Mehmet Y. Yılmaz
Şurası bir gerçek ki bizim memlekette işini en iyi bilenler milletvekilleridir.
“Özlük hakları” söz konusu olduğu zaman şu parti, bu parti ayrımı yapmaksızın bir araya gelebilirler, parmakları kaldırır, indirirler ve işi bitirirler.
Birçok kişi milletvekillerine aşırı haklar verildiğine inanır.
Aslına bakarsanız maaş ve ödenekleri aşırı sayılmamalıdır.
Çok az bir bedel ödeyerek ya da hiç ödemeden kullanabildikleri kamu olanakları da var tabii, diyelim ki onlar da aşırı değil.
15 yıl borçlanarak, milletvekili görevindeyken emekli olanlar da hayatlarının sonuna kadar çok iyi olanaklara kavuşurlar. Bunu para ile ölçebilmek de kolay değil. Ancak TBMM Bütçesi’ni takip ederseniz, her yıl biz vergi mükelleflerine kaça mal olduklarını “topluca” görebiliriz.
Bunların hepsini bir mantıklı zemin çerçevesinde açıklayabilmek mümkün.
Türkiye vergi mükellefleri, onlara bu olanakları veriyor ki milletvekilleri de para karşılığı iş takip etmesinler, avanta peşinde koşmasınlar, kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını güvende hissetsinler ve her türlü çıkar grubuna karşı çıkabilsinler.
Sadece ve sadece ülkenin çıkarlarını düşünsünler, akılları başka yola gitmesin.
Hatta gerekirse parti disiplinine bile uymayarak doğru bildiklerini savunsunlar.
Meclis’te tam zamanlı çalışsınlar, akıllarında bir şey kalmasın vs.
Buna ne kadar uydukları meselesini de tartışmıyorum.
Çünkü düzen, isimleri milletvekili de olsa bu kişilerin aslında parti liderlerinin vekili olması sonucunu yaratıyor.
Biz onların seçip, listeye yazdığı isimleri seçtiğimizi zannederek mutlu oluyoruz ama hepsi bu kadar.
Milletvekillerinin asıl bağımlılıkları ve sadakatleri kendilerine oy verenlere değil, kendilerini yeniden listeye yazıp yazmama kararını verecek parti liderlerine.
Elbette içlerinde bunun dışında kalabilen, sadece görevini yapmaya odaklanmışlar da oluyor ama kimse kusura bakmasın istisnalar kaideyi bozmuyor.
Yani esasen hak etmeseler de sahip oldukları maddi olanakları açıklamanın bir yolu var.
Peki birisi bana şunu izah edebilir mi:
İçişleri Bakanlığı, “çakar lamba” kullanan kamu araçlarını sınırlandırdı, hatırlarsınız.
Bir kaç göstermelik ceza da yazıldı ki millet, İçişleri Bakanı’nı adam zannetsin.
Son torba kanuna atılan bir madde ile çakar lamba kullanma hakkı eski milletvekillerine de tanınıyor.
Eski milletvekillerinin araçlarında da yanar döner mavi lamba olacak, siren olacak, siz trafikte beklerken emniyet şeridinden basıp gidecekler!
Bu nasıl bir hak? Eski milletvekilinin “acele” ne işi olabilir? Diyelim ki “acele işi” oldu, benim, sizin acele işinizden ne farkı var onun acele işinin?
Büyük fotoğrafı artık görebiliriz:
Milletvekilleri, eskisi, yenisiyle ayrıcalıklı, imtiyazlı bir topluluk oluşturuyor. Kendi çıkarlarını korumak için her şeyi yapmaya hazırlar.
Böyle ayrıcalıklı, imtiyazlı insan topluluklarının oldukları ülkeler, demokrasisi, ekonomisi, adalet düzeni az gelişmiş ülkelerdir.
Ama az gelişmiş ülkelerde bile, böyle görevlere seçilenlerin “asgari ahlak düzeyini” tutturmalarını beklemek gerekir.
Yoksa “asgari bir ahlak düzeyi” de mi beklemeyelim?
***
Muhalefetin “rezil” tablosu
Baca filtreleri ile ilgili eksikliklerini gidermeleri için kömür santrallerine verilen sürenin 2,5 yıl daha uzatılması beklendiği gibi AKP – MHP koalisyonunun oylarıyla kabul edildi.
Yaptıkları işin ne kadar utanç verici olduğunun aslında kendileri de farkındalar.
MHP’li Grup Başkan Vekili şöyle açıklıyor mesela:
“Filtre takılma işlemi hemen gerçekleşecek bir işlem değil, biliyorsunuz.”
İyi de zaten 2 yıl süre verilmemiş miydi?
AKP ise şöyle açıklıyor: “Kur artışı yüzünden santraller gerekli yatırımı yapamadı. İnsanlar işsiz kalmasın.”
“Ziyanı yok, kanser olabilirler” diyor aslında.
İktidar partisi milletvekillerinin yapabilecekleri çok şey yok aslında.
Belli ki “yukarıdan” süreyi uzatın talimatı gelmiş, parmakları kaldırıveriyorlar. Sorumlulukları halka karşı değil çünkü, kendilerini seçen otoriteye karşı.
“Yukarısı niye süreyi uzattı” diye sormayın, ne sizin siniriniz bozulsun ne de ben mahkemelerde sürünmek durumunda kalayım.
Peki bütün bu süreçte muhalefet partileri ne yaptı derseniz, onların durumu, iktidar koalisyonuna göre daha utanç verici!
TBMM’de sadece 36 milletvekili “hayır” oyu verdi.
139 milletvekiline sahip CHP’den sadece 25 milletvekili TBMM’deydi. 39 milletvekiline sahip İyi Parti’den ise 7 kişi lütfedip salona girmişti. 62 milletvekiline sahip HDP’den de 4 milletvekili vardı.
SP, TİP, DP ve BDP milletvekilleri de salonda değillerdi, oy kullanmadılar.
Muhalefetin durumu bu işte.
Böylesine önemli bir konuda bile Meclis çalışmalarına tam kadro katılmayı beceremiyorlar.
Tam kadro TBMM Genel Kurulu’na girmeyi başarıp, iktidarı zorlamak akıllarına bile gelmiyor.
İktidarı eleştirirken muhalefetin bu rezil durumunu ihmal etmeyelim.
***
Cumhuriyet Hababam Partisi!
Rahmi Turan’ın bir üfürüğü haber zannedip köşesine yazmasının ardından kopan kıyamet bana bir tek şeyi düşündürtüyor:
Bugünkü CHP, Başkanlık sistemine diğer bütün partilerden daha önce intibak edecek.
Genel Başkanı, “bir partiliniz Saray’dan icazet almış” dedikodusunu hiç düşünmeden doğrulayabiliyor mesela.
“Olmaz öyle şey” ya da “bilmiyorum, haberim yok” diyemiyor, çünkü belli ki olabileceğine inanıyor.
Daha da kötüsü gerçekten de böyle birinin olabileceğini bütün kamuoyunun da biliyor olması.
Zaten Genel Başkanı da geçen gün partinin disiplin sorunundan yakınıyordu.
Parlamenter sistemlerde parti disiplini önemli bir kurumdur. Bizdeki gibi değil tabii.
Parti disiplininin meşruiyeti, parti içindeki demokrasiden kaynaklanır, bizde ise parti içi demokrasi olmadan parti disiplini tesis edilir.
Milletvekillerini de zaten partinin tabanı değil, partiyi ele geçiren klik ya da bir tek kişi seçer.
Bizde parlamenter sistemin sağlıklı ve düzgün işlemesinin önündeki birkaç engelden biri de buydu.
Başkanlık sistemi ise disiplinli partiyi sevmez.
Meclisi oluşturan milletvekilleri eğer parti disipliniyle hareket ederlerse, bizde zaten partisinin başkanı da olan Başkan, yasamanın da kontrolünü ele geçirir.
Bu da başkanlık sistemini diktatörlüğe kadar taşıyabilir.
Öyle görünüyor ki CHP bu yeni sisteme diğer partilerden önce intibak edecek.
Gerçi dışardan bakıldığında daha çok hababam sınıfına benziyor ama kim bilir, bakarsınız günün birinde siyasi parti olmayı da başarırlar!
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
26.06.2025
23.06.2025
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025