Mehmet Y. Yılmaz
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Berfin Özek’in yüzüne asit atarak kalıcı şekilde yaralanmasına neden olan şahsa verilen 13,5 yıl hapis cezasına takıldı.
Şöyle dedi:
"Bir namussuz, bir alçak, meşru olmayan bir yaşamla maalesef bir kıza, onunla beraber yaşıyor neyse, asit veya kezzap yüzüne atıyor ve tabii bir göz gidiyor. Mahkemenin verdiği ceza ortalama 13 yıl. Ben soruşturuyorum, bana verilen cevap şu; kanunun diyorlar en yüksek oranı bu. Ben de diyorum ki, arkadaşlar siz niye kanun diyerek bize böyle bir cevap yolunu buluyorsunuz? Ben kanundan bahsetmiyorum, ben haktan bahsediyorum, hukuktan, adaletten bahsediyorum. Siz burada hakkı, hukuku, adaleti arayacaksınız. Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa orada bu olayı nasıl değerlendirirsin? Kanunlara mı bakacaksın? Yoksa böyle bir hak olur mu böyle bir adalet olur mu buna bakacaksın. Buradan tüm yargı dünyasına sesleniyorum; bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil vicdanınıza kulak verin. Her zaman söylüyorum benim yolum kanun yolu değil hukuk yoludur."
Şu kadarcık bir paragrafta Erdoğan’ın bütün duygu dünyası ve ideolojisi saklı aslında.
'Meşru olmayan yaşam' meselesini bir sonraki yazıya bırakıp, mahkemeyle ilgili sözlerine geçeyim.
Ceza yargılamasında yargıçlar, delillere bakarlar, savunmayı dinlerler ve sanığın suçluluğuna karar verirlerse dönüp Ceza Kanunu’nda ne yazdığına bakarlar.
Ceza yargılamasında, yargıçların cezayı nereye kadar indirebileceği de bellidir, nereye kadar arttırabileceği de. Cezanın alt sınırı da yazılıdır, üst sınırı da.
Onun için bu tür 'kasten yaralama' cezasını az buluyorsanız yapmanız gereken şey şudur: Bir kanun çıkararak kadınlara karşı işlenen bu tür suçların cezalarını arttırması için Meclis’e öneride bulunmak!
Yargıçları, kanunda yazılı olmayan cezaları vermeye zorlamak değil.
Yaralanan kendi kızı da olsa yargıcın yapacağı şey kanuna uymaktır. Zaten kendi kızı olsa, esasen o davaya da bakmamalıdır.
Türkiye’nin 'otoriter bir devlet' görüntüsü veriyor olmasının nedeni, yargıçların bir bölümünün içtihatlara ve kanunların ne yazdığına aldırmadan, sanık diye karşılarına getirilenleri keyfi olarak cezalandırmaya yönelmiş olmalarıdır.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını takmayan yargıçlar var.
Kanun tutuklu yargılamayı belli koşullara bağladığı halde, tutuklamayı, peşin cezalandırma aracı olarak kullanan yargıçlar da var.
Ceza yargılamalarında, hakimler kanunlara ve yüksek yargı içtihatlarına sıkı sıkıya uymalıdır.
Kanunda yazmayan cezayı veren yargıç, adil bir mahkemenin yargıcı olamaz.
Böyle yargıçlara sadece otoriter rejimlerde rastlanabilir ki yukarıda da söyledim, bugün adalet sistemimizin en temel sorunu budur:
Muktedirin hukukunun, kanunların üstüne çıkmış olması!
Erdoğan, yargıçlara "Kanunlara uymayın" talimatı verirken, bu talimatının nereye gideceğini hiç düşünmeden konuştu.
Bir kahvehane sohbetinde söylenebilecek sözler bunlar, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmiş bir kişinin söyleyebileceği türden sözler değil.
* * *
Özel hayata karışmak devletin işi değildir
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, evlilik yaşının giderek yükselmesiyle ilgili endişelerini paylaşmayı da ihmal etmedi.
Sözlerinden anlıyoruz ki Erdoğan, bir kadın ile bir erkeğin evlenmeden birlikte olmasını 'meşru' olarak görmüyor.
Olabilir, muhafazakar bir politikacının böyle bir duruma alkış tutmasını beklememeliyiz zaten.
Ama kendisine hatırlatmalıyım ki bir ilişkinin meşru ya da gayrı meşru olduğuna karar vermek günümüzde modern devletin işi değildir.
Kendisi onaylamayabilir ama bunu yargılamak kimsenin haddi değildir.
Erdoğan, yargılamanın da birkaç adım ilerisine geçiyor:
"Bakın gençlerimizin evlilik yaşı giderek yukarı doğru çıkıyor. Genç yaşta maalesef evlenmiyorlar. Çoğu 30'u aşkın evleniyor ya da evde kalıyor. Böyle bir şey olabilir mi ya! Devlet babadan bahsediyor muyuz? Onun da başında Erdoğan var mı? Var. Ben de şu anda tavsiye ediyorum."
Erdoğan, devleti 'baba' olarak görüyor ve onun başında da kendisi olduğuna göre kendisini bütün toplumun babalığına da tayin ediyor.
Modern demokrasilerde devlet, toplumun babası filan değildir.
Modern öncesi dönemde siyasal iktidar ve devlet, meşruiyetini dinsel/mitolojik/geleneksel kaynaklardan alıyordu.
Ama artık meşruiyet, toplumun kendisinden kaynaklanıyor.
Devletin kendisini 'toplumun babası' olarak gördüğü ülkelerde, demokrasi filan yoktur.
Erdoğan’ın zihin dünyası da böyle şekillendiği için bir türlü demokrat olamıyor zaten.
Erdoğan, evlenmeyenlerin sayısının artışını da medya ile ilişkilendiriyor:
"Evlilik dışı hayat biçimi medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya daha defa vahimi özendirilmeye çalışılıyor. Televizyonların çoğunda bunun kampanyası yapılıyor."
Türkiye’de medyanın böyle bir kampanya yürüttüğüne nasıl karar verdi, bilemiyorum.
Ama şunu söylemeliyim ki evlilik yaşının yükselmesinden yakınıyorsa önce kendi ekonomik politikasına bir bakması lazım.
Üniversite mezunu gençlerin yarısı işsiz.
Gençlerin ezici çoğunluğunun gelecek korkusu var.
Gelecekte daha iyi bir yaşamın kendisini beklediğine inanan gençlerin sayısı her yıl azalıyor.
Böyle bir ortamda hangi genç evlenmeyi düşünebilir?
Şöyle konuşuyor:
"Nikâh dışı evlilik bizim değerlerimizde yok. Buna bir defa hep birlikte tavır koymamız lazım."
İnsanların hayatlarını nasıl yaşamak istedikleri, devletin karışabileceği bir alan değildir.
Sadece otoriter - totaliter devletler insanların özel hayatlarına burunlarını sokmak isterler.
İnsanları, başkalarının yaşam biçimlerine karşı 'tavır koymaya davet etmek' de bir demokraside normal karşılanmaz.
Bu tür bir devlet anlayışı, geçmişte kaldı ve insanlar bu anlayışın acısını çok çekti.
Cumhurbaşkanı, gençlerin nikahsız yaşamamasını isteyebilir ama toplumu buna tavır koymaya teşvik edemez.
Gençlerin erken yaşta evlenip, çok çocuk doğurmalarını istiyorsa, bunun zeminini toplumsal baskıyla değil, ekonomik - sosyal avantajlar sağlayacak politikalarla hazırlamalıdır.
Bir demokraside işler böyle yürür.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
5.02.2025
20.11.2024