Mehmet Y. Yılmaz
Eski korgeneral Metin İyidil olayı, dönüp dolaşıp bizi "15 Temmuz darbe girişimi, daha önceden açığa çıkarılıp, önlenebilir miydi" sorusuna getiriyor.
Bu soruyu daha önce de çeşitli vesilelerle çok sordum ama yanıtını alamadım.
En son geçtiğimiz 15 Temmuz günü sormuştum. (Bu soru yanıtlanmadan, bu defter kapanmaz. T24, 15 Temmuz 2019)
Metin İyidil hakkında ortaya çıkan son bilgileri de bu çerçevede okumak lazım.
İyidil, darbe gecesi Korgeneral rütbesi ile Kara Kuvvetleri’nde EDOK’a bağlı Muharebe ve Muharebe Eğitim Destek Komutanı olarak görev yapıyordu.
Kara Kuvvetleri’nde ve Genelkurmay’da Personel Daire Başkanı görevlerinde bulunmuştu.
Yani, Fetullahçıların ordu içindeki örgütlenmesinin en önemli ayağı olan dairelerin başkanlığını, hem Kara Kuvvetleri'nde, hem de Genelkurmay’da yürütmüştü.
Hakkında MİT tarafından verilmiş, "Fetullahçıdır" raporu vardı.
Bu bilgi kendisine daha önce sızdırılmış olmalıydı ki emeklilik dilekçesi vermiş ve nasıl olduysa işleme konulmayan bu dilekçe ile MİT’in raporu, darbeci eski general Mehmet Partigöç’ün odasındaki kilitli kasadan çıkmıştı.
İyidil, darbecilerin yargılandığı çatı davalarının hiçbirinde sanık değildi.
EDOK darbecileri, Kara Kuvvetleri çatı davası içine sokulmamıştı.
İyidil için "butik bir dava" icat edilmişti.
Niye acaba? Gözlerden uzak, az sanıklı bir dava olsun ve beraat ettirilmesi kolay olsun diye mi?
Bu kritik kararı veren kimdi? Bu ismi öğrenmemiz, kafalardaki şüpheleri gidermek için gerekli.
Nasıl bir güç etkili oldu da savcılar İyidil’i, çatı davasının içine koymadılar?
Sivil ayağı merak eden Devlet Bahçeli, bu sorunun da yanıtını duymak ister diye düşünüyorum.
Terfilerin görüşüleceği 2015 Yüksek Askeri Şurası için hazırlanan MİT raporu, bir şekilde İyidil’e de sızdırılmış olmalıydı ki "bari emekliliğim yanmasın" diyerekten emeklilik dilekçesi vermişti.
2015 yılında YAŞ üyeleri şu kişilerden oluşuyordu:
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Abdullah Atay, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar, Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Galip Mendi, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve orduda görevli orgeneraller ile oramiraller. (2015 yılında YAŞ üyesi olan iki orgeneral, Akın Öztürk ile Adem Huduti, darbe girişimine katıldıkları için yargılanıp, mahkum edildiler.)
Bu isimlerden bir teki bile sıra Metin İyidil’in dosyasına geldiğinde "nerede bu arkadaşın MİT raporu" diye sormayı akıl edemedi mi?
İyidil’in, kolordu komutanlığından sonra nispeten pasif bir görev olan EDOK bünyesine tayin edilmesi, bu heyetin bazı şeyleri bildiğini de gösteriyor olmalı.
İyidil’i o gün Şura’da kim savunmuştu? Hakkındaki tartışmanın derinleşmesini önleyen kimdi?
İyidil, işleme konmayan ve kasadan çıkan istifa dilekçesini tedbir olsun diye mi vermişti?
Kesin bir bilgiye dayanmıyor ama şunu yazmak zorundayım: O gün İyidil’in Fetullahçılar ile ilişkisini açığa çıkarmak ve ordudan tasfiye etmek mümkün olsaydı, bu çorap söküğü 15 Temmuz’un hiç yaşanmaması sonucunu doğurur muydu?
O tarihte Kara Kuvvetleri karargahında İyidil’in komutanı olan şimdiki Milli Savunma Bakanı bu konuda acaba ne düşünüyor?
* * *
Kasıtlı kararların bedelini hakim ödemeli
AKP Genel Başkanı’nın, Fetullahçılara ne istese verdiği günlerde bir kanun değişikliği yapıldı.
Değişiklik teklifi gündeme geldiğinde, bunun mahkeme kararlarında keyfiliğe yol açacağını yazmıştım. (Hürriyet, 8 Aralık 2010)
O günlerde amaç belliydi: AİHM kararlarına açıkça aykırı kararlar veren, tutuklamalar yapan Fetullahçı hakimleri ve savcıları korumak!
AKP hükümeti böylece onlara diyordu ki "bildiğinizi yapın, tazminat mahkumiyeti söz konusu olursa siz ödemeyeceksiniz."
İç hukukta açılacak tazminat davaları için de önlem alınmıştı.
Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi kuralı kanunlarımıza o dönemde girdi.
Ve o günden bugüne de devam ediyor çünkü bu, hükümetin yargıyı avucunun içinde tutabilmek için kullandığı araçlardan biri haline de geldi.
Hakim ve savcıların yükselme esasları ile ilgili yeni yapılacak düzenlemeye göre kararlarının AİHM ve AYM’den dönüp dönmediğine de bakılacak.
Bunun yetersiz olduğunu, hakimlerin ve savcıların AYM ve AİHM kararları yokmuş gibi davranmalarını önlemek için TC’nin mahkum olduğu tazminat cezalarından da sorumlu tutulmaları gerektiğini geçen gün burada yazdım. (17 Ocak 2020)
Normal olarak yargıç ve savcıların, görevlerini hakkıyla yerine getirmek için gereken bilgi donanımına sahip olduklarını varsaymalıyız.
Bunu varsaymıyorsak zaten o makama atanmamış olmalılar.
O makama atanan, atandığı andan itibaren her hangi bir TC vatandaşı değildir.
Milletin sahip olduğu egemenlik hakkının, yargı ile ilgili olanını, millet adına kullanır.
Onun için elbette sağlam güvencelere sahip olmalıdır.
Bu güvenceler, görevini yerine getirirken sahip olduğu bilgi donanımını rahatça kullanabilsin, özellikle yürütme organının ve baskı gruplarının güçlerini üzerinde hissetmesin diye verilir.
Kafasına göre hareket etsin, kanunları hiçe saysın, bağlayıcı AYM ve AİHM kararlarını yok saysın diye değil!
Böyle bir hakim ile görevini yerine getirirken şu ya da bu nedenle hastasına zarar veren, ölümüne neden olan hekim arasında nasıl bir fark olabilir ki?
İkincisine şahsi tazminat davası açılabiliyor ve gerekirse ağır cezada yargılayabiliyorsak, birincisini de görevini yapmadığı kesinleştiğinde (ki bu AİHM ya da AYM kararıyla birlikte kesinleşir) artık korumak gerekmez.
Hem zarar gören kişi tazminat davasını açabilmelidir hem de devlet, ödediği tazminat için rücu etmek zorunda olmalıdır.
Vergi mükellefleri, kasıtlı kararlar veren ya da bilgisini geliştirmeyi önemsemeyen, dosyayı ciddiyetle okumadığı için yanlış kararlar veren hakimlerin yol açtıkları cezaları üstlenmek durumunda kalmamalıdır.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025