı:
"Soçi mutabakatı kapsamında şubat ayının sonuna kadar rejimi İdlib'deki gözlem noktalarımızın dışına çıkarmaya kararlıyız. Bunun gerçekleştirilmesi için de havadan ve karadan askeri gücümüzü harekete geçireceğiz."
Demek ki birinci hedefimiz neymiş: Gözlem noktalarımızın etrafındaki rejim askerlerinin kuşatmasını kaldırmak!
26 Şubat günü, AKP TBMM grup toplantısında mutlu bir telaş vardı. Recep Tayyip Erdoğan’ın doğum gününü kutlamak için hazırlanan video seyredilmiş, tribünlere doldurulan tezahürat ekibi Reis’i iyice gaza getirmişti.
O gün Erdoğan şunu söylemişti:
"Talebimiz, rejimin saldırılarını bir an önce sona erdirip, Soçi Muhtırası sınırlarına, yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesidir. Rusya, maalesef bu insani hassasiyeti bir türlü kabul etmek istemiyor ama gözlem, gözetleme kulelerimizi kuşatma altına alanlara verdiğimiz süre doluyor. Gereği neyse bu gözetleme, gözlem kulelerimizi bu defa kuşatmalardan öyle veya böyle bu ay sonuna kadar kurtarmanın planlaması içindeyiz."
Demek ki neymiş: Askeri harekatın amacı, gözlem noktalarını Şubat ayı bitmeden kuşatma altından kurtarmakmış!
Recep Tayyip Erdoğan, 35 askerimizin şehit edilmelerinden sonra, 2 Mart günü Ankara’da partisinin bir toplantısında konuştu. Esad’ı "arkasındaki silahlı gücün gölgesini kendi gölgesi zannediyor" diye eleştirdikten sonra şunu söyledi:
"Yaşananlardan ibret almayanların bizi hâlâ gözlem noktalarımıza saldırmakla tehdit etmeleri, akıllarının başlarına gelmediğine işaret ediyor. Şayet bir an önce Türkiye'nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa, bir süre sonra omuzlarının üzerinde o başlar da kalmayacak."
Sonuç: Renk körlüğü sorununuz yoksa, haritalarda "Suriye Rejimi" diye gösterilen ve genellikle açık sarıya boyalı olan alanın içindeki küçük kırmızı noktaları kolayca fark edebilirsiniz.
Ateş – kes ile sonuçlanan Moskova mutabakatı, Erdoğan’ın vadettiği gibi bu kırmızı noktaların etrafındaki rejim askerlerinin yerlerini değiştirmiyor.
Yani kuşatma sürüyor.
Artık oradaki askerlerimizi ya Rus askeri polisinin korumasında bırakmaya devam edeceğiz ya da geri çekip, gözlem noktalarını daha geride kuracağız.
Eşeğinden düşen Nasrettin Hoca’nın "ben zaten inecektim" demesine ne kadar inanıyorsunuz bilmiyorum ama bunca nutuktan ve onlarca şehitten sonra gözlem noktalarımızı geriye taşıyarak rejim kuşatmasından kurtarmak da böyle bir "zafer" olacak.
* * *
Faşizmin "şık" versiyonu nasıl bir şey acaba?
Ertuğrul Özkök, dün Hürriyet’te, gazeteciler Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç’ın tutuklanmaları ile ilgili olarak şöyle bir cümle kurdu:
"Tutuklanmayıp, tutuksuz yargılansa daha şık olmaz mıydı?"
Ertuğrul ile 12 Eylül öncesi, Yankı dergisi günlerimizden beri tanışırız, uzun süre de birlikte çalıştık.
Bu cümleyi kurarken aklından nelerin geçtiğini, aslında itirazının yargılamaya olduğunu da tahmin edebiliyorum.
Dikkatinizi çekmek istediğim şey, Erdoğan rejiminin, bizleri getirdiği nokta.
Dün bu konuda yazanların çoğunluğu "tutuklamaya ne gerek vardı" noktasındaydı.
Tutuksuz yargılanıyor olsa, bunu hepimiz kabul edip, içimize sindirebilecekmişiz gibi bir genel görüntü.
Rejim bizi öyle bir noktaya getirdi ki bir haber nedeniyle iki gazetecinin yargılanmasını hiç yadırgamıyoruz.
Sanki son derece normal bir durum ile karşı karşıyaymışız gibi "tutuksuz yargılayın bari" diye parmak sallıyoruz.
Terkoğlu ve Kılınç, hapse atıldılar çünkü rejim, dışarıda kalan bizlere onlar üzerinden mesaj vermek istiyor: Uslu durmazsanız sizi de onların yanına atarım!
AİHM kararları ortada: Ceza tehdidinin varlığı basın özgürlüğünün sınırlanması anlamına gelir. İfade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olan temel bir hakkımız, ceza tehdidi ile kısıtlanıyor.
Rejim bu tehdit ile de yetinmedi, Odatv’ye erişim engeli de getirdi.
Anayasa Mahkemesi’nin, bir haber nedeniyle bütün siteye erişim engeli getirilmesinin Anayasa ve AİHS’ye aykırı olduğunu vazeden kararının daha mürekkebi bile kurumadı: 19 Aralık 2019!
Tekrar hatırlatayım: "Haber sitesine tümüyle erişimin engellenmesi, ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahaledir."
Bu tür şeyler, bir demokraside yaşanmaz.
Bunlar özgür basından korkan, halkın sadece duyulmasına izin verilen şeyleri öğrenmesini isteyen rejimlerin marifetidir.
AKP, artık bu yüzünü saklamaya bile gerek duymuyor.
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025