Mehmet Y. Yılmaz
Kürtlerin oyu, Türklerin oyuyla eşit mi?
Vatandaşlarından bir bölümünün oyu “tehlikeli” olan bir ülke, sizce daha ne kadar bir arada yaşayabilir?
Memleketimizdeki siyasi zevatın sözlerine ve tutumlarına bakarsak başlıktaki bu soruya verilecek iki yanıt var.
Eğer Kürtler oylarını AKP – MHP koalisyonuna veriyorlarsa Türkün oyuyla, Kürtün oyu eşit.
Yok oylar CHP, İyi Parti, SP, HDP gibi partilere veriliyorsa eşit değil.
Hatta Kürtlerin CHP ve İyi Parti adaylarına oy vermesi Allah göstermesin, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu bile getirebilir.
Kürtlerin oyunun HDP’ye gitmesi ise zaten konu dışı.
“İstediğiniz kadar oyunuzu bu partiye verin, biz yine kayyum atayacağız” şeklinde açıkça ortaya konulan bir yaklaşım var.
Bu durumda oyun değeri zaten sıfır, nerede kaldı ki eşitlik olsun?
İlginç olan o oylara talip olanların da mahcup tavırları. Hem oylara talipler, hem de talip değilmiş gibi yapıyorlar.
Ve bu tavır devletimizi yönetenlere göre “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü için” gerekli.
Vatandaşlarından bir bölümünün oyu “tehlikeli” olan bir ülke, sizce daha ne kadar bir arada yaşayabilir?
Ve o oyların son seçimdeki oranı yüzde 11!
Ülkedeki her 10 kişiden birinin oyu, ülkenin bir gelecek sorunu yaşamasına neden oluyor.
Böyle bir şey gerçek olabilir mi?
Türkiye’nin bölünmesini gerçekten isteyenlerin bu tabloya bakıp el ovuşturduklarını görebiliyorum.
İsteseler yapamayacakları propagandayı, bizzat devletin başındakiler onlar adına yapıyor.
***
Jacinda Ardern’lere Türkiye’de siyaset yolu açılır mı?
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bizim hiç alışık olmadığımız bir siyasetçi tipi.
İki camiye yapılan saldırının ardından devlet televizyonunda da canlı olarak yayınlanan bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısında sadece ülkesinin gazetecileri değil, uluslararası medya temsilcileri de vardı.
Her soruyu yanıtlamaya çalıştı, o arada kendisine ulaştırılan yeni bilgileri paylaştı.
Yüzündeki ifadeden perişan bir halde olduğu anlaşılıyordu, sanki az önce çok yakınındaki birisini kaybetmiş gibiydi.
Saldırıda yakınlarını kaybeden aileleri ziyaret ederken, onlardan biri olduğunu göstermek istercesine başını örtmüştü.
Ülkesinde silaha kolay ulaşımı sağlayan yasanın değiştirileceğini açıkladı.
Karşısında kameraları görünce esip savurmadı.
“Kanları yerde kalmayacak” diye başlayan, kör şiddetin karşısına devlet şiddetini koyan intikamcı nutuklar atmadı.
Bir modern devletin, intikam almayacağını ama suçluları cezalandırmakta kararlı olacağını bir kez daha hatırladık böylece.
Keşke bizim de böyle bir Başbakanımız olsaydı diye düşündüm.
O zaman belki Ankara’da tren garında İŞİD’li canilerin terör saldırısında ölen 100 kişinin ardından samimi göz yaşları döken bir yöneticimiz de olurdu.
O saldırıda ölenleri anmak isteyenlerin polis tarafından gaza boğulup, dövülmesine de tanık olmazdık.
Kim bilir, belki bizim yöneticilerimiz de hayali Haçlı düşmanlarına savaş ilan edeceklerine, oturup Jacinda Ardern’in verdiği “demokratik bir rejimde seçilmiş yönetici nasıl davranmalı” dersini izlerler.
Bir demokraside hesap vermek durumunda olanların vatandaşlar değil, yöneticiler olduğunu idrak ederler.
Çok mu hayalciyim bilemiyorum. Belki günün birinde bizler de böyle insanları seçmeyi, siyasetin böyle insanlar eliyle şekillendirilmesini sağlamayı başarabiliriz.
Ümidi kesmemek lazım. Orada olabiliyorsa, burada neden olmasın?
***
Rejim demokrasiden hızla uzaklaşıyor
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Saadet Partisi ile ilgili sözlerini eleştiren bir vatandaşa “densiz, utanmadan milletin içine çıkıyorsunuz” dedi.
Söz konusu kişi daha sonra ifadesi alınsın diye karakola çekildi.
Şimdi işin aslını söylemek gerekirse, aslında milletin içine utanmadan çıkan birisi varsa o da Süleyman Soylu olmalı.
Recep Tayyip Erdoğan hakkında söylediği ağır sözler hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Bunca yıldır Erdoğan’ı eleştiririm, bir tek gün Soylu’nun kullandığı ifadeleri kullanmadım, hakaret, eleştiri değildir.
Birisi hakkında böyle ağır sözler söyledikten sonra insan o kişinin yüzüne bile bakamaz.
Ama Soylu bu sözlerinden utandığını gösteren bir açıklama hiç yapmadı.
“O tarihte şu nedenle ben Erdoğan için bu sözleri söylemiştim. Yanılmışım, doğruyu bilmiyormuşum, o gün benim sözlerimi ciddiye alan herkesten özür dilerim” demedi.
Ve şimdi bir vatandaş, sözlerine itiraz etti diye azarlanıyor, polis tarafından karakola çekilebiliyor.
Kusura bakmayın ama bu gidiş, faşizan bir gidiş.
İki saatliğine bile olsa bir vatandaşın özgürlüğünü böyle sudan bir nedenle ortadan kaldırmak başka türlü isimlendirilemez.
Bu durum, giderek bu rejimin temel karakteri oluyor.
Seçimde karşı tarafa oy verenlerin başlarına neler geleceği açıkça söylenip, yazılıp çizilebiliyor ama bunlar hukuki bir sonuç doğurmuyor.
Sesini çıkaran polis gücüyle eziliyor.
Ağır bir ceza tehdidi altında yaşıyoruz ve biliyoruz ki bu ceza tehdidi kuru sıkı değil, insanı hapse bir tıkıyorlar, suçsuzluğunuzu kanıtlamak size düşüyor.
Türkiye’de rejimin demokratik niteliğini koruduğunu söylemek giderek imkansız hale geliyor.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025